Menajer Ayşe Barım’ın İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasına ünlüler akın etti.
Gezi Parkı soruşturması kapsamında tutuklu bulunan menajer Ayşe Barım’ın İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasına ünlüler akın etti. Oyuncu menajeri Ayşe Barım’ın davasının ilk duruşması bugün İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Birce Akalay, Serenay Sarıkaya, Ezgi Mola, Birkan Sokullu başta olmak üzere ünlüler Ayşe Barım’a destek için duruşma salonuna gitti. Salonda gözyaşları sel oldu. Barım’ın tutukluluğuna devam kararı verildi.
Dizi sektörde tekelleşme iddialarıyla gündeme geldikten sonra kısa bir süre sonra, yıllar sonra yeniden başlatılan Gezi Parkı soruşturması kapsamında ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme’ suçlamasıyla tutuklanan menajer Ayşe Barım, ilk kez hakim karşısına çıktı.
Gezi Parkı eylemleri sırasında sanatçıları organize ettiği, medya yoluyla kamuoyunu yönlendirdiği ve eylemlerin organizasyonuna katkı sunduğu öne sürülen Barım’ın duruşması İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Duruşma öncesi Birce Akalay, Hakan Kurtaş, Bergüzar Korel, Halit Ergenç, İbrahim Selim’i Serenay Sarıkaya, Ezgi Mola, Metin Akdülger, Birkan Sokullu ve Hande Erçel başta olmak üzere bir çok isim Barım’a destek olmak için adliyeye geldi.
Saat 11.08’de duruşma salonuna getirilen Ayşe Barım, 11.15 itibarıyla savunmasına başladı. Kendisine yöneltilen suçlamaları reddeden Barım, “Devleti yıkmaya nasıl destek vermişim anlamıyorum. Evime 10 polis geldi, gözaltına alındım. Tutuklandım. 169 gündür Silivrideyim. 92. gün iddianame hazırlandı.” dedi.
Cumhuriyet’in aktardığına göre, Barım, savunmasında şu ifadeleri kullandı:
“Benimle ilgili tüm iddialar asılsızdır. Sosyal medya üzerinden yaratılan algı çalışmasının ardından hakkımda iddianame düzenlenmiş oldu. 23 yıldır menajerlik yapıyorum. Ocak ayında sosyal medyada hakkımda bir karalama kampanyası başlatıldı. Bu iddialar ilk olarak genç bir oyuncum üzerinden, gayri ahlaki şekilde para kazandığım yönünde ortaya atıldı. Ardından hakkımda tekelci olduğum gibi asılsız ithamlar yapıldı.
İftiraların ardı arkası kesilmedi; Gezi Parkı eylemleri üzerinden oyuncularımı yönlendirdiğim gibi suçlamalar üretildi. Ben hukuki haklarımı ararken bir sabah evime polisler geldi, evim ve iş yerim arandı. 3 gün gözaltında tutulduktan sonra sabaha karşı mahkemeye çıkarılıp tutuklandım. Gezi Parkı’na ilişkin bugüne kadar birçok soruşturma ve iddianame hazırlandı, hiçbirinde adım dahi geçmiyor. Bana nasıl bu kadar ağır bir iftira atılabilir, anlamıyorum.”
İddianamedeki tarihsel tutarsızlıklara ve kendisine yöneltilen suçlamaların dayanaklarına dikkat çeken Barım şöyle devam etti:
“İddianamede adı geçen oyuncular, 2025 yılında benimle çalışan oyunculardır. Ancak Gezi Parkı olayları 2013 yılında yaşandı. İddianamede adı geçen hiçbir oyuncuyla o dönemde Gezi Parkı eylemleriyle bağlantılı bir ilişkim yoktur. Gezi Parkı döneminde yalnızca bir kez oraya gittim. İddianamede yer alan tek fotoğraf da o güne ait. O gün, bana bağlı çalışan oyunculardan 12 kişi, kendi istekleriyle Gezi Parkı’na gitmeye karar vermişti. Zaten bunu sosyal medyada kendileri duyurdular. Oyuncular setten çıkıp Gezi Parkı’na gidince, ben de setten veya oyunculardan birinin beni araması üzerine, onların yanında olmak için oraya gittim. Söz konusu fotoğraf da o gün çekilmiş bir kare. Üstelik o gün Gezi Parkı’nda çok sayıda ünlü oyuncu vardı ve o oyuncular o dönem benimle çalışmıyordu.”
Kalp ve beyinle ilgili toplam 9 ciddi hastalığı bulunan Ayşe Barım, cezaevinde hayati tehlike oluşturan sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor. Son altı ayda sağlık durumu nedeniyle defalarca fenalaşan Barım, geçtiğimiz haftalarda bir kez daha hücresinde bayıldı.
Avukatları, müvekkillerinin yaşamsal riski göz önünde bulundurarak tahliyesi için 20 ve 30 Mayıs tarihlerinde mahkemeye başvuruda bulundu. Ancak her iki başvuru da reddedildi. 5 Haziran’da yaşanan yeni bayılma vakasının ardından 11 Haziran’da yeniden mahkemeye başvuran avukatlar, bu kez “ani ölüm riski”ni gerekçe gösterdi. Fakat mahkeme, bu talebi de kabul etmedi.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Son olarak da 162 gündür cezaevinde bulunduğunu ve ağır hastalıkları olduğunu söyledi. Ardından gözyaşları içinde, “Ben hükümeti yıkmaya teşebbüs etmedim. Benim ülke sevgimin, saygımın böyle ayaklar altına alınmasına isyan ediyorum. Aleyhimdeki deliller çarpıtılarak iddianameye konmuş lehimde olan hiç bir delil iddianameye konmamış. Gezi parkının olduğu dönemde ben yurt dışındaydım ve ege kıyılarındaydım. Sadece gezi parkına bir kez gittim.
Çok ciddi bir kalp rahatsızlığım var. Kalbimde 6 ayrı hastalık tespit edildi. Ben son derece sağlıksız bir şekilde Silivri’de yaşam mücadelesi veriyorum. Ben bu cezanın orantısız olduğunu düşünüyorum. Olmam gereken ameliyatları tutukluluğum bitince olmak istiyorum” dedi.
Kalbinde ve beyninde toplam 9 farklı ciddi hastalığı bulunan Ayşe Barım, cezaevinde hayati risk taşıyan sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor. 6 ay içinde sağlık sorunları yüzünden cezaevinde defalarca bayıldı.
Avukatları mahkemeden Barım’ın tahliyesini talep etti ancak 20 Mayıs ve 30 Mayıs tarihli tahliye talepleri kabul edilmedi. 5 Haziran tarihinde Barım hücresinde tekrar bayıldı. Bunun üzerine avukatları 11 Haziran’da mahkemeye başvurarak “ani ölüm riski” nedeniyle Barım’ın tahliyesini talep etti. Ancak mahkeme bu talebi de reddetti.
Mahkeme Barım’ı gerekli tetkiklerin yapılması için Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesine sevk etti. 9 kişilik uzman hekim kurulu tarafından 2 Temmuz tarihli sağlık raporu hazırlandı. Rapor, Barım’ın cezaevinde kalmasının yaşamını doğrudan tehdit ettiğini ortaya koydu. Raporda kalıcı kalp pili takılmadığı takdirde ani ölüm riski bulunduğu belirtildi. Ayrıca beyninde daha önce takılmış iki stente rağmen yeni bir anevrizma oluştuğu ve bu baloncuğun patlaması durumunda beyin kanaması, felç ya da ölüm olabileceği, şu an konum nedeniyle müdahale edilemediği kaydedildi.
Barım’ın avukatları sağlık kurulu raporuyla birlikte yeniden tahliye başvurusu yaptı ve Adli Tıp Kurumu raporu beklenmeden tahliye kararı verilmesi gerektiği, aksi takdirde yaşanabilecek hayati sonuçlardan cezaevi yönetiminin ve mahkemenin sorumlu olacağını vurguladı.