İşyerinde istismar ve cinayet: Son 10 yılda en az 695 çocuk çalışırken öldü

Türkiye'de çocuk işçiliği; hükümet-sermaye suç ortaklığıyla örülmüş, ‘emek sömürüsü’ demenin az kalacağı devasa bir istismar alanı. Bilebildiğimiz, son on yılda en az 695 çocuğun çalışırken öldüğü... Ortaçağ Avrupa’sında baca temizliğinde fırça olarak kullanılan çocuklardan günümüz Türkiye’sine geldiğimizde durumun ‘hallice’ olmasının övünülecek bir tarafı olmasa gerek.

11 yaşındaki Suriyeli çocuk işçi Ahmet Direk Turan Haskiro, Adana Seyhan’da bir tekstil atölyesinde ‘ortacı’ olarak çalışken, sıkıştığı asansör ile duvar arasında can verdi. Çocuğun cenazesini itfaiye çıkarılırken, asansörün bir süredir zaten bozuk olduğu öğrenildi.

İŞKUR’un işsizlik fonu desteklerinden faydalanan Dağ Tekstil’in kapısında Suriyeliler ve Türk vatandaşları için istihdam sağlandığını belirten tabela, 11 yaşındaki çocuğun ölümünden hemen sonra çarçabuk kaldırıldı. Çünkü, şimdi bir de böyle bir tabelayla/ibareyle dikkat çekmeye gerek yoktu.

Patronu temsil eden kişilerin; çocuğun cenazesinin götürüldüğü Adli Tıp Kurumu önünde aileye ve tanıklara baskı yaparak farklı ifade vermeye zorlandığına, annesi de aynı atölyede çalışan çocuğun ‘oyun oynarken öldüğü’ senaryosuyla olayın üstünün örtülmeye çalışıldığına Avukat Turgay Bek tanık oldu.

Zaten, işyerlerinde ölen çocukların çoğu oraya ya ‘oyun için girmiş’ ya ‘akrabasını ziyaret gitmiş’ ya da ‘yalnızca çay, kahve getir götürü yapıyordur.’ Biliyoruz ki, çocuk ölümlerinin kaydı çoğunlukla böyle tutulur.

‘DEVLET NEREDE, ÇALIŞMA BAKANLIĞI NEREDE?’

Konuya ilgili suç duyurusunda bulunan Bek, bölgede sigortasız mülteci işçilerden oluşan merdiven altı onlarca atölyeyi hatırlatıp, “Çocuklar ölürken devlet neredeydi, Çalışma Bakanlığı neredeydi?” diye isyan etti.

Oysa devlet de Çalışma Bakanlığı da tam olarak oradaydı zaten. 11 yaşındaki Suriyeli çocuk Haskiro, 12 Haziran Çocuk İşçilikle Mücadele Günü’ne 1 gün kala Bakanlığın görüp de görmemezlikten duyup da duymamazlıktan geldiği atölyelerden birinde üç kuruş kazanmak için çalışırken öldü.

Türkiye’nin de taraf olduğu ve Birleşmiş Milletler’in 2002’de ilan ettiği gün, hükümetlerin ‘farkındalık yaratmak’, ‘çocuk işçiliği ile mücadele etmek’, ‘eylem planları yapmak’ gibi moda lafları tekrarladıkları yıllık bir döngüden öteye gitmiyor.

11 yaşındaki Suriyeli Haskiro gibi her yıl yüzlerce çocuk; öğütüldükleri atölyelerde, işe sürüldükleri tarlalarda ve daha başka ağır işkollarında henüz yaşamaya bile başlamamışken sesiz sedasız ölüp gidiyor.

2002 yılından bu yana ne çocuk işçiliği azaldı ne de iş cinayetlerinde ölen çocukların sayısı, aksine yoksullukla birlikte katlanarak arttı.

2 MİLYON ÇOCUK İŞÇİ VAR

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 2020 sonunda yayımladığı raporlara göre, Türkiye’de 2 milyonun üzerinde çocuk işçi var. Resmi rakamlar ise ‘720 bin’ diyor çünkü TÜİK’in raporlarında, mülteci çocuklar ile çıraklar çocuk işçiden sayılmıyor.

Yine resmi rakamlara göre, Türkiye’deki 6 milyon Suriyeli nüfusun yarısını çocuklar oluşturuyor. 1 milyonu ilkokul yaşında olan bu çocukların sadece 4’te 1’i okula gidebiliyor.

Özellikle son yıllarda çalıştırılan Suriyeli çocuk sayısındaki artış dikkat çekerken, Antep, Urfa ve İstanbul Suriyeli çocuk emeği sömürüsünün en yoğun olduğu illerin başında geliyor.

EN AZ 695 ÇOCUK İŞÇİ ÖLDÜ, 80’İ MÜLTECİ/GÖÇMEN

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) hazırladığı son rapora göre, 2013’ten bu yana en az 695 çocuk iş cinayetlerinde öldü. Bunlardan 80’i mülteci/göçmen çocukları…

Rapor; ölen 695 çocuktan 596’sının erkek, 99’unuzun ise kız çocuğu olduğunu söylüyor.

Ölüm sebepleri ise “Trafik-servis kazaları yüzde 28, boğulma-zehirlenme yüzde 17, ezilme-göçük yüzde 14” olarak belirtilmiş.

Kayıt dışı, ağır ve sağlıksız koşullarda çalıştırılan çocukların 383’ü tarım/orman, 75’i inşaat/yol, 52’si metal, 49’u konaklama, 24’ü ise gıda iş kolunda ölmüş.

5 ÇOCUKTAN 4’Ü KAYITDIŞI ÇALIŞTIRILIYOR

Lazım oldukça/yeri geldikçe ‘çocuk işçiliğiyle mücadele’ lafları edenlerin yönettiği ülkede, çocukların işgücüne katılım oranı sadece 2018’de yüzde 21 arttı. Türkiye’de çalıştırılan 5 çocuktan 4’ü kayıt dışı işçi olarak işgücü piyasasına katılmış durumda.

Çocukların çalıştırılma süreleri de çarpıcı. DİSK-AR, okula gitmeyen çocuklar için haftalık çalışma süresini 54 saat olarak tespit etmiş. Türkiye, bu 54 saat ile OECD ülkeleri arasında birinci.

Çalıştırılan çocukların yüzde 3,4’ü yaralanmış ya da sakatlanmış. Çocukların 3’te 1’ine birine işyerinde yemek verilmiyor. Çocuklara verilen para ise (ücret değil) asgari ücretin yarısını bile bulmuyor.

PATRONLARIN HÜKÜMETLERDEN TALEBİ, ÇOCUK İŞÇİ

Çocuk işçiliği ve çocuk ölümlerindeki artış, devletlerin/hükümetlerin emek sömürüsüne dayalı işgücü politikalarının tam da buna ihtiyacı olduğunu söylüyor. Patronların, hükümetlerden ‘ucuz işgücü’ olarak çocukları talep etmesi ise çocuk işçiliğinin en büyük nedeni.

Türkiye’de çocuk işçiliği, hükümet-sermaye suç ortaklığıyla örülmüş ‘emek sömürüsü’ demenin az kalacağı devasa bir istismar alanı olarak önümüzde duruyor.

Çünkü patronların ucuz işgücünün bu en korunmasız, en kırılgan, en zayıfını talep etmesinin bir başka nedeni de kolay yönetebileceklerini düşünmeleri. Patron gözünde ‘itaatkar birer köle’ olan çocuk işçiler, tam da bu yüzden her türden istismara da sonuna kadar açık.

BACA FIRÇASI OLARAK KULLANILAN ÇOCUKLAR

Tarihte çocuk istismarının bilinen en çarpıcı hallerinden biri ortaçağ Avrupası’ndan..

Londra’da 1666’daki büyük yangından sonra yangın önlemi olarak bacaların çapı en fazla 45 cm. olacak şekilde daraltılır, periyodik baca temizliği zorunlu hale getirilir ve ardından bugün bile hatırlanan bir çocuk işçi dramı yaşanır.

Daraltılan bacalara girmek için gereken beden elbette bir tek çocuklarda vardır. 6, bazen 4 yaşındaki çocuklar baca ustaları tarafından satın alınır ya da kimsesiz olanları bedavaya köle yapılır.

Bacalara girebilsinler diye büyümeleri istenmeyen bu yüzden özellikle beslenmedikleri için ufak ve çelimsiz kalan bu çocukların hayatta kalabilenlerinde bilinen ilk meslek hastalığı olarak kanser vakaları görülür.

İngiliz şair William Blake, fırça olarak kullanılan bu çocukları şiirinde şöyle anlatır:

“Annem öldüğünde çok küçüksem de/ Sattı babam beni bir fırça niyetiyle/ Daha, zor ağlarken ‘Ühü! Ühü! Ühü!’ diye/ Artık baca temizliyorum ve uyuyorum iş içinde

…Ağlamayı kesti ve o gece ilerlediğinde/ Tom uykusunda, neler gördü düşünde/ Binlerce baca fırçası, Dick, Joe ve Jack/ Hepsi kara tabutlarda kilitlenecek.”

200 yıl boyunca baca temizliğinde fırça olarak kullanılan çocukların sonuncusu George Brewster adında 12 yaşında bir çocuk olur. Brewster, 1875’de temizlemek için girdiği bacada sıkışarak ölünce İngiliz parlamentosu artık çocukların baca temizliğinde kullanılmasını yasaklar.

BACA FIRÇASINDAN HALLİCE AHVALİMİZ

1600’lerin İngiltere’sinden günümüz Türkiye’sine geldiğimizde “Durum daha mı iyi?” soruna ‘elbette’ demek mümkün değil. Çünkü bilebildiğimiz son çocuk ölümü daha geçen hafta oldu ve biliyoruz ki yine olacak.

Çocuk işçiliğinde ahvalimizin baca fırçasından hallice olmasının övünülecek bir tarafı olmasa gerek.

ÇOCUK İŞÇİLİĞİN PERDESİ OLARAK MESEM’LER

Türkiye’de bu alanın hükümet politikası ise çocuk işçiliğini perdelemeye hatta mümkünse tamamen gizlemeye yönelik. ‘Çıraklık’ diye tarif edilen çocuk işçiliğinin bizzat devlet tarafından örgütlenmesi, yani Mesleki Eğitim Merkez’leri (MESEM) eski adıyla Çıraklık Eğitim Merkezleri… Çünkü MESEM’lere kayıtlı çocuklar, iş gücü istatistiklerinde artık çocuk işçi olarak değil öğrenciler olarak görülmekte.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Artık ülkemizdeki 251 organize sanayi bölgesinin tamamında mesleki eğitim merkezleri faaliyete geçmiştir” diyerek övündüğü icraata haftaya daha yakından bakacağız. Devlet eliyle çocukları okullardan koparıp, patronlara ucuz işgücü ordusu sunan MESEM’lere…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com