Gültan Kışanak anlattı: Kalıcı bir barış ve çözüm nasıl mümkün?

Gültan Kışanak: "AKP’nin ya da CHP’nin Kürt sorununda bir çözüm stratejisi var mı? Varsa bunu konuşmak istiyoruz. ‘Kürtler anadilinde konuşursa biz bölünürüz’ diyen çok büyük bir kitle var. Türklerdeki bölünme korkusu ile Kürtlerdeki kandırılma korkusunu yüz yüze getirmemiz gerekiyor. Siyasi partiler, Kürt sorununu araçsallaştırıyor. Siyasetten medet bekleyerek, sorunun çözüleceğine inanmıyorum. O yüzden meseleyi toplumsal bir harekete dönüştürmemiz gerekiyor.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’deki Meclis açılışında DEM Parti sıralarına giderek Kürt siyasetçilerle tokalaşmasıyla başlayan süreç, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat’ta ‘silah bırakma çağrısı’ yapacağı beklentisine kadar geldi.

2013-2015 müzakere ve çözüm sürecinin ardından iktidarın bir tekmeyle devirdiği ve gerçek bir açıklamaya da ihtiyaç duymadığı masa, şimdi bir kez daha kurulmuş gibi görünüyor. Bu kez adı konmakta güçlük çekilen ama daha çok ‘barış’ denmesi tercih edilen süreç, umutla birlikte endişe ve tereddütleri de barındırmakta.

Çünkü… Cumhur ittifakı sözcüleri ‘çözüm’ ve ‘barış’ ifadeleri yerine bu kez ‘Türkiye’nin terörden arındırılması’ tabirini kullanıyor mesela…

Kürt basını ve Halk TV’den gözaltına alınıp tutuklanan gazeteciler, menajer Ayşe Barım’a 12 yıl soruna açılan gezi soruşturması ve tutuklanması, avukat Fırat Epözdemir’in aklandığı davadan bir daha tutuklanması, Kürt belediye başkanları hakkında peş peşe verilen hapis cezaları ve atanan kayyımlar… CHP’li belediyelere yönelmiş ve giderek arttığı görülen saldırılar…

İktidarın toplum ve siyaseti hedefe koyduğu, demokrasiye benzer her ne kalmışsa boğazını sıktığı liste böyle uzayıp gitmekte. Hal böyleyken iktidardan Kürt meselesi gibi memleketin en temel demokrasi sorununu çözeceğini beklemek, devletten ve onun kurucu kodlarından bir haber olmak anlamına gelir ki, bu ülkede devleti en iyi tanıyan halklardan biri Kürtlerdir malum.

ÇÖZÜM, DEVLETTE DEĞİL

İşte tam da bu yüzden çözümü devletten beklemiyor, insan gibi haklarıyla birlikte yaşama tahayyül ve iradesinin ancak diğer halklar ve toplumsal kesimlerle birlikte örülecek bir yapı olduğunu söylüyorlar.

‘Türkiye’de barışın toplumsal zeminini nasıl inşa edeceğiz?’… Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) ‘Çözüm Barışta’ konferansının 2. gün oturumunun başlığı bu.

‘Barışın toplumsallaştırılması ve çözümün paydaşları: Toplumsal ve siyasal öznelerin dahiliyeti ile katılımcı bir barış nasıl mümkün?’…

12 Eylül’ü dünyanın en kötü şöhretli zindanlarından Diyarbakır 5. Nolu Cezaevi’nde geçirmiş, hayatını mücadeleyle vakfetmiş, en son yargılandığı Kobani davasıyla son cezaevi sürecini 7,5 yılla tamamlamış eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, tüm bu meselelere kafa yoranlardan.

‘NASIL BAŞARACAĞIZ?’

“Son derece kritik bir konuyu konuşuyoruz. Aslında senelerdir konuştuğumuz ve bir türlü çözemediğimiz Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözüm talebi… Bu sorun, sadece Kürtlerin talebi olarak kalıyor” diyen Kışanak’ın soruları var:

“Bu konuda güçlü bir toplumsal talep neden açığa çıkartılamıyor? Çatışan taraflar, devlet ve iktidar neden hakiki kalıcı bir barış için ciddi bir müzakere sürecini başlatamıyor ya da başarıya ulaştıramıyor? Peki biz demokrasiyi, hakları, özgürlükleri, kalıcı bir çözümü ve barışı nasıl konuşacağız? Biz bunu nasıl başaracağız?”

‘İMRALI’NIN SİHİRLİ DEĞNEĞİ’ VE YENİ SÜREÇ

“İktidar masayı devirdikten sonra o defteri kapatıp buzdolabına koyduğu günden itibaren bugünlere hazırlık yaptı. Biz ise bu geçen süre içerisinde sadece acılarımız, travmalarımız, maruz kaldığımı baskı ve ihlallerle bir şekilde başa çıkmaya çalıştık. Ama barış politikaları üretme konusunu birazcık erteledik diye düşünüyorum” diyen Kışanak, son sürecin öncekilerden farkına “Yeni süreç aslında geçmişte alışkın olduğumuz süreçlerden çok farklı bir süreç olarak gelişecek. Herkesin İmralı’dan bir mesaj bekleyip, sihirli bir şekilde sorunların çözüleceğini umut ettiği bir yerden…” diyerek dikkat çekti.

Negatif barış ile pozitif (kalıcı) barış farkını ortaya koyan Kışanak, çözümün ‘Kürt sorunuyla’ gerçek anlamda yüzleşmek ve konuyu toplumsallaştırmaktan geçtiğini vurguladı:

NEGATİF BARIŞ, POZİTİF BARIŞ… 

“Barış stratejisi konusunda birlikte çalışma imkânlarını güçlendirecek bir organizasyona ve yan yana gelmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Biz barışı daha çok çatışmaların durması ve silahların susması ekseninde tartıştık. Ama aslında biliyoruz ki, herkesin ortaklaştığı şey, silahların susması bir negatif barış dönemidir. Yeniden silahların devreye gireceği bir ara dönem gibidir. Asıl sorunlar konuşulmadı ve buna dair nasıl çözümler üreteceğimiz konusu gündeme gelmediği zaman oradan yol almanın mümkün olmadığını geçmiş deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz. Pozitif barış ya da kalıcı barış dediğimiz mesele sorunlarımızla yüzleşerek, çözüm bulmak… Asıl temel sorunumuzun bu. Türkiye’nin bir bütün olarak Kürt sorunuyla yüzleşmediğini düşünüyorum.”

‘KÜRT SORUNU ARAÇSALAŞTIRILIYOR’

“AKP’nin ya da CHP’nin bir çözüm stratejisi var mı? Varsa bunu konuşmak istiyoruz” diyen Kışanak, “Kürtler anadilinde konuşursa biz bölünürüz diyen çok büyük bir kitle var. Bunu yukardan inşa ettiler. Birbirimizle konuşalım. Biz iktidarla konuşarak bu sorunu çözemiyoruz. Siyasal partiler Kürt sorununu araçsallaştırıyor. Kürt sorunu araçsallaşmıştır. O yüzden siyasetten medet bekleyerek bu sorunun çözüme kavuşturulmasına inanmıyorum. Bunu siyasi bir kart olarak çıkartacak bir toplumsal harekete dönüştürmemiz gerekiyor” dedi.

“Kürtlerdeki kandırılma ile Türklerdeki bölünme korkusunu yüz yüze getirmemiz gerekiyor” diyen Kışanak, toplumdaki soru ve endişelere ise şöyle dikkat çekti:

‘TÜRKİYE TOPLUMU ‘BENİM DE SORUNUM’ DERSE ÇÖZÜLÜR’

“Kürt toplumunda da bir dolu soru işareti var. Bir tarafta tokalaşma, işte Öcalan’ın Meclis’te konuşmasının ardından CHP çevresine yönelik çok büyük bir baskı dalgası geldi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Kürt meselesini bir eşitlik meselesi olarak görmesi çok önemliydi. Ama artık CHP’nin gündeminde değil. CHP iç siyasetine döndü. Geçen süreçteki en büyük problem alanı iktidar ile Kürt siyaseti arasında bir müzakere arasında kaldı. MHP ve CHP dışarda kalmıştı. Bu defa biraz daha umutvardık. Sürece en çok karşı olan MHP’den ses gelmişti. CHP de ‘ben de varım’ demişti. Ama artık hep beraber konuşamıyoruz. Bunu aşmalıyız. Türkiye toplumu ‘Kürt sorunu benim de sorunum’ derse o zaman çözülür. Sadece Kürtlerin sorunu olarak kaldığı takdirde bir çatışmayı doğruyor.”

‘HERKESİN KENDİ HAKİKATİNİ KONUŞTUĞU BULUŞMALARA İHTİYAÇ VAR’

Kışanak’ın önerisi sivil bir akil insanlar heyeti kurmak: “Farklı kimliklerin,  kültürlerin, inançların yan yana gelip birbirini kırmadan incitmeden ama kendi hakikatini konuştuğu buluşmalara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Onun için belki de bir diyalog ve toplumsal diyalog ve müzakere hareketi başlatmalıyız.  Sivil alanda barış konusunda rol alacak sivil bir akil insanlar heyetini kurabilir miyiz? Bunu gündemimize almamız gerekiyor. Toplumsal barış gelinceye kadar çalışacak bir sivil akil insan heyetine ihtiyaç var. ‘Barışın kaybedeni yoktur’ diyoruz ama biz bunun da altını dolduramıyoruz. Bunun altını dolduracak bir çalışmaya ihtiyaç vardır.”

Tarihçi Erdoğan Aydın ise Kürt sorununun tüm toplumu doğrudan etkilediğini ve barışın kalıcı zemininin hazırlanması gerektiğini söyledi:

AYDIN: BARIŞIN KALICI OLACAK ZEMİNİNİ HAZIRLAMAYIZ

“Geçen son on yıl bize çok net bir şekilde gösterdi ki; savaşın taraflarının vizyonu toplumu dönüştürme işini başaramadı ve adeta duvara çarpıp geri döndü. Bu gün el sıkışanlar bir yandan kayyım atıyor bir yandan da Rojava’ya, halklara, kadınlara yönelik pervasız saldırılarını sürdürüyor. Bu süreçte dostlarımızı artırmak ve barıştan kaçınamayacağımız bir basınç yaratmamız gerek. Bu dönemde iktidarı barışa razı edecek, barışın kalıcı olacak zeminini hazırlamalıyız. Türkiye toplumunda, barışın dostlarının sayısının olması gerekenin aksine artmadığı bir gerçeklikte yaşıyoruz. Egemen ideoloji, milliyetçilik, İslamcılık ve bunların farklı düzeylerdeki bileşimleriyle toplum içinde büyük bir hakimiyet hegemonyası kurdu. Hak istemeyi ötekileştiren, hak istemeyi bir sorun haline getiren bir toplumsal bilincin bu denli yaygın olması barış için mücadele eden güçlerin de bu konuda şu ana kadar ortaya koydukları performanstan geliştirdikleri yol ve yöntemlerden mutlaka daha ötesini başarmayı zorunlu kılmaktadır” dedi.

BOZARSLAN: YENİ SİYASET YOLLARI, YENİ AKTÖRLER BULMALI

Prof. Dr. Hamit Bozarslan ise Ortadoğu’daki şiddet sarmalına işaret etti: “Ortadoğu’da şiddet sarmalının çözüm yolu; toplumların kabulü, milli meselelerin şiddet yoluyla çözülemeyeceğinin anlaşılması ve şiddetin bir seçenek olmaktan çıkması olmalı. Şiddete şiddetle cevap verilemez. Yeni siyaset yollarının, yeni aktörlerin geliştirilmesi gerek. Kadınların özellikle ön plana çıkması gerekiyor. Kürtler, Ermenilerle birlikte 1’inci Dünya Savaşı’nın en önemli kurbanlarından biri… 1’inci Dünya Savaşı’ndan kalan Kürt meselesini çözmeden Ortadoğu’da barışa ulaşmak mümkün değildir” dedi.

AKSU: GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEDE YENİ YAKLAŞIMLAR VAR

Konuşmasına “Olası bir barış sürecinde hangi şekilde geçmişle yüzleşmeliyiz?” sorusuyla başlayan Barış Akademisyeni Dr. Noemi Levy Aksu ise  “Önceki barış sürecinin son bulmasıyla mevcut pratikler, bu çabalar da sorgulanmaya başladı. Yeni yaklaşımların ortaya çıktığını görüyoruz. ‘Bir süreçten bağımsız olarak da nasıl olur’u düşünmeliyiz” dedi.

Kronolojik kapsamın önemine değinen Aksu, “Hakikat ve Hafıza Komisyonu, bir hafıza politikasını buna göre inşa etmeli. Süreklilikler önemli. Bir ateşkesle, bir barışla biten şeyler değil. Geçiş döneminde buna odaklanmak lazım. Yüzleşilecek dönemin daha geniş ele alınması lazım. Toplumsal eşitsizlikler, ırkçılık, sömürgecilik uygulamaları gibi. Bunun önemli deneyimleri de var. ‘Artık iç savaşı ve onun yol açtığı şeyi konuşmayalım, bir arada yaşamayı ve eşitsizlikleri konuşalım’ yaklaşımları var. Mesela Kolombiya’daki komisyonlarda sadece çatışma değil, yoksulluk ve toplumsal şiddetin daha geniş şekilde ele alındığını görüyoruz” dedi.

Geçmişle yüzleşmede yeni yaklaşımların önemine vurgu yapan Aksu, “Katliamlar, soykırımlar, özellikle Kürtlere karşı işlenen suçlarda belgelemeler yapılıyor pek çok demokratik kitle örgütü tarafından. İHD, TİHV, Hafıza Merkezi gibi. Hakikatin ortaya çıkması için, bu suçların gerçek boyutlarının ortaya çıkması için. Ancak ‘Bu çabalar barış için neden önemli, ne için önemli’ye daha fazla eğilmek gerekiyor. Geçmişle yüzleşmeden barış sürecine geçen örneklere baktığımız zaman; örneğin İspanya, 40 yıl süren diktatörlük, geçmişle yüzleşmede çok sınırlı kalan bir deneyim. 90’lı yıllarda Cezayir çok kanlı günler yaşadı. 2005’te barış ve uzlaşma çabasıyla çatışmasızlık deneyimine geçildi. Geçmiş yüzleşmesi olmadı. Bunlar toplumsal kutuplaşmalara kadar pek çok olumsuz şeye yol açtı” diye konuştu.

YEĞİN: BARIŞI YA DESTEKLERSİNİZ YA DA KENARA ÇEKİLİP OTURURSUNUZ

Yazar Metin Yeğin ise Güney Amerika ülkelerinin çatışma-barış deneyimlerinden örnekler aktardı: “Kolombiya’daki barışı imzalayan devlet başkanı Santos bir önceki dönemde İçişleri Bakanı iken 2000 kişinin ölümünden doğrudan sorumluydu. Ama onunla masaya oturuyorsunuz çünkü çatışmanın tarafları o şekilde… Barışı, çatışanlarla ve sonra masaya oturanlarla yapıyorsunuz. Barışta iki türlü şansımız var. Ya barışı desteklerseniz ya da kenara çekilip oturursunuz. Barış dediğiniz hikâye; karşılıklı güç meselesi duygusal bir hikaye değil. Biz onları seviyoruz onlar bizi sevmiyor, iyi insan kötü insan falan değil, karşılıklı olarak gücünüzü masaya koyuyorsunuz. İlk defa Türkiye’de Gladio’nun parçalarından biri olan birisinin ağzından bir barış kelimesi çıktığında başka türlü önemsedik. Esas önemli olansa gerçek barışı toplumsallaştırmak… Biz, barışın mutlaka bütün insanların lehine bir şey olduğunu savunmak zorundayız.”

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com