Demirtaş: "Bu iktidar bitti. Uzatmaları oynuyorlar. Kendileri de farkında. Bu tür dönemler, sıçrama yapma dönemleridir..."
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Avukat Hülya Gülbahar ile yaptığı görüşmede, “Bu iktidar bitti. Uzatmaları oynuyorlar” diyerek muhalefete çağrı yaptı. Demirtaş, muhalefetin sıçrama yapma dönemine hazırlanması gerektiğini söyledi.
Feminist avukat Hülya Gülbahar, Edirne Cezaevi’nde tutulan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’yı ziyaret etti. Gülbahar, ziyarette Mızraklı ve Demirtaş’ın sözlerini Bianet’te kaleme aldı.
“Selçuk Mızraklı, inanılmaz enerjik ve coşkulu idi” diyen Gülbahar, Mızraklı’nın sözlerini şöyle aktardı:
“Ayaklarınıza, yüreklerinize, fikirlerinize sağlık. Dışarıdaki tüm arkadaşlara selamlarımı yolluyorum. Bugünler dayanışmanın çok kıymetli olduğu zamanlar.
Dışarda çok olma hali, örgütlü olmayınca bir şey ifade etmiyor. Burada sihirli sözcük örgütlülük. 451 imzalı bu mektup bir kişilik bile olsa değerli, buraya içlerinden bir kişi gelmiş olsa bile değerli.
Çok kayıplarımız oldu. Bu ülke devrimcilerinin kıymetini bilemedi. Değerlerinin değerini bilmeyen toplum değerlenemez.
Ben Hacettepe Üniversitesi’nde okurken devrimci barutun ıslanması, devrimci barutun tükenmesi gibi deyimler vardı. Devrimci ruhu korumak önemli. Hayatta buna çok dikkat etmek gerekir. Bu ülkede gelenekleri çok güçlü bir devlet var… Türkiye Cumhuriyeti iki üniversite üzerinde kuruldu ve yükseltildi. Dil Tarih ve Coğrafya ve Mülkiye…
“Soğanın cücüğünden kabuğuna kadar katman katman bir devlet. Oyunları bitmiyor. 15 Temmuz 2016 olayı 31 Mart vakası gibiydi. Saat, yer kuşku vericiydi. Boğaz köprüsünün yarısında trafik kapalı, yarısında açıktı. Daha haberlere baktığım anda, ‘Karşı darbe geliyor, acilen karşı darbeye hazırlanmak gerek’ dedim.
2019’da yüzde 63 oyla seçildiğim halde benim yerime kayyım atandı. Tutuklandım. Hukuk dışı ve sudan bahanelerle. Oysaki, Anayasanın ilk üç maddesinde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükümler var. İkinci madde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olmayı gerektiriyor. Benim görevden alınmam ve yerime kayyım atanması anayasanın 2. Maddesine açıkça aykırı.
Bir sistem kendi hukukunun bile arkasından dolanıyorsa, kendi sonunu da hazırlıyor demektir.
1001 odalı saray inşa ediliyorsa o ülkeye demokrasi gelmiyordur.”
Mızraklı, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde iki parti olan CHP ve YRP’nin yükseldiğini belirtirken, toplumda bir geri çekilme gördüğünü ifade etti. Bu durumu travma sonrası stres bozukluğu ve tükenmişlik sendromuna benzeterek, toplumun yeniden siyasete dönmesi gerektiğini vurguladı. Devletin tuzaklarına düşmemek için dikkatli olunması gerektiğini dile getirirken, “Tor, balıkçılıkta balıkları toplamak için kullanılan büyük ağ” benzetmesini kullandı. İktidarın aşırı sınırları aştığını ve zulmün son noktasına geldiğini belirterek, bunun sona erdirilmesi için geniş bir demokrasi cephesi ve ortak örgütlenme anlayışı oluşturulması gerektiğini ifade etti. Değişim ve dönüşümün, bedel ve cesaret katsayısının yükseltilmeden gerçekleşemeyeceğini savundu.
Gülbahar, Demirtaş’ın coşkulu ve umut dolu konuşmasını aktarırken, onun yeni rejime karşı en güçlü direnişin kadınlar tarafından örgütlendiğini vurguladığını ifade etti. Kadınların hem kendi taleplerini hem de sisteme karşı eleştirilerini dile getirdiğini belirterek, toplumda bir öfke ve korku olduğunu ancak kadınların direnişlerini sürdürmeye devam ettiğini söyledi.
Demirtaş, kadın mücadelesinin ekonomi politiğiyle de ilişkili olduğunu belirtirken, kadınların yüzyıllardır süregelen esarete karşı direndiğini ve bu mücadele sayesinde yeni rejimin kültürel inşasını başaramadığını ifade etti. Kadınların, iktidarın muhafazakar ideolojisini egemen kültür haline dönüştürmesini engellediğini vurguladı. Bu durumun aslında ekonomi politiğin bir sonucu olduğunu söyledi.
Kadınların mücadelesi sayesinde, iktidarın kendi kafalarındaki İslami kültürü inşa edemediğini dile getiren Demirtaş, kültür inşasının kolay olmadığını belirtti. Aynı coğrafyada, aynı malzemelerle yapılan yemeklerin bile her birinin farklı bir lezzete sahip olduğunu ifade etti. Komşu kadınların birbirlerine gönderdiği yemeklerde dahi kişisel izlerin bulunduğunu ve bu izlerin nesiller boyunca aktarılarak toplumsal bir ortak kültür oluşturduğunu açıkladı.
Erdoğan’ın sanat ve kültür alanında bir miras bırakamadığını belirten Demirtaş, onun hakkında yazılmış bir tane tarihe kalacak şiirin bile olmadığını ifade etti. Sanatçılarının, yönetmenlerinin, yazarlarının olmadığını vurgulayarak, bu iktidarın kültür yaratma yeteneğine sahip olmadığını söyledi. Sanatın özgürlük gerektirdiğini ve bu özgürlüğü anlamayanların sanat üretemeyeceğini dile getirdi. Solun ürettiği sanatı dahi çalmaya çalışanların, yeni bir şey üretemeyeceklerini belirtti.
Türkiye’de Kemalizm kendi kültürünü oluşturdu, okulları ve sanatıyla… Batı’nın evrensel değerlerine dayanmanın da bu süreçte etkisi oldu. Ancak bu iktidar kendi kültürünü yaratamadı. Sona erdi, ve bundan sonra da yaratamayacak. Erdoğan’ın bir şairi bile yok. Onun hakkında yazılmış, tarihe geçecek bir şiir bile yok. Sinema yönetmeni, romancısı, oyun yazarı da yok. Bu durum asla olmayacak. Devletin olanaklarına rağmen, ne kadar isteseler de bunu başaramadılar. Çünkü sanat özgürlükle iç içe geçmiştir. Özgürlüğün değerini anlamayanlar, zihinsel tutsaklıklarının farkına varamayanlar sanat yaratabilecek yeteneğe sahip olamazlar. Solun ürettiği sanattan bile alıntı yapmaya çalışan hırsızlar, ne yazacak ne de üretecekler. Tarihi birikime sahip dev İslam sanatından bile habersizler.
Kadınların direnişini bu açıdan başarılı buluyorum. Sadece durdurmak, engellemek için değil, aynı zamanda yeni bir şeyler inşa etmek için mücadele ediyorlar.
“Yeniyi inşa etmek” şu anda Demirtaş’ın odaklandığı en önemli konulardan biri gibi görünüyor. Hangi konu açılırsa açılsın, dönüp dolaşıp yeniyi inşa konusuna geliyoruz.
“An-hatıra-mazi-tarih” süreci üzerinde duruyor. “Anın içinde yaşıyoruz, yaşadıklarımız bir süre sonra hatıra, hatıralar daha sonra mazi ve zamanla da tarih oluyor” diyor. Ekliyor: “Anı yaşarken, onu biçimlendirirken, onun tarihe kalıp kalmayacağını, nasıl kalacağını kestirebilmek ve hatta etkileyebilmek mümkün ve önemli. Anda sınırlı kalmamak, tarihe kalacağını görmek kültür oluşumunda kritik öneme sahiptir.”
Demirtaş, rejimin otoriter niteliğinin 2013’teki Gezi direnişi sırasında açıkça ortaya çıktığını ve 2019’da resmi bir geçişin gerçekleştiğini söylüyor:
“Gezi ve Kobane davaları, kendi yeni rejimlerinin inşası davalarıydı. Ancak ne bu davalarla ne de diğer politikalarıyla kendi rejimlerini kurumsal olarak inşa edemediler. Biz kazandık. Kadınların mücadelesine bakın, ülkenin her yerinden bahar çiçekleri gibi açıyorlar. Berfinler gibi, kardelenler gibi karın altından çıkıyorlar, daha da çıkacaklar. Tüm ülke bir çiçek tarlası olacak.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Kötü olan duygusal ve kültürel yenilgi. Biz yenilmedik. Biz direndik ve onlar kaybettiler.
Elbette bedeller ödeniyor, ödenecek. Beni güney illerinden birinden gelen, stajını yeni bitirmiş genç bir avukat arkadaşım ziyaret etti. Babası 12 Eylül askeri darbesinin mağdurlarındanmış.
Bedeller ödemiş. Ülkenin bugünkü haline bakıp neye yaradı diye sorguluyordu. Oysa bu genç meslektaşımın babası ve tüm diğerleri, o gün 12 Eylül’de o bedelleri ödememiş olsaydı, bizler bugün devralacak bir direniş mirası bulamayacaktık. İnsanlık tarihinin en sağlam zinciridir bu, kuşaklar boyunca aktarılan direniş zinciri… Beni ziyaret edenlere de söylüyorum. Dışarıda boyun eğenlerden olacağıma, iktidar kırıntılarına tamah edeceğime, içerde olmayı tercih ederim…”
… Bu iktidar bitti. Uzatmaları oynuyorlar. Kendileri de farkında. Bu tür dönemler, sıçrama yapma dönemleridir. Muhalefetin bu sıçramayı hazırlaması, örgütlemesi gerekiyor. Arsayı, tarlayı boş bırakmamak gerek. Tohumları her yere saçmalı, her yeri ekmeliyiz. Kadınlar direniyor; Boğaziçi öğrencileri, hocaları direniyor; Şenyaşar ailesi direniyor, Berkin’in ailesi direniyor, cumartesi anneleri direniyor, doğaya sahip çıkan köylü kadınlar direniyor… Direniş her yerde. Tarlaları ekinle, çiçeklerle doldurmalıyız.”