“Başka bir sağlık sistemi, başka bir hekimlik ortamı mümkün” diyen hekimler, 25 Şubat’ta İstanbul’dan Ankara’ya ‘Beyaz Yürüyüş’ başlattı.
Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) düzenlediği yürüyüş, Gebze, İzmit, Balıkesir, Bandırma ve Eskişehir’den geçerek, 1 Mart’ta Ankara’daki Büyük Hekim Buluşması’nda sonlanacak. Hekimler, geçilen yerlerde halk ve sağlık çalışanlarıyla buluşarak sağlık siteminin sorunlarına dikkat çekiyor ve başka bir sağlık sisteminin nasıl mümkün olabileceğini anlatıyor.
Dünya Bankası’nın önerdiği ‘Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ projesi, 1986’dan beri adım adım hayata geçirilirken AKP döneminde yerleşik hale geldi, kurumsallaştırıldı. Sağlık sistemindeki sorunların kaynağı da işte bu proje…
Dönüşüm programının başında, kimlik belgesiyle herkesin özel hastanelere gidebileceği, buralardan yüzde 30 katılım payı ile en iyi hizmeti alabileceği söylenirken bugün söz konusu ücretler yüzde 200’e çıkmış durumda.
Devlet ‘maliyetleri azaltmak‘ için kamusal sağlık hizmeti vermekten kaçarken, sağlık sitemi piyasanın kurallarına terk edildi, özel sağlık kurumlarının sayısı katlanarak arttı. Ancak bunlar yine devletten, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) besleniyor.
Devlete ait sağlık kurumlarında ise hastaların hekime, hastanelere ulaşmaları zorlaştı. Ulaşsa da beş dakikaya kadar inen muayene süreleriyle, tanı ve tedavi alması güçleşti. Hasta, hekim hekim dolaştırılırken daha fazla tetkik istenir hale geldi.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin çoktan iflas ettiğini ve halkın sağlığını tehdit eden kâr odaklı çetelere zemin hazırlayan bir yapıya dönüştüğünü şöyle özetliyor:
“Yenidoğan skandalıyla birlikte artık bu projenin çöktüğünü Sağlık Bakanlığı da halk da gördü. Sağlıkta Dönüşüm Sistemi, sağlığı piyasanın kurallarına terk ediyor, herhangi bir metaymış gibi ele alıyor. Piyasanın kendi kuralları var. En fazla kârı nasıl edeceğine bakar. Yolu belli. Giderleri azaltacaksınız, daha az sayıda ve niteliği daha düşük kişiyle hizmet vereceksiniz, geliri artıracaksınız. Örneğin SGK’dan alacağınız parayı artırmak için gereksiz işlemler, tetkikler yapacaksınız. Yapmadığınız işlemleri, yapmış gibi göstereceksiniz.”
Hekimler; koruyucu sağlık hizmetleri yerine tedavi edici hizmetlerin öne çıkarıldığını, bunun sebebinin de daha karlı olduğu varsayımına dayandığını söylüyor ve bu tabloyu temel sorun olarak işaretliyor.
Ameliyat masasında yapılan pazarlıklar, gerekmediği halde hastalara takılan ortopedik aletler, yoğun bakımlara gereksiz yere yatırılan hastalar, sağlıkta dönüşüm politikalarının doğal bir sonucu.
Bebek ölüm oranlarının arttığını, aşılanma oranlarının düştüğünü ve gelişmiş ülkelerde daha önce görülen hastalıkların artık Türkiye’de de ortaya çıktığını belirten Azap, “Mevcut sağlık politikaları hastalık odaklı, koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli kaynak ayrılmıyor. Birinci basamak sağlık hizmetleri eksik, koruyucu sağlık hizmetleri ihmal ediliyor. Bu sisteme daha fazla devam edilemez” diyor.
Bir diğer sorun 5 dakikayla sınırlandırılmış muayene süreleri… Sağlık Bakanlığı’nın 2017 tarihli genelgesiyle düzenlenen uygulamaya göre; randevulu muayene süreleri 5 dakikadan fazla olamaz.
Hastalar, tıklım tıklım dolu hastane koridorlarında ellerinde poşet dolusu tetkik ile teşhis konulmasını beklerken hekimler, bu birkaç dakikalık hasta-doktor görüşmesine ‘muayene‘ demenin mümkün olmadığını söylüyor:
‘‘Bir şeyi atlamamak ve hastaya yardımcı olmak adına MR, BT gibi tetkikler sıklıkla isteniyor. Tomografi ve MR istemlerinde, nüfusa göre Avrupa birincisiyiz. Halbuki hastaya yeterli süre ayrılsa, hastanın detaylı öyküsü dinlense bu kadar çok tetkik istenmeyecek. Hastalıklara teşhis koymanın en etkili yolu ayrıntılı anamnez almaktır yani hastanın hikayesini ayrıntılı şekilde sorgulamaktır. Fizik muayene sonrasında ise laboratuvar testleri… Ama süre o kadar kısa ki ayrıntılı bir sorgulama yapabilmek mümkün değil. Hastanın şikayetini soran hekim, çoğu kere muayene dahi edemeden tanı koyuyor, reçetesini yazıyor, tetkiklerini istiyor, sıradakini alıyor. İçerideki hasta 5 dakikadan uzun kalırsa, kapıda bekleyenler sıkıştırıyor.”
Sağlık çalışanlarının ağır çalışma koşulları, şiddet olayları, özlük haklarındaki yetersizlikler de tüm bu tablonun parçası. Oysa hekimler, ülkenin olanakları ve insan kaynaklarının daha iyi bir sağlık sistemi kurabilecek birikime sahip olduğuna işaret ediyor.
Yılgın ve bitkin olduklarını söyleyen hekimler, tam da bunun için harekete geçmiş durumda:
“Sağlık sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da iyilik hâlidir. O yüzden mutluluk da aslında sağlığımızın bir parçası. Biz de yılgınlığımızı bir kenara atmak zorundayız. ‘Bu daha başlangıç’ diyoruz. Sağlık sistemi çöktü. Yeni bir sağlık sistemi, başka bir hekimlik ortamı mümkün.”