"Çoğunluk diktası nasıl yıkılır?" başlıklı yazısında dikkat çekici değerlendirmeler yapan siyaset-bilimci Mümtaz'er Türköne, "Türkiye bütün kurum ve kurallarıyla demokrasinin işlediği bir rejime, sandıktan önce mahkeme salonlarında geçecek. Bağımsız ve hukuka uygun karar vermekten başka çaresi kalmayan yargıçlar bu diktayı sona erdirecek" diye yazdı.
Yazar, siyaset-bilimci Mümtaz’er Türköne, yeni anayasa tartışmalarının sürdüğü gündemde dikkat çekici bir “çoğunluk diktası” yazısı kaleme aldı.
Türkiye’nin ciddi bir anayasa sorunu olduğunu kaydeden Türköne, “Bu sorun yeni bir anayasa yapma ihtiyacından kaynaklanmıyor. Çünkü anayasanın varlık sebebine uyulmuyor” ifadesini kullandı.
Çoğunluk diktasının dayanaklarını kaybettiği, kendi kendini sürdüremediği ve bu yüzden anayasalı bir rejime geçişin sancılarını yaşadığımızı vurgulayan Türköne, “Köklü bir değişim gerçekleşecek” iddiasında bulundu.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
“Gündemdeki yargıya intikal etmiş olayların teki bile, sil baştan anayasa yapmaktan yüz kat daha önemli” diyen Türköne, “Türkiye bütün kurum ve kurallarıyla demokrasinin işlediği bir rejime, sandıktan önce mahkeme salonlarında geçecek” yorumu yaptı.
Türköne’nin TheTurkishPost isimli sitede yayımlanan “Çoğunluk diktası nasıl yıkılır?” başlıklı yazısı şöyle:
“Cevap çok açık: Anayasayla.
Arada sırada başını çöplükten çıkartan anayasa gündemi için bu cevap, işin tam olarak bam teline dokunmak anlamına geliyor.
Çoğunluk hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmadan istediğini yaparsa bu rejimin adı dikta rejimidir; oligarşiden veya tek adam diktatörlüğünden hiçbir farkı yoktur.
Şayet çoğunluğun dışında kalanlar en temel haklardan ve hukuk güvencesinden mahrum iseler, bu rejimin adı çoğunluk diktasıdır. Seçimde çoğunluk iktidarına destek verenler, ertesi gün fikir değiştirdikleri takdirde bütün güvencelerini kaybederler. Dikta rejimleri hiyerarşiler oluşturduğu için, çoğunluğun içinde de eşitsizlikler ortaya çıkar. Arabanıza çarpan çoğunluğun seçkin üyesi karşısında, çoğunluğun sıradan üyesi olarak hiçbir hakkınız olmaz. Türkiye’de cinayet davaları, mafya soruşturmaları, siyasî yargılamalar ve tutuklular, yolsuzluk olayları gibi gündemde yer tutan olayların tamamı çoğunluk diktasının ete kemiğe bürünmüş tezahürleridir. Her biri kendi başına anayasal düzenin işlemediğini göstermektedir.
Çoğunluk rejimini, dikta sınıfından çıkartıp demokrasiye dönüştüren anayasadır.
Hukukla kayıtlı olmayan bir iktidar düzeni, kaynağını halktan alsa da demokrasi olmaz. Anayasa çoğunluğun zorbalığını, azınlığı baskı altında tutmasını engellemek için vardır. Dikkat edin, mağdurların, mazlumların yer aldığı davaların tamamı, kendine çoğunluk içinde yer bulamayanlara aittir.
Unutmayalım: Atina Mahkemesi, Sokrates’i çoğunluk kararı ile idam etmişti.
Anayasa bizde ithal bir kurumdur. Dışardan gelen kurumlar ve kurallar taklit edilir, bu yüzden algılar yüzeyseldir. Abdülhamid’in tahta çıktığı zaman ilan ettiği 76 Kanun-ı Esasîsi, kısa zamanda buzdolabına kaldırıldı ve Meclis-i Mebûsan dağıtıldı. Anayasa buzdolabında olsa da muhafaza edildi, ancak uygulanmadı. O günlerde de tıpkı bugün olduğu gibi, ilga edilmemiş bir anayasanın var olduğu varsayıldı. Taklit, sonuçları alır, sebepleri kavrayamaz veya işine geldiği gibi yorumlar.
Türkiye’nin ciddi bir anayasa sorunu var. Bu sorun yeni bir anayasa yapma ihtiyacından kaynaklanmıyor. Çünkü anayasanın varlık sebebine uyulmuyor.
Her vatandaşın kendiliğinden ve bağımsız bir şekilde işleyen yargı erkinin kontrolünde hukuk güvencesinde olmadığı bir ülkede anayasa uygulanmıyor demektir. Baksanıza Cumhurbaşkanı, kendisine kadar intikal eden bir cinayet davası için “gereği yapılacak” diyor. Anayasa işlese, yargı bağımsız çalışsa bu söze gerek kalır mıydı?
Demokrasi yönetim hakkını çoğunluğa bırakır. Bunun tek sebebi daha fazla insanı tatmin etmektir.
Çünkü çoğunluk dururken sayıca az olanın dediğinin olması akla uygun bir çözüm değildir. Çoğunluk, azınlık iktidarına göre mantığa daha fazla uyduğu için yönetimi temsil eder. Ancak bir şartla: Azınlıkta kalanları koruyarak. Bunu sağlayan şu arada sırada gündeme gelen anayasadır. Çoğunluk tarafından temsil edilmeyen azınlığı koruyacak hukuk güvencelerine üstün bir hukuk normu olarak yer vermeyen bir anayasa gündemi geyik muhabbetinden ibarettir. Öyleyse tartışmaları ciğerinden masaya yatırmak için sadece şu soruyu sormanız yeter: Mevcut anayasaya uyulduktan sonra, yeni anayasada temel haklar nasıl güvence altına alınacak?
Çoğunluk diktası, insanlık tarihinin gösterdiği üzere en baskıcı ve karanlık iktidarları iş başına getirir.
Hitler seçimle iktidara gelmiştir ve çoğunluk diktası kurmuştur. Mussolini aynı yolu daha önce geçmiştir. Bu işin sağı-solu da yok; Sosyalist rejimler de çoğunluk desteği ile iş başına geldikleri zaman anayasanın yerine ideolojilerini yerleştirirler ve ülke açık hava cezaevine döner. Arjantin’de meşhur Peron dönemi bir sol-faşizm olarak çoğunluk desteği ile vücut bulmuştu.
Çoğunluk diktaları, çoğunluk desteğini diri tutmak için belli-belirsiz bir dünya görüşüne yaslanır.
Bu ideoloji ister sağdan ister soldan gelsin faşizmin değişik renklerinden birine bürünür. Muhafazakârlık, geniş kitlelerin desteğini almak için, çoğunluk değerlerine yaslanan gevşek bir faşizm üretir. Muhafazakârlık, kitlelerin geleneklerini, inançlarını parti rekabetinde kullanılan siyasî metaya dönüştürür. Aile, dindarlık, hiyerarşi ve disiplin gibi değerler muhafazakâr politikacıların dünyasını değil, oy avcılığının av sahasını belirler.
Çoğunluk diktasının dayanaklarını kaybettiği, kendi kendini sürdüremediği ve bu yüzden anayasalı bir rejime geçişin sancılarını yaşıyoruz. Köklü bir değişim gerçekleşecek.
Bu değişimin temel parametrelerini sağlıklı bir şekilde takip edebilmek için anayasal kurallara ve yargının adaleti dağıtma kapasitesine odaklanmalısınız. Gündemdeki yargıya intikal etmiş olayların teki bile, sil baştan anayasa yapmaktan yüz kat daha önemli. Türkiye bütün kurum ve kurallarıyla demokrasinin işlediği bir rejime, sandıktan önce mahkeme salonlarında geçecek. Anayasa Mahkemesi bu geçişin ilk işaret fişeklerini yaktı. Şimdi, siyasî baskılardan azade bağımsız ve hukuka uygun karar vermekten başka çaresi kalmayan yargıçlar bu diktayı sona erdirecek. Tam olarak çoğunluk diktası asıl gücünü kazandığı alanda eriyip yıkılacak.”