Mümtazer Türköne: Haniye suikastı, İslâm dünyası açısından inanılan her şeyin sorgulanmasına yol açacak kadar büyük bir hezimet. İktidar çıkarlarının kutsandığı müesses din anlayışlarından, despot yönetimlere, ahlâkî yozluğa kadar yanlış yerlerde, yanlış prensiplere dayanan birçok şey var.
“İsrail başta olmak üzere karşı taraftaki dünya bu durumdan çok memnun olmalı. Evet, Haniye’nin kanı, Gazzeli çocukların kanından daha değerli değil” diyen Mümtazer Türköne, The Turkish Post’ta yayınlanan yazısında Hamas lideri Haniye’nin öldürülmesini ve olası sonuçlarını değerlendirdi. Türköne’nin yazısının tamamı şöyle:
Resmî geçit yapar gibi yan yana sıraya dizilen öfke yüklü başsağlığı mesajlarına, şiddet dolu intikam yeminlerine, korkunç imalar taşıyan tehditlere bakarsanız çok değerli. Bu beyanların hiçbir karşılığı ve anlamı olmadığını dikkate aldığınız zaman bütün değer atıfları tuzla buz oluyor. İsmail Haniye’ye en yakın isimden, oğlundan gelen tok sözler bütün o gergin açıklamaları anlamsız hale getirmeliydi. Şöyle dedi oğlu Abdüsselam: “Babamın kanı, Gazzeli çocukların kanından daha değerli değil.”
Üzüntülerin hepsi sahte. Hepsi şark kurnazlığı kokan hesapları gizlemek için. Hayatını halkının felahına adamış bir önderin ölümüne üzülmek yerine bu ölümü getiren suikastın arkasındaki dünya hakkında derin derin düşünmek gerekir. Böyle bir adamın ölümüne üzülmekten çok saygı duymalısınız.
Düşünmeye, peş peşe gelen şiddet dolu taziyelerden başlayabilirsiniz. Hepsi iki yüzlü. Haniye suikastı bu iki yüzlülüğü akla kara gibi iki keskin tonda açığa çıkardı. Anı kurtarmaya, öfke kabarmalarını teskin etmeye dönük bu “kanı yerde kalmayacak” klişelerinin bozulan ritmi size fikir vermeli. Karşılık bulmakta zorlandığı her aleyhteki gelişme için “yok hükmündedir” kalıbını kullanan iktidar sözcüsü, bu sözün “bu sayılmaz, yeniden oynayalım” anlamına gelen çocukça bir itiraz olduğunu ve Haniye suikastı için kullanılamayacağını anlayamadı. Diğer klişelerin üç gün sonra da tekrarlanacak çapta bir içerikleri ve anlamları yok.
Soğuk Savaş bittikten sonra, ideolojik anlamından sıyrıldığı için içi boşalan “psikolojik savaş” tabirinin yerine daha esnek ve çoğulcu “kamu diplomasisi” tabiri geçti. Ülkeyi yöneten iktidarların artık iki türlü diplomasisi var. Biri çıkarlara uygun dengeleri oluşturup korumayı amaçlayan reel diplomasi, diğeri de diplomatik sorunları kendi halkınıza dönük organize ve emek dolu bir propaganda malzemesi haline getirmeniz. Şu özlü bir şekilde “Türkün Türk’e propagandası” dediğimiz şey. Dışarda miyavlayan kedi, genel olarak içerde aslan taklidi yapıyor.
Türkiye’nin, -sadece Türkiye’nin değil bütün İslâm ülkelerinin- Filistin politikası, reel diplomasi ile kamu diplomasisinde geceyle gündüz kadar birbirinden farklı ilişkilere, önceliklere ve araçlara dayanıyor. Diplomatik duruşun en basit ahlâk standartlarına bile uymayan yanar-döner bir politika. Korkunç bir şüphe uzun zamandır dillendiriliyor: İçerde kendi halkına ve Müslüman dünyaya karşı Gazzeli mazlumlardan yana, dışarda kapalı kapılar arkasında, gerçek çıkar ilişkilerinde ise İsrail’den yana bir tutum. Hedef, bir kötülük sembolü olarak Netanyahu ile sınırlanmış, onun dışında İsrail devleti ile ilişkilerde en küçük aksama bile yok. Öyle ki Türkiye Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne, İsrail aleyhine müdahil olarak bile katılmıyor.
Sözle fiilin yüz seksen derece zıt olduğu bir durumun savrulmalarını da gözden kaçırmayın.
Gazze için savaşa girmeye hazır görünen İran bile iki yüzlü bir politika peşinde koşuyor. Filistinli çocuklar onlar adına vekaleten ölüyor. Bir Acem palavrası şeklinde süren İran’ın İsrail ile şiddet yüklü ilişkisinde en son düşündüğü mesele Filistin halkıdır. Askerî açıdan hiçbir caydırıcılığı olmayan koca ülke, sadece boş tehditlerle davul çalıyor. Baksanıza Haniye suikastı, Hamas’ın liderinin ölümünden önce İran’ın misafirini bile koruyamadığı bir skandal şeklinde tecelli etti. Koca bir balona iğne batırmak gibi.
İktidarımızın ana omurgasının bir yerlerinde hala duran ideolojik tortulardan biridir Filistin Davası. Tabanının radikal kanadı ile kalan son bağı. Haniye suikastından önce en son, Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas’ın -şaka gibi- Filistin davasına sadakati sorgulanıyordu. AK Parti ile CHP arasında Hamas’ın bir terör örgütü olup olmadığı hakkındaki keskin tartışmanın bir türlü derinleşmemesi de dikkatinizden kaçmamalı. Can yakan gerçekleri mi, geçici bir duygu savrulmasına yol açan propaganda imajlarını mı takip edeceksiniz? Haniye, İsrail ile barış yolunu ararken öldürüldü. Şayet Türkiye’deki gibi, Hamas’ın 7 Ekim’de sivilleri hedef alan -ve İsrail’in kanlı işgalini başlatan- saldırısını yok sayan bir propaganda makinesi ortama hâkim olmasaydı, çocukların ölmeye devam ettiği bu katliam daha erken sona ermez miydi? Hamas İsrail ile ateşkes için, o saldırıda esir alınan Yahudi sivillerin hala pazarlığını yapıyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Haniye suikastı, İslâm dünyası açısından inanılan her şeyin sorgulanmasına yol açacak kadar büyük bir hezimet. İktidar çıkarlarının kutsandığı müesses din anlayışlarından, despot yönetimlere, ahlâkî yozluğa kadar yanlış yerlerde, yanlış prensiplere dayanan birçok şey var. Bu kadar yanlışın üzerinde hiçbir şeyi koruyamazsınız.
İsrail başta olmak üzere karşı taraftaki dünya bu durumdan çok memnun olmalı.
Evet, Haniye’nin kanı, Gazzeli çocukların kanından daha değerli değil.
Allah taksiratını affetsin.