Cevat Şakir Kabaağaçlı (yani Halikarnas Balıkçısı).. Bodrum ona adını vermişse de o da boş durmamış ve palmiyeleri, mimozaları, begonvil gibi 45’e yakın bitkiyi Bodrum’a getirmiştir. Ayrıca ‘mavi yolculuk’ kavramını armağan eder. Edebiyatımızın kazanımlarını ise saymakla bitmez.
Hani öyledir ya; koca okyanusa bir kova mürekkep dökseniz de okyanus okyanusluğundan bir şey kaybetmez – yine masmavidir, yine depderin!
Lakin o güzelim okyanusa bir değil, beş değil, milyonlarca kova mürekkep dökülmüş olsa gerek ki, artık mavi değil, artık derin değil.
Fırsatı kaçırdık mı, yoksa teptik mi, bilemiyorum; lakin şu ülkede, özenle çekilmiş, senaryosu iyi yazılmış bir dizi bulmak mümkün değil.
Henüz 2 bölüm gösterildi ve bu bile neye, nasıl bakıldığını ve amacın ne olduğunu sergilemeye yetti bile.
Şakir Paşa Ailesi / Mucizeler ve Skandallar adlı diziden söz ediyorum efendim.
Beklendiği gibi toplumun lir teline dokunuldu. İştahı yaş maya hamuru gibi kabartıldı. Ve tüm bu abuklukların üzerine dizinin çekimlerinin yapıldığı o güzelim köşkte, el etek çekildikten sonra yangın çıktı. Çekim alanı kül oldu.
Sabotaj olasılığı üzerinde duruluyor.
Dizinin yapımcısı Fatih Aksoy, “Tesellimiz can kaybının olmaması…” diyor ve ekliyor: “Yeniden inşa edeceğiz!”
Görülen o ki, diziye 3. bölüm sonrasında ara verilecek…
Bu arada, RTÜK’ün ana akım kanallarda ekranlara gelen popüler dizilere yağdırdığı cezalara yenileri eklendi. Şakir Paşa Ailesi de nasibini aldı. ‘Yüzde 3 idari para cezası’yla ödüllendirildi.
Üzücü olan şu: O kadar çok anormallikler gördük ki, şaşırma melekemizi yitirdik!
Şirin Devrim’in bir dönem çok iltifat gören kitabını hatırlar mısınız?
Aynı adlı kitabında, dedesi Şakir Paşa’nın kökenini ve ailesini tanıtır kısa kısa… Sonra Şakir Paşa ailesinin enteresan ve yer yer muammalarla dolu öyküsüne yer verir.
Ama pek cimridir; gıdım gıdım anlatır ve perdeyi gönülsüzce açtığı için ‘sır’ hiçbir zaman büsbütün açığa çıkmaz.
Peki, nedir sır?
Söyleyeyim: En ünlüsü ve akıllarda soru işaretleri bırakanı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın (yani Halikarnas Balıkçısı’nın) babasını vurma hikâyesi… Olay, o kadar hızla ve geçiştirilerek anlatılır ki, ‘ee, bir aile sırrı da ancak böyle ifşa edilir en fazla’ demeye getirilir sanki.
Şirin Devrim’e de gücenmemek gerekir. Sonuçta ailesinden öğrenebildiklerini ve tahminlerini aktarıyor. Bir tanıklığı yok ki…
Öte yandan, güzel aktardığını da söylemekte yarar var. Bir paragrafla örneklendireyim:
“Bu olayın arkasında yatan gerçeği aramak bence Japon filmi “Rashomon”a çok benziyor. Orada izleyiciler tanıkları dinlerler ve her tanığın doğru söylediğine inanırlar. Oysa her tanık aynı olayı ayrı ayrı, o kadar değişik şekillerde anlatır ki, sonunda gerçek çok yönlü, karanlık ve çözülmez hâle gelir. Tanıklar da gerçeğin ne olduğunu hiçbir zaman anlayamazlar.”
Eh, az çok böyle…
Narin Güran cinayetinde olduğu gibi… dememek lazım. Ama az çok öyle… Küçücük bir köyde işlenen bir cinayet, aylardır aydınlatılamadı. Birileri hiç kuşkusuz ceza alacak, ama asıl suçlu kim, olay hakikatte nasıl yaşandı, tam olarak bilinemeyecek galiba.
Uzun edip odaktan sapmak istemiyorum. Ancak ilerleyebilmemiz için aileyi biraz tanıma gerekiyor.
Kabaağaçlı ailesi asker kökenli bir aile.
Peki, soyadı nereden geliyor?
Afyon’dan…
Miralay Mustafa Asım Bey’in Afyon’un Kabaağaçlı köyüne yerleşmesinden dolayı böyle anılıyorlar.
Miralay Mustafa Asım Bey’in oğullarından Cevat Paşa, II. Abdülhamit döneminde sadrazam, tarihçi ve yazar. Cevat Paşa’nın kardeşi Şakir Paşa da asker ve diplomat…
Kardeşleri ayıran çizgi ‘sanat’… Şakir Paşa, resme ilgili olmakla birlikte, sanatın her dalını takip ediyor. Hatta 1903 yılında Paris’te düzenlenen bir sergide ikincilik ödülü bile alıyor.
Şakir Paşa ailesi bir sanatçı yuvası: Hakiyye Hanım, Fahrelnisa Zeid, Aliye Berger, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Füreya Koral, Nejad Devrim, Şirin Devrim, Cem Kabaağaçlı… Bu isimler, Şakir Paşa ailesine mensup oldukları gibi, Türk sanatına, edebiyatına ve tiyatrosuna müthiş ve çok değerli katkıda bulunmuşlar. Her birinin özel hayatı ayrı ayrı incelenmeye değer zenginlikte…
Şakir Paşa’nın kızları Fahrelnisa Zeid ve Aliye Berger, Türk resim sanatının öncü isimlerinden mesela. Hem yurt içi hem yurt dışında ün kazanan ressamlar…
Aliye Berger, Fahrelnisa Zeid’in kardeşi. Resim hayatına ablasının evdeki boyaları ve fırçalarıyla başlasa da, gravür alanında daha başarılı olur. Aliye Berger’in sanat dünyasında ünlenmesinin nedeni de Vedat Nedim Tör başkanlığında Yapı ve Kredi Bankası’nın düzenlediği İş ve İstihsal konulu sergide birinci olmasıdır.
Aliye Berger’in soyadı, küçük yaşlarında ders aldığı keman hocası Karl Berger’den gelir. Aliye hanım hocasına âşık olur, zorlu bir süreç yaşanır ve nihayetinde muradına erer.
Halikarnas Balıkçısı diye bilip sevdiğimiz Cevat Şakir Kabaağaçlı, 17 Nisan 1890 tarihinde, Osmanlı’nın son köklü ailelerinden Şakir Paşa ailesine mensup babasının yüksek komiser olarak görev yaptığı Girit’te doğar.
Babası, Girit ve Atina’da sefirlik ve valilik yapan Mehmed Şakir Paşa, annesi ise Giritli Sare İsmet Hanım’dır; amcası II. Abdülhamid devri Sadrazamı Ahmed Cevad Paşa, dedesi Şurayı Askeri Dairesi Reisi Miralay Mustafa Asım Bey’dir.
Halikarnas Balıkçısı, Şakir Paşa’nın ilk çocuğu olarak dünyaya gelir. Doğumdan bir önceki gece annesi İsmet Hanım’ın rüyasında Musa peygamberi görmesinden dolayı Musa ön adını alır. II. Abdülhamit zamanında sadrazamlık ve kumandanlık yapmış ve iki evliliğinden de çocuğu olmayan ve onu kendi çocuğu gibi seven amcası Cevat ile babası Şakir’in isimleri ise adı olur: Musa Cevat Şakir.
Ailenin tüm fertleri sanatta yeteneklidir. Sırasıyla dünyaya gelen Hakkiye, Ayşe, Suat, Fahrelnisa ve Aliye adlı kardeşlerinden Fahrelnisa resim alanında, Aliye gravür alanında üne kavuşur; Hakkiye’nin kızı Füreya Koral, ilk Türk kadın seramikçi olur; Fahrelnisa’nın çocukları Nejad Melih Devrim ressam; Şirin Devrim ise tiyatrocu olur.
Halikarnas Balıkçısı, çocukluk hayatının ilk yıllarını babası Şakir Paşa’nın elçi olarak bulunduğu Atina’da geçirir. İlköğrenimini Büyükada’da, orta ve liseyi 1907’de Robert Kolej’de tamamlar. İlk yazısı aynı yıl İkdam gazetesinde yayımlanır. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik öğrenimi yapmak istediyse de ailesinin ısrarı ile Oxford Üniversitesi’nde tarih öğrenimi görür. 1913’te İtalyan bir kadınla evlenerek İtalya’ya yerleşir ve resim öğrenimi görür.
İstanbul’a döndüğünde gazete ve dergilerde yazılar yayınlamaya başlar. Aile, 1914 yılında maddi sıkıntı içine girer ve babası Mehmed Şakir Paşa Afyon’daki Kabaağaçlı çiftliğine yerleşir.
Halikarnas Balıkçısı denince aklımıza hep Bodrum gelir. Ama Bodrum, bugünkü gibi bir yer değildir o dönem… Adına daha çok uyum sağlar. Bodrumdan pek farksızdır yani…
Tabii bu arada, Bodrum’a gidişinin (sürgün olarak tanımlanır) hazin bir hikâyesi vardır. Halikarnas Balıkçısı, babası Şakir Paşa’yı tartıştıkları bir günün sonunda Afyon’daki çiftliğinde tabancayla vurur. Nedeni tam olarak bilinmese de, ekonomik nedenler yüzünden öldürdüğü söylenir.
Cinayet iddiasıyla yargılanan Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya on beş yıl kürek cezası verilir. Ancak cezasının 7 yılını çektikten sonra verem nedeniyle erken tahliye edilir.
Sonraki yıllarda yazdığı “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler” başlıklı öyküsüyle tekrar gündeme gelip İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanır. İdama mahkûm edilmek istense de, karar değişikliğiyle Bodrum’a sürgün edilir.
İşte Halikarnas Balıkçısı’nın serüveni burada başlar. Bodrum’u çok sever ve adını Bodrum’un eski adlardan biri olan Halikarnasos’tan alır. Denizi, kıyı evleri, balıkçıları, geçimini denizden sağlayan insanları, gemileri konu edinen öyküler ve romanlar yazar. Balıkçı da buradan gelir.
Halikarnas Balıkçısı, ikinci evliliğini dayısının kızı Hamdiye, üçüncü evliliğini Hatice Hanım’la yapar. Onunla Bodrum sürgününde tanışır. Girit kökenli kadına âşık olur ve kısa bir süre sonra da evlenir. Hatice Hanım ilk çocuğuna hamile kalır. İstanbul Büyükada’daki Şakir Paşa Köşkü’nde, 1930 yılında dünyaya gelen İsmet Ayşe Noonan’a babaannesi Sare İsmet Hanım’ın ismi koyulur.
Çocukluk ve gençlik yıllarının büyük bölümünü ailesi ile birlikte Bodrum ve İstanbul arasında mekik dokuyarak geçiren, ancak babasının 1946’da İzmir’e taşınmaya karar vermesi ile kente yerleşen İsmet Ayşe Noonan, 1954 yılında Amerikan Kız Koleji’ni başarıyla bitirir. Aynı yılın 1 Mayıs günü babasının yanında rehber yardımcısı olarak çalıştığı Sart Harabeleri gezisinde mavi gözlü sarışın İrlanda asıllı Amerikalı John Noonan ile tanışır.
John Noonan, NATO’da askerdir; nişan törenlerinde mensubu olduğu Amerikan ordusunun subay formasıyla boy gösterir. 23 Ekim 1954’de de çift, Efes Oteli’nde evlenir. Çok hoş ve gönül okşayıcı bir aşk hikâyesi gizlidir bu çiftin ardında…
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Halikarnas Balıkçısı’na dönersek… Cevat Şakir’in üç evliliğinden beş çocuğu olur. Çocuklarının orta öğrenim çağına gelince, o yıllarda Bodrum’da ortaokul bulunmaması sebebiyle ailesini İzmir’e yerleştirir. Yazarlık ve turist rehberliği yapar, rehberlik kurslarında ders verir. Kültür Bakanlığı tarafından 1971 yılında Devlet Kültür Armağanı’na layık görülür. 13 Ekim 1973’te İzmir’de kemik kanserinden ölür.
Bodrum ona adını vermişse de o da boş durmamış ve palmiyeleri, mimozaları, begonvil gibi 45’e yakın bitkiyi Bodrum’a getirir.
Ayrıca ‘mavi yolculuk’ kavramını armağan eder.
Edebiyatımızın kazanımlarını ise saymakla bitmez.
Şakir Paşa ailesi, aslında bir yanılsamayı da tashih etmek fırsatı verir: İslam’ın kalesi olarak düşünülen Osmanlı ve onun burjuvazisi, sanılanın aksine yabancı dil bilen ve o döneme göre ‘açık’ giyinen, son derece varlıklı kişilerdir.
Bu köklü ve ezber bozan bir aileyi diziye taşıma fikri alkışlanası bir çaba. Ancak iki bölümde görünen o ki, alkışı yalnızca fikir hak ediyor. Evet; bir yargıya ulaşmak için çok erken. Ama cinsellik ve entrika batağına gömülmüş bir sunum çok şey vaat etmiyor doğrusu.