Eski Altın Portakal Festivali Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu, sansürlenen Kanun Hükmü belgeseline ilişkin, "İzlemeden film sansürleyerek tarihe geçtik, dünyaya rezil olduk" dedi.
Eski Altın Portakal Festivali Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu, geçen yıl sansürlenen ve festival programından çıkarılan, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevlerinden ihraç edilen bir öğretmen ile bir doktorun yaşadıklarını anlatan Kanun Hükmü belgeseline ilişkin, “İzlemeden film sansürleyerek tarihe geçtik, dünyaya rezil olduk; festivale ‘Üç Maymun’ adı daha çok yakışır!” ifadelerini kullandı.
Hem belgeselin hem de Altın Portakal’ın siyasete kurban edildiğini belirten Ahmet Boyacıoğlu, T24‘ten Candan Yıldız’a verdiği söyleşide çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Kanun Hükmü belgeselinin sansürlenmesine ilişkin Antalya’nın CHP’li belediye başkanı Muhittin Böcek’i sorumlu tutan Boyacıoğlu, “Neticede kendisi ve ekibi geçen yıl yaşananların esas sorumlusu.” şeklinde konuştu.
Sansür gerekçelerinden birinin Gülen cemaati ile ilişkilendirilmesi iddiası hakkında ise Ahmet Boyacıoğlu şunları söyledi:
Bu soruyu da Festival’in Başkanı Muhittin Böcek’e ve Festival’in İdari Yönetmeni Cansel Tuncer’e sormanız daha iyi olur… Belediye yalnızca ev sahibi değil. 2019-2022 yıllarının festival kataloglarına bakarsanız Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in aynı zamanda Festival Başkanı, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Cansel Tuncer’in de Festivalin İdari Yönetmeni olduğunu görürsünüz. Benim özgeçmişim ve fotoğrafım bu iki kişiden sonra üçüncü olarak katalogda yer alıyordu. 2023 kataloğu da basılabilseydi aynı sıralamayı görecektiniz. Biz geçen yıla kadar sanat ekibi olarak filmlerin ve ön jürilerin seçiminde özgürdük. Jürilerin, onur ödüllerinin belirlenmesi ve diğer konular daima belediye yetkilileriyle yapılan toplantılarda kararlaştırılıyordu. Geçen yıl Belediye Başkanı film seçkisi duyurulduktan sonra “Kanun Hükmü” filminin gösterimden çıkarılması gerektiğini söyledi. Bütün uyarılarımıza karşın bizi dinlemedi.”
Boyacıoğlu, “Festival siyasetin kurbanı mı oldu? Bunu hem iktidar hem muhalefet bağlamında soruyorum. Zira yaklaşan yerel seçimler vardı, Muhittin Böcek bu tartışmaların kendisine yönelik bir komplo olduğunu da düşünmüş olabilir mi?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Bence olabilir. Bir önceki yıl festivalin ödül töreninde sahneye çıkan bütün sanatçılar hükümeti eleştiren konuşmalar yapmışlardı. Asıl amaç CHP’li belediyeye yerel seçimlerden önce halkın ilgisini çekecek bir kültürel etkinlik yaptırmamak olabilir. Yerel seçimlerden önce iptal edilen konserlerin de bu politikanın bir parçası olması mümkün. Keşke Belediye Başkanı Muhittin Böcek bu müdahalelere direnebilseydi.”
Gazeteci Canan Yıldız’ın, “Muhittin Böcek CHP’li, Kültür Bakanı AKP’li… “21 Eylül Perşembe günü Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un sabah saat 08.00’de Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’i üst üste altı kez arayıp “Fethullah Gülen propagandası yapan ‘Kanun Hükmü’ adlı filmin 24 saat içinde programdan çıkartılıp, bunun bir basın açıklaması ile duyurulmasını’ istemesiyle işin rengi değişti” diye anlattınız. Bu iddia da yalanlanmadı hatırladığım kadarıyla… Bir CHP’li siyasetçi neden AKP’li bir siyasetçiden gelen telefonla 60 yıllık bir festivali riske attı?” sorusunu Boyacıoğlu şu ifadelerle yanıtladı:
“Antalya tuhaf bir kent. Kişisel ilşkiler, CHP’li / AKP’li olmanın önüne geçebiliyor. Diğer yandan Belediye Başkanı ciddi bir tehdit altında kalmış olabilir. Eğer festivali iptal etmezse yerine kayyım atanabilir ve politik hayatı sona erebilir diye düşünmüş olabilir. Tabii işin içine, dediğiniz gibi, yaklaşmakta olan yerel seçimler de girdi. Ancak bunlar göze alınabilirdi. Neticede yapılan suçlamalarla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir filmden söz ediyoruz. İşin en trajik yanı filmi kimsenin izlememiş olması.”
Boyacıoğlu, “Peki siz neden o gün açık açık konuşmadınız kamuoyuna? Belgeselle ilgili mahkeme süreci devam etmiyormuş bu nedenle belgeseli seçkiye geri alıyoruz, diyen sizdiniz. Sonrasında belgeselin yine seçkiden çıkarıldığını duyurdunuz.” sorusunu ise, “Avukatım kanıtlayamayacağım bir telefon konuşmasını basına duyurmamam konusunda beni uyardı. İlk gelen bilgi filmle ilgili bir soruşturma olduğu idi. Türk Ceza Kanunu’nda bu konuyla ilgili bir madde varmış. Mahkeme sürecini etkilemek suç oluştururmuş. Filmin yarışmadan çıkartılması bu nedenle oldu. Film Muhittin Böcek’in isteğiyle tekrar yarışmaya alınınca bu defa üç bakanlık birden devreye girdi.” sözleriyle cevapladı.
Ahmet Boyacıoğlu, sansür ve yasak sürecini şu ifadelerle aktardı:
“Muhittin Böcek’in “Çok büyük baskı ve tehdit altındayım, eğer festivali yapacağımı, filmi göstereceğimi açıklarsam yerime kayyım atayabilirler, politik hayatım sona erer” demesini mi bekliyordunuz? En kolayı sanat ekibini suçlamaktı. Geçen yıl 21 – 29 Eylül arasında Antalya’da yaşadıklarımızı Olkan Özyurt’a ayrıntılı olarak anlattım. Burada tekrar etmeyeceğim. İsteyen söyleşinin linkini okuyabilir.
Benden bu kadar” deyip masadan kalkmak hiç kolay bir şey değil. Aylarca çalışılmış, emek harcanmış, yönetmenler festivale güvenerek filmlerini vermişler, yurt dışından gelecek 75 konuğun biletleri alınmış. Nereye gidiyorsunuz?
Bu olayın hayatımı nasıl etkilediğine gelince; özellikle Antalya’daki yerel basın bir sürü gerçek dışı haber yaptı. ‘Fethullahçı’ olduğum bile yazıldı. Sürekli midesi ağrıyan eşim ülser tedavisi gördü. Benim aritmilerim de her geçen gün arttı. Sonunda bir kalp ameliyatı olmam gerekti.
Sadece ben değil, birlikte çalıştığım genç arkadaşlar da ağır bir travma yaşadılar. Yaşanan kriz sırasında festival ekibi hakkında soruşturma açıldığı, tutuklama kararı olduğu dedikodusu yayıldı. Sanıyorum artık kimse Antalya il sınırlarından içeri girmez. 1988 yılından bu yana 48 festivalin organizasyonunda çalıştım, 25 ülkede Türk film haftaları düzenledim. Böyle bir rezillikle karşılaşmadım.
Festivalin iptal edilmesi sinemamız için büyük bir kayıp oldu. Filmini Antalya’ya gönderen yapımcılar ve yönetmenler yarışamadı. Ödüller verilemedi. Antalya Film Forumu yapılamadığı için yeni projeler yabancı yapımcı ve dağıtımcılarla buluşamadılar. Kriz sırasında festivalin iptali ile oluşabilecek zararları sinema sektörünün temsilcilerine anlatmaya çalıştık ama kimseye söz dinletemedik. “Kanun Hükmü yoksa festival de yok” dendi. Geçen yıldan bu yana ne değişti? Hiçbir şey. Bu yıl da “Kanun Hükmü” yok, ama herkes Antalya’ya gidecek.
Amaç festivali iptal ettirmekti, bu da gerçekleşti. Benim açıklamalarıma da hiçbir tepki gelmedi. Bakanlık, belediye, sinema sektörü ve basın… Herkes bir sessizliğe büründü. Demek ki herkes hâlinden memnun. Ya da “Kuzuların Sessizliği” sendromu söz konusu. Bence bu sansürden de kötü.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Bu ülkede her şey unutulur. Ancak bir başka önemli konu var. Dünyaya rezil olduk. Yabancı konuklar son andaki iptal kararı ile Türkiye’ye gelemediler. Kendi uçak biletlerini alıp festivale gelmek isteyen yabancılar vardı. Biletleri yandı. Türkiye’de medyada yer almayan sansür konusu birçok yabancı yayın organında yazıldı, dünyanın en önemli sinema dergileri Variety ve Screen’de festivalin iptali ve sansür ile ilgili haberler çıktı. Herkes hiçbir şey olmamış gibi davrandığına göre bu festival de hiçbir şey olmamış gibi düzenlenmeye devam eder. Ancak benim bir önerim var. “Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali” çok uzun bir isim. “Üç Maymun Festivali” ya da “Kuzuların Sessizliği Festivali” adı Antalya’ya daha çok yakışır.
Umutlu olmak için hiçbir neden yok. Her ne kadar şimdi kimse sesini çıkartmasa da 2023 yılında 60. festivalin başına gelenlerin izleri kalacaktır. Dört yıl boyunca çok emek verdik. Amacımız Altın Portakal’ı dünyanın önemli festivallerinden bir yapmaktı. Pandemi sırasında bile festivali gerçekleştirmeyi başardık. Sonuç hüsran. Olmadı. Yazık oldu. Ancak Türkiye’ye birçok konuda yazık oluyor, hep beraber batıyoruz. Böyle bir süreçte bir film festivalinin lafı bile olmaz.”