İstanbul beyefendiliğinin son temsilcilerinden Selim İleri aynı gazetede çalışma fırsatı buldum. İleri, koskoca ve sevilen bir yazar; bense sıradan bir muhabir olarak gazetedeki bir etkinlikte tanıştık. Ona bir öykümü verdim okuması için, sonrasında yaşananlar ise Selim İleri nezaketinin ne olduğunu öğretti bana. O, nezaketin ta kendisiydi...
75 yaşında aramızdan ayrılan Selim İleri’nin ardından yazıların okuyor musunuz? Edebiyattan sanat sanat dünyasına, sıradan okurdan siyasetçilere kadar her kesimden ve düşünceden insanlar Selim İleri’nin ardından üzüntüsünü dile getiriyor.
Yazarın, bu kadar çok insanın hayatına dokunabilmiş olmasına şaşkınlığın yanında, Selim İleri’nin şahsında cisimleşmiş bazı değerler de mesajlarda ortak: ‘Beyefendiliği, nezaketi, samimiyeti, dostluğu, naifliği…”
Selim İleri’nin kurgu esererinden çok anı, deneme, senaryo ve sinema yazılarına çok daha fazla iştiyaklı bir okuru olarak vefatından tarifsiz bir üzüntü duydum. Sanki gençlik yıllarıma ait sevdiğim ne kadar yazar ve şair varsa bir bir gidiyor. Geçmişimin ‘gittiğini’ hissettiren bu kayıp, artık nesli tükenmiş bir insan türünün de sonu gibi: Yaşına, konumuna, rengine, düşüncesine bakmadan her insana aynı nezaketle yaklaşan insanın bitişi…
İstanbul beyefendiliğinin son temsilcilerinden Selim İleri aynı gazetede çalışma fırsatı buldum. Vefatından sonra kimilerinin uzun yıllar yazı yazmasını kendisine yakıştıramadığı o gazete hani, Zaman. İleri, koskoca ve sevilen bir yazar; bense sıradan bir muhabir olarak gazetedeki bir etkinlikte tanıştık ilk kez.
Etrafındaki yoğunluk azaldığında sahnenin yanında dururken usulca yanaşarak, “Merhaba Selim Bey. Rahatsızlık etmeyeceksem size yazdığım bir öyküyü vermek istiyorum. Yanlış anlamayın, okuyup değerlendirmeniz için değil; zamanınızı çalacak değilim, sadece okumanız için. Selim İleri’nin, yazdığım bir öyküyü okuduğunu düşünmek beni mutlu edecek çünkü.” diyebildim. “Tabii ki okurum, çok teşekkür ederim” dedi elimdeki dosyayı alırken. Ben sevinçle işime dönerken, Selim Bey de gazete çalışanlarının yoğun ilgisinden memnun, kitaplarını imzalıyordu.
Bu olaydan birkaç ay sonra, Selim İleri bir program için gazeteye gelmişti. Ben ‘acaba yanına gitsem mi’ diye düşünürken, programa verilen arada o beni fark etmiş meğer. Uzaktan elini havaya kaldırarak “gel” der gibi salladı. Beni unutmamış olmasına sevindim.
Yanına gittiğimde, elini yanındaki çantasına attı. Ve o gün “Selim İleri nezaketi” denen şeyle tanışmış oldum. Çantadan, benim verdiğim dosya çıktı. 3-4 sayfalık öykümü okumakla yetinmemiş, sağına soluna notlar almış, eksiklerini, fazlalıklarını tek tek yazmış. En sonuna da “Üzerinde biraz daha çalışılırsa güzel bir öykü olacağından kuşku yok” notu düşmüş. Meşhur kırmızı kalemi ile her tarafında notlar düşülmüş dosyamı alırken sevinçten ne diyeceğimi bilememiştim. Ancak Selim İleri’nin genç gazetecilere, muhabirlere, edebiyat tutkunlarına verdiği değeri birebir anlama fırsatı bulmuştum.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Çok sonra, Selim İleri’nin not aldığı öykümü berbat bir “misafirlik” sonucu kaybettim. Buna uzun süre üzüldüm, hâlâ da hayıflanırım.
Bugün, o eşsiz insan yaşama veda ettiğinde notların değerini daha iyi anlıyorum ancak asıl anladığım şey başka: Selim İleri nezaketin ta kendisiydi…