Şimdi sen de uzaklardasın…

Selim İleri, öyle sanıldığı kadar kolay da kabul edilmemiştir edebiyat dünyasına… Başta Attila İlhan ve Vedat Günyol olmak üzere kendisine alan açmaya çalışanlar dışında, sıklıkla itilmiştir.

Selim İleri (Fotoğraf: Sebati Karakurt, Instagram)

Simyacılar eğer yaşam iksirini bulmuş, başka bir ifadeyle ölümsüzlüğü mümkün kılmış olsaydı, sanat bunca yüceltilir miydi, emin değilim. Ancak Selim İleri’nin bunu bulduğu kanaatindeyim – bedeni bu fani dünya ile vedalaşsa da eserleriyle ölümsüzlüğü yakaladığı yani.

Böyle diyorum, ama… Hakikatin acı iğnesini de elimde tutuyorum. Evet; eserleri bir müddet daha yaşayacak, sonra onların da birçoğu gözden düşüp basılmayacak, sahaflarda yıpranarak tükenecek… Kalacağız muhtemelen Cumartesi Yalnızlığı’na, Her Gece Bodrum’a yahut… Üçüncü kitabın adını dahi söyleyemiyorum: Ya Destan Gönüller ya da Ölüm İlişkileri… Bir başkası için belki Dostlukların Son Günü, belki de Bir Akşam Alacası

Doğrusu onunla ilişkim, kendisinin hayatla ilişkisi gibiydi – gel-git’li… Başta sevmedim. Hırçın buldum. Burnu büyük buldum. Kavgacı buldum. Kerime Nadir’den Ömer Seyfettin’den başlamak üzere nice kişiye laf atıyor, en iyimser ifadeyle iğneliyordu zira.

O dönem lisedeydim. Henüz okur ehliyetine sahip değildim. Vasfi Mahir Kocatürk’ün Türk Edebiyatı Tarihi ile sınırlıydı bilgim ve ilgim – ne hazin!

Sonra, çok sonra kendisiyle tanıştığımda, bir yayınevinde yönetici, bir gazetede ise köşe yazarıydım. Ama en mühimi; artık kendimi bir okur olarak tanımlayabilirdim. Bitmek bilmeyen bir iştahla her bulduğumu okumuş, ardından aradığımı bulduğumda okuma sürecine geçmiştim.

İlişkimiz, Eşikcini adlı dergi sürecinde yoğunlaşmıştı. Her Perşembe, Gazeteciler Cemiyeti’nin lokalinde buluşuyor, konuşuyorduk. İki ayda bir çıkacak öykü kültürü dergisi için fazla bir mesai, diyebilirsiniz tabii… Ama itiraf etmeliyim ki, dergiden ziyade Selim İleri için gidiyordum toplantılara. Başka bir silah beni konforumdan uzaklaştıramazdı zira.

O toplantılar esnasında bir kitap fikri doğdu: Şimdi Seni Konuşuyorduk. Handan İnci, edebiyatta 40. yılını kutlayacak olan Selim İleri’ye bir kitap armağan etmek istiyordu. İlkin nehir söyleşi olsun istemişti. Ancak farklı kişilerin birbiriyle uyumsuz sorularını erken keşfedince bu ‘proje’den vazgeçip bir ‘armağan’ kitaba yönelmişti. İşte o kitap için bir yazı yazmıştım yüzsüzce…

Yüzsüzce diyorum, çünkü o yazının muhtevası Selim İleri’yi kucaklamaya yetecek düzeyin çok altında idi. Dışarıdan bir okumaydı. Eksikti.

Konuşmalarımız esnasında şunu fark etmiştim: Zehir gibi bir hafızası vardı. Hemen hemen hiçbir şeyi unutmuyordu. Bir benzerini yalnız Hilmi Yavuz’da görmüştüm. Ama Selim İleri bu hafızayı hatalarını telafi etmek adına kullanıyordu adeta.

Vaktiyle dil dalaşına girdiği Kerime Nadir’i Doğan Kitap’la buluşturması, o dizinin danışmanlığını yapması gibi…

Fazlasıyla milliyetçi, hatta faşist bulduğu Ömer Seyfettin için seçki hazırlaması ve bir sunuş yazması gibi…

Anılarına baktığınızda kaç kişiden af dilediğini saymaktan yorulursunuz. Anlamlı bir şekilde hayatla ve insanlarla barışmak isteyen bir insan vardır karşınızda…

Nitekim başkalarının var oluşuna yaptığı katkıları neredeyse hiç anmaz. Mesela Selçuk Baran’ın Bozkır Çiçekleri’nin onun sayesinde basıldığını sadece meraklıları bilir.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

İnanın daha nicesi var, ama onun imtina ettiği bir konuyu böyle uluorta söylemek yakışık almaz.

Dergi birkaç sayı çıkıp kapanmış, Şimdi Seni Konuşuyorduk da basılmıştı, ama Selim İleri’ye ilgim bitmemişti. Küçük küçük notlar tutmaya başlamıştım. Bir Selim İleri Sözlüğü hazırlayacaktım. Ama Ali Püsküllüğüoğlu’nun Yaşar Kemal Sözlüğü’nden farklı bir sözlük olacaktı bu.

Gece gündüz Selim İleri okudum. Sadece yazdıklarını değil, söyleşilerini ve hakkında yazılan eleştirileri de okudum. Ve 25 sayfalık bir çalışma ortaya koydum iki üç yıl gibi bir sürede.

Bazen Gezi, bazen The Marmara, ama en çok Yakup ve Koço’da buluşurduk. Bir keresinde sözlüğü, o ham ve çiğ haliyle gösterme gafletinde bulundum. Çok sevindi. Teşekkür etti.

Onun o inceliğinden kuşkulandım. Zira kimse bana onun bir şeyi öyle kolay kolay beğenebileceğine inandıramazdı. Her ne kadar çoğu kişi her şeyi, ama her şeyi sevdiğini düşünse de…

Selim İleri ve Hulki Aktunç

Nitekim, bir keresinde, yanılmıyorsam Nursel Duruel, birkaç eleştiride bulunmuştu da, Selim İleri sözünü kesmişti. “Müsaade et, çalışsın, bitirsin. Nice çalışma böylesi eleştiriler yüzünden yarım kaldı” demişti.

Hakkında çok şey söylendi bugüne değil. Ölümü dahi kapatamadı nice ağzı. Zaman’da yazması, cinsel tercihi, şu bu… İnsaf kantarı bozulunca kişinin, insanlığı da azalıyor doğrusu…

A’da yazarken de Selim İleri gibi yazıyordu, Z’de yazarken de Selim İleri gibi yazıyordu. Yazmak onun tutkusuydu çünkü. Ve ne yazarsa yazsın, bir yemek tarifi bile, onu edebi kılıyordu. Çektiği Hiçbir Gece (1989) ve Yedikuleli Mihriban (1992) dahi edebi…

Pek dile getirmez, başkaları da söylemez, ama şiir de yazmıştır: Ayışığı…  “Amatörce bir uğraştı” der. Kendine haksızlık eder. 1970’lerde yazılmış olmasına rağmen, ancak 1986’da kitaplaştırır. Kitabı, Özgür Yayınları basar.

Öyle sanıldığı kadar kolay da kabul edilmemiştir edebiyat dünyasına… Başta Attila İlhan ve Vedat Günyol olmak üzere kendisine alan açmaya çalışanlar dışında, sıklıkla itilmiştir.

Çizim: Gürbüz Doğan Ekşioğlu

Mesela Dostlukların Son Günü için şöyle yazar Hatırlıyorum’da:

“Bu öykü kitabı gürültülü patırtılı biçimde Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. Tahsin Yücel’le Haldun Taner dışta tutulursa, galiba seçici kurul üyeleri bile kararsız, hattâ pişmandılar. O kadar ki, öğretmenim Rauf Mutluay o üzgün mü üzgün kutlayış konuşmasında; beni ömrüm boyunca ödüllerden, armağanlardan tiksindirecek şu sözleri söyleyecektir: Öğrencim Selim İleri, yıldızının parladığı bir anda, rastlantı olanaklarından yararlanarak bu yılki Sait Faik Armağanı’nı kazanabildi…” (…) Ne tören, ne olaylar meğerse Pera Palas’ta noktalanmayacakmış. Sanrılarla, kâbuslarla dolup taşan o uzun gecenin sonunda, Taksim meydanında boğularak ağladığımı, bir elektrik direğinin dibinde yere çökmüş olduğumu sanki üçüncü kişinin başından geçmişçesine bugün de bir alıcı duyarlığıyla görüp saptayabilirim. Ertesi gün cenazeden farksızdım.”

Bu dünya için söyleyebileceğim çoğu şeyi sessizliğe gömüp, öte dünyada da yazmayı sürdürmesini umuyorum.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com