Kara Okulu Mezuniyet Töreni'nde yeni mezun teğmenlerin kılıçla "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" şeklinde slogan atmasını yorumlayan siyaset bilimci Mümtaz'er Türköne, "Tarih tekerrür ediyor: 1960 baharına geri dönüyor gibiyiz" diye yazdı. Türköne, CHP'ye de 'haki renkli üniformalı eylemi'ne mesafe koyması tavsiyesinde bulundu.
Kara Harp Okulu’ndan yeni mezun olan teğmenlerin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atarak kılıç sallamasının yankıları sürüyor. AKP cephesinden eylemi eleştiren yorumlar gelirken muhalefet cephesinde ise eylemi destekleyen mesajlar geliyor. Tartışmalar sürerken yazar-siyaset bilimci Mümtaz’er Türköne ise teğmenleri “Erdoğan’ın Yeniçerileri” olarak niteleyerek, bu eylem tarzının izini Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) tarihinde sürdü. Türköne’de göre son dönemde yaşananlar, 1960’taki 27 Mayıs darbesi öncesini andırıyor.
The TurkishPost sitesinde yayımlanan “Erdoğan’ın Yeniçerileri” başlıklı yazısında teğmenlerin sloganlı kılıçlı eylemini yorumlayan Mümtaz’er Türköne, “Fasit dairenin içinde, kobay faresi gibi dönüp duruyoruz. Başladığımız yere geri döndük. ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ sloganı, bir siyasî kampın mottosu. Her ayrıntısının üzerinden kurallara uygun şekilde defalarca geçilen, üniformaların tekdüzeliğinde disiplin içinde yürütülen üstelik Cumhurbaşkanı’nın huzurunda yapılan bir mezuniyet töreninde böyle bir sloganın atılmasının tek anlamı var: Yeniçeriler kazan kaldırıyor” ifadelerini kullandı.
Bu olayın ‘kanı kaynayan genç teğmenlerin kitlesel protestosu’ olarak yorumlanamayacağını kaydeden Türköne, “Dört yıl boyunca katı bir disipline tabi tutularak yetiştirilen bu gençler, amirlerinden üstü kapalı veya sessiz bir onay almadan ve örgütlü bir karara varmadan böyle bir eylemde bulunamaz” dedi.
CHP’nin teğmenlerin protestosuna yaklaşımını eleştiren Türköne, “Muhalif kanat, Özgür Özel’in vurguladığı biçimiyle bu protesto eyleminden memnun görünüyor. Bana kalırsa tavır almadan önce birkaç kere düşünmeliler. Tarih tekerrür ediyor: 1960 baharına geri dönüyor gibiyiz. 27 Mayıs darbesi, uzun vadeli sonuçlarına bakılırsa en çok CHP’ye zarar verdi” değerlendirmesinde bulundu.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Mümtaz’er Türköne’nin yazısının tamamı şöyle:
Fasit dairenin içinde, kobay faresi gibi dönüp duruyoruz. Başladığımız yere geri döndük.
“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı, bir siyasî kampın mottosu. Her ayrıntısının üzerinden kurallara uygun şekilde defalarca geçilen, üniformaların tekdüzeliğinde disiplin içinde yürütülen üstelik Cumhurbaşkanı’nın huzurunda yapılan bir mezuniyet töreninde böyle bir sloganın atılmasının tek anlamı var:
Yeniçeriler kazan kaldırıyor.
Kime karşı?
Bu olay kanı kaynayan genç teğmenlerin kitlesel protestosu olarak yorumlanamaz. Dört yıl boyunca katı bir disipline tabi tutularak yetiştirilen bu gençler, amirlerinden üstü kapalı veya sessiz bir onay almadan ve örgütlü bir karara varmadan böyle bir eylemde bulunamaz.
“Doğrudan iktidar eliyle ‘tiyatro tarzı’ bir provokasyon olamaz mı?” itirazı haklı olabilir. Ancak kendi yetiştirdiği subaylar tarafından protesto edilen bir hükümet bu kadar büyük itibar kaybını göze almış olamaz. Üstelik genç teğmenler kitlesel huşu içinde böyle bir oyuna gelmez.
70’li yılların sonuydu. Solun egemenliğindeki Gençlik Parkı’nda bir Harbiyeli genç dayak yemişti. Ertesi gün Harbiyeliler bir ordu gibi parkı basıp herkesi dayaktan geçirmişti. Sonra bu baskının “Harbiye’nin itibarını korumak için” okul komutanının talimatıyla yapıldığı ortaya çıkmıştı. Askerlikte işler, ODTÜ öğrencilerinin Devrim Stadındaki protestosu gibi yürümez.
Muhalif kanat, Özgür Özel’in vurguladığı biçimiyle bu protesto eyleminden memnun görünüyor. Bana kalırsa tavır almadan önce birkaç kere düşünmeliler. Tarih tekerrür ediyor: 1960 baharına geri dönüyor gibiyiz. 27 Mayıs darbesi, uzun vadeli sonuçlarına bakılırsa en çok CHP’ye zarar verdi. Şayet halkla bağınızı koparmak, çok yaklaştığınız iktidarla aranıza aşılmaz duvarlar örmek istemiyorsanız üniformalı, bilhassa hâkî renkteki üniformalı eylemlerle aranıza mesafe koymalısınız.
“Mustafa Kemâl’in Askerleri”nin bize, daha doğrusu iktidara verdiği asıl mesaj daha önemli.
On yıldır iktidarın kontrolünde tepeden tırnağa, arka bahçe gibi yeniden düzenlenen, adeta ters yüz edilen askerî eğitimden çıkan sonuç bu ise, iktidar kendini hiçbir yerde emniyette hissetmemeli. Genç nesil, -hatta buna İmam Hatip nesli veya din eğitiminden geçirilen nesil diyebilirsiniz- iktidarın sadece uzağında değil, bütün halinde karşısında duruyor. İktidarın üretmek için büyük çabalar harcadığı soft ideoloji ve bu ideolojinin alt yapısı iflas etmiş durumda.
Ahlat’ta, 30 Ağustos’a rakip olarak Malazgirt zaferinin yıldönümüne göndermede bulunmak üzere toplanan devlet erkânı başka mesajlar da verdi. Kuvvet komutanları anons edildikleri halde platforma çıkıp, siyasilerle aynı karede fotoğraf vermediler. Bu tavır dört dörtlük bir pasif direniştir. Ona da “kime karşı?” diye sormayın.
Kâr peşinde koşan müteşebbis gibi siyasetçi güç peşinde koşar. Dizginlerini eline geçireceği hiçbir güç fırsatını geri çevirmez. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş, bir güç fırsatçılığı idi; ama yerçekimi kurallarına aykırı güç devşirmek sahibine zarar verir. “Partili cumhurbaşkanı” sıfatı, bir güç fırsatı mıydı ve Erdoğan’a ne kazandırdı? Cumhurbaşkanı “partili” olmasaydı ve o platformda yerçekimi kanununa aykırı siyasî bir güç gösterisi peşinde olmasaydı, kuvvet komutanları onunla aynı karede fotoğraf vermekten çekinir miydi? Ordunun onca tasfiyeye ve alt-üst edilen askerî eğitime rağmen Yeniçeri standartlarına dönüşüne fırsat verilir miydi?
Siyasî tartışmaların dışında sakin bir kafayla düşünürseniz Türk Silahlı Kuvvetleri gelenekleri ve disipliniyle, bir de tabii arkasındaki koca tarihiyle mutlaka ciddiye alınması gereken bir kurumdur. Her genç teğmenin ileride Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturma hayaliyle mesleğine başlaması çok gerilerde kalmadı. Ordu bildiğimiz ordu. İçine girdiğiniz zaman inişli çıkışlı uzun ama durmuş oturmuş bir tarihin hemen parçası olursunuz. Ayrıca “vatan için ölmek” peşinen benimsenince, o meslek bir şeref ve itibar mesleğine dönüşür; semboller, duruşlar ve onur arayışı vazgeçilmez olur.
O şanlı, koca tarihin içindeki en önemli gelenek Yeniçeri geleneği yeniden diriliyor. Genç teğmenler bize bu geleneğin buharlaşıp kaybolmadığını açıkça göstermiş oldular.
Gelelim “Mustafa Kemâl’in Askerleriyiz” sloganına. Mesele “Mustafa Kemâl”e veya Atatürk’e dayanan bir itiraz değil. Semboller ve simgeler kitlesel tepkilerde sebepler arasında değil taşıyıcı araçlar olarak karşınıza çıkar. Nitekim Hükümetimiz de Atatürkçü görünme konusunda hiçbir fırsatı kaçırmıyor.
Yeniçeriler de “Şeriat isteriz!” diye meydana çıkıp koca pilav kazanlarını tersine çevirdikleri ayaklanmaların hiçbirinde dinî bir taleple ortaya çıkmamışlardı.
Kısaca simgelere, sembollere takılmayın, mesele dirilen Yeniçeri ruhudur ve Erdoğan’a mesaj veren bu en yeni çeriler gökten zembille inmediler.