Av. Gizay Dulkadir: Hiçbir AİHM kararının ‘uygulanmama’ ihtimali yok, ‘yumuşak geçiş’ yorucu olacak

AKP' hükümeti, AİHM'in Yalçınkaya kararının uygulanmasına ilişkin Eylem Planını Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sundu. Peki, plan ne anlama geliyor? Yalçınkaya kararının uygulamanın önündeki engeller neler, nasıl aşılabilir? Avukat Gizay Dulkadir merak edilen soruları yanıtladı...

Avukat Gizay Dulkadir, Hükümetin, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sunduğu Eylem Planı'nı anlattı.

AKP hükümeti, sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Yalçınkaya kararının uygulanmasına ilişkin Eylem Planını Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sundu. Eylem planının iddiasına göre, ‘Türk mahkemeleri zaten AİHM kararlarına uygun kararlar veriyor. Bugüne kadar verilen mahkûmiyet kararları, Yalçınkaya kararına aykırılık teşkil etmiyor.’ Eylem Planı, ByLock, Bank Asya, Sendika ve dernek üyeliği gibi konularda, mahkemelerin bir dizi inceleme yaptığını ve adeta istisnai hallerde bu gerekçelerle mahkumiyet kararı verildiğini savunuyor.

Peki, gerçekten öyle mi? Hükümetin, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sunduğu Eylem Planı ne anlama geliyor? Yalçınkaya kararının uygulamanın önündeki engeller neler, nasıl aşılabilir?

Bu soruları ve daha fazlasını AHİM kararları konusunda ısrarlı takibiyle tanınan, insan hakları savunucusu ve avukat Gizay Dulkadir, Velev okurları için yanıtladı…

‘KARARA UYULMADIĞI TESPİT EDİLİRSE YAPTIRIM UYGULANABİLİR’

Hükümet, nihayet Yalçınkaya kararının uygulanmasına ilişkin Eylem Planını Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sundu. Bu girişim ne anlama geliyor, önemi nedir?

Bilindiği üzere Yalçınkaya kararı AİHM Büyük Dairesi tarafından kesin olarak verilmiş bir karardır. Kararda açıkça, bu kararın AİHM önünde bekleyen 8.000 başvuru ile Türkiye’de devam eden benzer konulu yargılamaları doğrudan ilgilendirdiği ve Yalçınkaya kararında bahsedilen hak ihlallerinin, Türkiye’deki yargılamalarda sistematik olarak yaşandığı ifade edilmişti. Bu yönüyle karar, tüm yargılamaları etkileyecek şekilde uygulanmalıdır.

Kararın, AİHM Büyük Dairesi tarafından vurgulandığı usulde uygulanabilmesi sürecini ise yürütecek olan Bakanlar Komitesidir. Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin kararı uygulamak için bir eylem planı hazırlamasını bekliyordu. Türkiye o planı hazırladı ve Bakanlar Komitesine sundu. Böylece komitenin yapacağı incelemenin ilk aşaması geçilmiş oldu. Komite hem eylem planını inceleyecek hem de planının uygulanıp uygulanmadığını denetleyecek. Elbette bu denetim yalnızca hükümet beyanları ile yapılmayacak. Şimdi diğer ilgililer hükümetin eylem planına karşı, Türkiye’de Yalçınkaya kararının uygulanmadığı yönündeki kararları içeren bildirilerini Bakanlar Komitesine sunacaklar. Komite tüm bu hususları değerlendirerek, kararın uygulanıp uygulanmadığına karar verecek. Şayet Türkiye’nin Yalçınkaya kararına uymadığı tespit edilirse yaptırım uygulanabilir. Bu nedenle artık sona gelindi diyebiliriz. Türkiye ya hukuka dönecek ya da hukuksuzluktaki ısrarı nedeniyle, medeni dünyadan tamamen ayrılacak.

‘AİHM KARARININ UYGULANMAMA İHTİMALİ YOK’

Hükümetin Yalçınkaya kararını uygulamama durumu var mı ya da kararı uygulamaktan ne zamana kadar kaçabilir?

Yalçınkaya kararı tarihi bir karar. Gerek AİHS’nin 7. maddesinden yani kanunsuz ceza olmaz ilkesinden hak ihlali kararı verilmiş olmasıyla ve gerekse etkileyeceği yargılama sayısının fazlalığıyla insan hakları tarihine geçmiş bir karar. Esasen hiçbir AİHM kararının ‘uygulanmama’ ihtimali yoktur. Zira Türkiye hem sözleşmeyi hem de AİHM’nin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkedir. Ne yazık ki yakın zamanda, Kavala, Demirtaş gibi isimler hakkında verilen AİHM kararları uygulanmadı. Bu durum da Yalçınkaya kararının uygulanmayacağına dair endişeleri artırıyor. Elbette hükümetin ‘yanlış yapmışız, şimdi hukuka dönüyoruz’ demesini beklemiyordum. Nitekim, karara karşı bir pasif direniş gösterildiği de aşikar. Ancak ‘Yalçınkaya kararı’ derken yüz binlerce dosyadan, sanıktan ve ailelerinden bahsettiğimizi de unutmamak lazım. Türkiye öyle ya da böyle bu kararı uygulamak zorundadır. Aksi halde karşılaşılacak uluslararası yükü ve yaptırımları yüklenemeyeceği aşikardır. Bu noktada unutulmaması gereken bir husus var: Türkiye’nin AİHS’ni kabul eden, AİHM üyesi bir devlet olması tüm yurttaşlar için hukuki bir güvencedir. Bu nedenle ‘Yalçınkaya kararı’ özü itibariyle sadece başvurucu Yüksel Yalçınkaya’nın ya da benzer durumdaki yüzbinlerin değil, hepimizin hukukuna ilişkin bir karardır. Şüphesiz ki aynı durum, evvelce uygulanmayan Demirtaş ve Kavala kararları için de geçerlidir. Bu yüzden tüm yurttaşlar, konusu, tarafı kim olursa olsun AİHM kararlarının ‘amasız/fakatsız’ hiçbir tartışma olmadan uygulanması gerektiğini savunmalıdır. Zira bu talep, AİHM kararlarındaki başvurucular için değil, her bir yurttaşın kendisi için yaptığı, Anayasal dayanağı olan haklı bir taleptir.

‘HÜKÜMET YUMUŞAK GEÇİŞİN FORMÜLÜNÜ ARIYOR’

Hükümetin eylem planı, “Yalçınkaya kararına aykırı bir şey yok” anlamı taşıyor. Aykırılık yoksa, neden on binlerce insan AİHM kapısında?

Esasen hükümetin eylem planı aynı zamanda savunma niteliğinde hazırlanmış bir metin gibi görünüyor. Verilen kararın kesin olması ve icra aşamasına geçmesi de gözetildiğinde, hükümet böyle bir ‘savunma’ yapmanın bu aşamada sonucu değiştirmeyeceğinin farkındadır. Eylem planının bu minvalde hazırlanması, hükümetin zaman kazanmaya çalıştığını ve az önce de bahsettiğim yumuşak geçişin formülünü aradığını gösteriyor. 15 Temmuz sonrası yargılamalarla ilgilenen hukukçular olarak, hükümetin karar sonrasında gösterdiği reaksiyonu şaşırtıcı bulmadık. Eylem planı da bu reaksiyon çerçevesinde hazırlanmış gibi görünüyor. Ancak ifade ettiğim gibi bunların hiçbiri Yalçınkaya kararının uygulanmasını engelleyemeyecektir. Esasen hükümetin de önceliğinin kararı uygulamamak yönünde olmadığı kanaatindeyim zira Yalçınkaya kararı açıklandığı gün, hükümet yetkilileri de bu ihtimalin tamamen ortadan kalktığını kabul etmek zorunda kaldılar.

‘YARGILAMALAR SİYASİ PROPAGANDA OLARAK KULLANILDIĞI İÇİN HÜKÜMET İTİRAF ETMEKTEN VE YANLIŞTAN DÖNMEKTEN ÇEKİNİYOR’

Karara ve eylem planına ilişkin değerlendirmelerinizde iktidarın konuyu “zamana yayarak” çözmeye çalıştığını söylüyorsunuz. Bu durumda ne yapmalı? Adaletin bir an evvel sağlanması gerekmiyor mu?

Öncelikle kabul etmemiz gereken gerçek şudur ki, AİHM kararlarının uygulanmaması yalnızca bir hukuk sorunu değil, bütünüyle toplumsal sonuçları olan bir sorundur. AİHM kararlarının uygulanmadığı, bu nedenle hukuki güvenilirliğin olmadığı bir ülkede, ekonomiden, kalkınmadan, özgürlüklerden, bilimsel gelişmeden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Geldiğimiz aşamada ülkemizde yaşanan sosyal ve ekonomik çöküşün altında yatan en önemli neden de bu ‘adalet’ sorunudur. Yalçınkaya kararının uygulanmaması bu sorunu çözülmez bir hale getirmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.

Hükümet bu gerçeği biliyor lakin, 15 Temmuz sonrasında yürütülen yargılamaları aynı zamanda bir siyasi propaganda aracı olarak kullandığı için, bu gerçeği itiraf etmekten ve yanlıştan hızlıca dönmekten çekiniyor. Bu nedenle karar hükümet tarafından ilgilileri dışındaki yurttaşlar arasında gündem olmayacak şekilde bir formülle uygulanacaktır. Bu formülün de en önemli unsuru zamana yayma politikası olacaktır. Zira ivedilikle verilecek herhangi bir kararın yurttaşlar arasında gündem olmama ihtimali yoktur ki, iktidarın da gerçekleşmesini asla istemediği şey tam olarak budur. Bu nedenle Yalçınkaya kararının uygulanması sürecinin Yargıtay kararlarıyla başlayacak bir süreçte, zamana yayılarak yürütüleceği kanaatindeyim. Bu noktada kararın daha hızlı uygulanması için yapılması gereken öncelikle şey ısrarcı ve sabırlı olmak. Gelinen aşamada vazgeçen bir tavır sergilemek, bunca yıl verilen emeğin heba olması anlamına gelecektir. Yalçınkaya kararı her an gündemde tutulmalı ve gerekirse her dosyada kararın uygulanıp uygulanmadığı takip edilmelidir. Bunun için yapılabilecek her türlü sivil toplum baskısı yapılmalıdır. Bu noktada artık Baroların da sürece etkin bir katılım göstermesi gerektiği kanaatindeyim.

YUMUŞAK GEÇİŞ SÜRECİ NASIL OLABİLİR?

Sözünü ettiğiniz “yumuşak geçiş” sürecinde neler olabilir, neleri bekleyebiliriz?

Ben bu “yumuşak geçiş” sürecinin iktidar için “yumuşak” bizler için ise biraz yorucu olacağı kanaatindeyim. Öncelikle Yargıtay içtihatlarında değişikliğe gidilmesi gerekiyor ancak Yargıtay büyük ihtimalle keskin bir geri dönüş kararı vermek yerine, adeta parça parça, eski kararlarıyla çelişmekle birlikte Yalçınkaya kararına yaklaşan kararlar verecektir. İşte bu kararlardan sonra yerel mahkemeler ve istinaf mahkemeleri nazarında yeniden başlayacak yargılamalarda, bu Yargıtay kararlarını uygulatmak için bir mücadele verilecek. Dediğim gibi sürecin bu kısmı sanıklar ve Avukatları için biraz yorucu olsa da, kararlar artıkça süreç rayına oturacak ve peyderpey Yalçınkaya kararındaki hususlar bir yerleşik içtihat haline dönüşecektir.

Yalçınkaya kararının halihazırda Türk yargı sistemine etkisi nedir? Neleri değiştirdi?

Hali hazırda Yalçınkaya kararının Türkiye Mahkemelerindeki etkisi görece düşük diyebiliriz. Gerek yargılamanın yenilenmesi yönündeki taleplerin reddedilmesi ve gerekse Yargıtay’ın henüz içtihat değişikliğine gitmemiş olması, kararın etkisini düşüren temel unsurların başında geliyor. Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi, Yargıtay tarafından verilen yeni kararlarla birlikte, Yalçınkaya kararı uygulanmaya başlayacak ve kararda belirlenen prensipler içtihat haline dönüşecektir.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com