Türkiye siyasetinde bazen bir video yayınlanır ve o videonun gürültüsü -bazen haklı, bazen haksız sebeplerle- kulakları sağır eder. Sedat Peker videoları, Ekrem İmamoğlu’nun seçim gecesi “hakkımı yedirmem” videoları, Kemal Kılıçdaroğlu’nun mutfak masasındaki videoları gibi…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün yayınladığı ve açıkça Saray’a uzlaşma teklif edip CHP içindeki yenilikçi kanadı tasfiye etmeyi amaçlayan videosu da onlardan biri oldu. Ama bu seferki gürültü haklılığın gürültüsü değil, yaşı ilerlemesine rağmen koltuk hırsından öfkelenip kıpkırmızı kesilen bir siyasetçinin gürültüsü. Üstelik bu gürültü videodaki mesajdan çok daha keskin yeni tartışmaları da doğurabilir…
Kılıçdaroğlu’nun mesajı için kimileri “uyarı” dedi, kimileri “hatırlatma”, kimileri ise çok daha karanlık bir ihtimali fısıldadı: “Bu bir dönüş çağrısı değil, bir pazarlık masasıdır.”
Kemal Bey söze ağır başlıyor: “CHP Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisidir… İki büyük misyonu vardır.”
Bu söz kulağa sıradan gelebilir; ama siyasette hiçbir kelime boşuna söylenmez. Bu başlangıç, CHP’ye değil, Saray’a bırakılmış bir kartvizit sanki. “Devleti de dilini de bilirim. Masayı kuracaksanız benimle kurun.”
Kılıçdaroğlu’nun en sert cümlesi geliyor: “CHP rüşvetlerle, yolsuzluklarla anılamaz. Derhal arınmalıdır.” Bu cümlenin bıraktığı etki, aylardır medyasıyla, siyasetçisiyle, yargısıyla, kolluk gücüyle elele yürütülen operasyonlardan sonuç alamayıp milyonlarca CHP’liyi ikna edemeyen Erdoğan rejiminin bütün toplam “yapıp-ettiklerinden” daha ağır. Zira, eski Genel Başkanın söylemi sadece bir söylem değildir artık. Doğrudan rejim organlarının ağzından çıkan irili ufaklı her iddianın üstlenilmesi, Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere yargılanan, hapislerde çürütülen yüzlerce insanın suçlu olduklarının peşinen kabul edilmesi demek.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Peki CHP neyden arınmalı? Altı doldurulmayan yüz binlerce iddiadan mı, “duydum, olabilir, kanaatimce” dolu binlerce sayfalık iddianamelerden mi? Nasıl arınsın mesela? Saray’ın yargısına teslim olarak mı? Yoksa Kemal Bey’in herkesten gizlediği başka bir “arınma” yöntemi mi var?
Kılıçdaroğlu, videosunun etkilerini görmek istiyorsa, vatandaş yorumlarına dikkat kesilse iyi eder. Zira, adına politika yürüttüğünü iddia ettiği CHP kamuoyu, sözlerini “temiz siyaset yaparım” iddiasının ardına gizlenmiş bir pazarlık şifresi olarak okuyor: “Beni getirirseniz, rüşvet ve müteahhit çarklarıyla anılmayacak bir CHP bırakırım. Size de sorun çıkarmam.”
“CHP devlete istikamet çizer… Risk almalıdır.”
Bu sözleri, Cumhur İttifakı’nın millî güvenlik ve dış politika hattına gönderilmiş bir “ben de bu dili konuşabilirim” mesajı olarak okuyorum. Kılıçdaroğlu bir çizgi öneriyor. Ama önerdiği çizgiye inandığı için değil, artık Saray ulaklarından ne duyduysa o minvalde bir öner bu. Çünkü Kemal Bey’in videosundan sadece birkaç saat sonra daha önce söylediği “İmralı” videosu olduğu yerde duruyor. Ne diyor: “Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. Devlet dediğimiz kurum gayrimeşru organla muhatap olmaz. Erdoğan bunu yaptı, devleti İmralı’yla muhatap kıldı. İmralı meşru bir organ değil.”
Kılıçdaroğlu’nun bu sözleriyle nasıl tezat duruma düştüğünü yorumlayama gerek yok, zira bence kendisi bunun farkında ve bilincinde olarak o cümleleri kurdu. Zira CHP dün -bana göre olması gerektiği gibi- İmralı’ya gitmeyi kabul etse Kemal Bey’den bu kez “CHP neden Öcalan’a gidiyor?” konulu videoyu görecektik. Mesele CHP’nin ne yaptığı değil, karşısında yer aldığı yönetimin ne yaptığı. Onlar neyi yapıyorsa tersini yaparak veya talep ederek onca yıl yönettiği partinin tüm politikalarını çöpe atma pahasına…
Kılıçdaroğlu bu videoda aslında İmamoğlu’na değil, Saray’a sesleniyor. “Beni genel başkan yapın, Ekrem İmamoğlu’nu birlikte tasfiye edelim.” Bu iddiayı teyit etmek elbette mümkün değil ama videonun zamanlaması, kullanılan dil, kavramlar, mesajın sertliği; hepsi okları İmamoğlu’na çeviren bir anlam yaratıyor.
Erdoğan rejiminin var gücüyle yüklenmesine rağmen bir türlü “unutturamadığı” Ekrem İmamoğlu’nun tasfiyesi, görünen o ki Kemay Bey’in iyi bildiğini iddia ettiği “devlet aklının” en önemli gündemi. İmamoğlu varlığıyla rejimi oluşturan koalsyonların ve güçlerin geleceğini tehdit ediyor çünkü. Bu yüzden tasfiyesi kaçınılmaz değilse bile gereklilik. Bunun için Kemal Bey’den Saray’a giden mesajın hafif bir tebessüm yarattığını tahmin etmek zor değil. Belki kahkaha bile atılmıştır, kim bilir…
Kılıçdaroğlu’nun videosu kimseyi açıkça hedef almıyor; ama ima ettiği rotalar iktidar ve muhalefet hattında taşları yerinden oynatacak kadar net. “Saray’a göz kırpma, İmamoğlu’na diş gösterme” şeklinde özetlenebilecek bu mesaj bir “meydan okuma” olarak da okunabilir.
Kılıçdaroğlu çizgisini yeniden çekiyor. Bu çizgi bugün İmamoğlu’nun adımlarını daraltıyor, Saray’ın hesaplarını yeniden dizayn ediyor, CHP’nin iç savaşını görünür hâle getirip sert bir “savaşa” kapı aralıyor. O yüzden CHP’nin önündeki kurultayı ve sonrasını da düşünürsek istifaları -milletvekilleri, sallantıda duran belediye başkanları, kıl payı duran belediyelerdeki meclis üyeleri- yeni dengelemeleri, rota değişikliklerini görmek olası.
Kemal Kılıçdaroğlu, rejimin silahı CHP’ye doğrulmuşken partisine sırt dönerek kendini siyaseten sıfırlamıştı. Susarak, ses etmeyerek, niyetini gizleyerek bir tür görünmez hale şeklinde “esrarengiz” havayla ağırlığını koruyordu. Ancak dünkü video ile Kemal Bey, artık apaçık ortadadır. Niyetleri de göz kırptığı yerler de onlara “vaat” ettiği şeyler de aşikâr…
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
