Eski asker Şahin: ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganı ‘rutin’ olmayan bir direnç

Eski asker Hakan Şahin, Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' diye slogan atılması ve 2016 yılından önceki 'subaylık yeminin' okunması rutin olmayan bir direnç olarak değerlendirdi.

  • ü
  • 01 Eylül 2024
  • ü
  • Gündem

Eski asker Hakan Şahin, Kara Harp Okulu mezuniyet törenin ardından 300-400 teğmenin kılıçlarıyla ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ şeklinde slogan attıktan sonra ant içmesinin “rutin olmayan bir direnç’ olarak değerlendirdi.

Şahin, teğmenlerin içtikleri andın 15 Temmuz öncesinde resmi tören kısmında içilen subaylık yemini olduğunu belirterek, “2016’dan itibaren ortadan kalktığını gösterecektir. Subaylık Yemini’ndeki “laik, demokratik Cumhuriyet” ve “karşılarında bizi bulacak”, “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” gibi ibareler kimileri için rahatsız edici olmuş olmalı. Yani Teğmenler, tarihsel olarak gelenekselleşmiş ancak son yıllarda “yasaklı” hale gelmiş bu andı içmek konusunda bir kararlılık göstermişler. Dolayısıyla “bu rutin bir uygulama mı?” sorusuna, “hayır” ve arkasından “geçmişte rutin olan bir uygulamanın yasaklanmasına yönelik rutin olmayan bir direnç” cevabını verebiliriz.”dedi.

Resmi törende dönem birincilerini 1961 yılından itibaren resmi mevzuatta yer alan yemini okunduğunu ifade eden Şahin, geleneksel olarak okunan andın “Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene!” şeklinde olduğunu belirtti.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

Şahin bu yemin yerine 2016’dan sonra sessiz sedasız kaldırılmış ve yerine, ikame olarak, İç Hizmet Kanunu’nda geçen ve erler dahil olmak üzere her askerin askerliğe katılırken içtiği ant metni konduğunu kaydetti.

Şahin, Serbestiyet’te yer alan yazısında, “Teğmenler, her askerin içtiği ve kendilerinin de zaten dört yıl evvel içmiş olduğu andı değil, teğmenlere özgü ve tarihsel olarak gelenekselleşmiş ancak son yıllarda “yasaklı” hale gelmiş bu andı içmek konusunda bir kararlılık göstermişlerdi” dedi.

Okullara öğrenci alımının istihbaratın gözetiminde olduğuna işaret eden Şahin, yazısında şu ifadelere yer verdi:

“Okula alım süreçlerinin siyasetin ve devletin istihbarat yeteneklerinin gayet dikkatli gözetiminde olduğu, eğitimin Erhan Afyoncu’nun rektörlüğünde, okul komutanı ile denk yetkilere sahip bir sivilin dekanlığında gerçekleştiği, Harp Okullarının yönetim ve kontrolünün Kuvvet Komutanlıklarından ve Genelkurmay’dan alınarak MSB’ye verildiği, tarikat referanslarının hayati önemde olduğunun iddia edildiği, daha geçen 10 Kasım’da, Piyade Okulunda Atatürk fotoğrafı takmama meselesinden çıkan tartışma nedeniyle yine bazı yeni mezun teğmenlerin TSK’dan ihraç edildiği bir zeminde, nasıl olmuştu da, bu dört yıllık sıkı denetimli eğitimin sonunda, tören alanının ortasında toplanarak adeta bir gövde gösterisi yapan bir teğmen taburu ortaya çıkabilmişti?

Nereden, nasıl çıkmıştı bu teğmenler ve onların cüretleri?

“Bu çocukların,” bu yüzlerce teğmenin içinde ilerlediği Atatürkçü damar, onlara eğitimlerinin hangi aşamasında, hangi biçimlerde verilmişti?

Verilmediyse onlar bunu nereden edinmişlerdi?

Harp Okulu’nun her yerine sinmiş metafizik ve zaman-dışı bir ruh mu söz konusuydu?

Yoksa bu Atatürkçü damarın kılcallarına ayrılması gereken ve gayet güncel karşılıkları olan alt fraksiyonları mı vardı?

Her mesajın bir alıcısı olması gerektiğine göre “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” mesajının umulan alıcısı kimdi?

Askerlik mesleğinin doğasının hangi yanları tüm karşı uğraşlara rağmen akıntının eğimini buraya doğru büktü?

Bu olayı gerçekleştirirken hiç korkmadılar mı? Başlarına bir şey gelebileceğini düşünmediler mi?

Korkmadan peşinden gittikleri böyle bir inanç varsa, bu, yüksek siyasetin ve yüksek bürokrasinin yönlendirdiği tüm o sıkı süreçlerin başarısız olduğu anlamına gelmiyor muydu?

Bu teğmenlerle TSK’nın orta ve üst düzey yöneticileri arasında, sırf bu anlamda, nasıl bir ilişki vardı? Kurum içinde bu olay, o düzeydekiler tarafından onaylanıyor mu, yoksa kınanıyor muydu?

Bu olayın anlaşılmasına ilişkin bu sorular benzer yönlerde çoğaltılabilir.

Bunların kesin cevaplarını bilmekten şimdilik uzak görünüyoruz.

Bu olayın tekilliğinin dışına taşan ve yurttaşlar olarak bizlerin güvenliğini de ilgilendiren şu çok önemli soruları da ayrıca sormak gerekir:

O 960 mezun arasından bu “after-tören” yemine katılmayanların da olduğu anlaşıldığına göre, o teğmenler kimlerdi?

Bu katılmayış nasıl gerçekleşti? Mesela onlar o sırada ne yaptılar? Böyle bir şey yapılacağı, fısıltılarla olsun, önceden konuşuldu mu? Bu fısıltılı davete nasıl bir karşılık verdiler? Bu fısıltılı davetler ve icabet etmeyiş, aralarında bir gerilim üretti mi?

“O” teğmenlerle “bu” teğmenler arasında nasıl bir kişisel, sosyal ve meslekî ilişki var ve ileride bu ilişki nasıl var olacak ve nasıl biçimlenecek?

İç Hizmet Kanununda yazan “Askerlik Andı”nı içmeyi yeterli gören “o” teğmenlerle, o yemini yeterli görmeyip kendilerinden evvelki binlerce mezunun da ettiği “subaylık yeminini” de etmeyi tercih eden “bu” teğmenler Hakkari’de bir üs bölgesinde komşu mevzilerde aynı kar fırtınası altında nöbet beklerken neler düşünecekler? Birbirlerinin donan ellerini ovuşturabilecekler mi?

Yandaki tankta yahut yandaki topçu bataryasında nasıl ortaklaşa çalışacaklar?

İleri gözetleyicinin “o” teğmen, atış subayının “bu” teğmen olduğu bir muharebede, hedefi kim vuracak?

Böyle bir bölünmeyi hangi ordu kaldırabilir? ”

 

 

 

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com