ID İletişim tartışması: Hükümetin oyunculuk sektörünü ‘millileştirme’ operasyonu mu?

Bir menajerlik şirketinin televizyon ve dizi sektöründe tekelleştiği iddiası, hükümetin sektöre müdahale çabasını ifşa etti. Hükümete yakın isimlerin “sektör millileşmeli” söylemi dikkat çekici. Peki, bu operasyonlar, yalnızca sektörel bir düzenleme mi, yoksa iktidarın kültürel hegemonya mücadelesi mi? Pelikancılar bu tartışmaların neresinde?

Sinema, dizi ve televizyon sektörü, bir menajerlik şirketinin tekelleştiği ve sektörü kendi oyuncularıyla domine ettiği tartışmasıyla gündemde. ID İletişim gibi büyük ajanslara yönelik Rekabet Kurumu’nun baskınları, sektördeki kartelleşme iddialarını gündeme getirirken, bu operasyonların siyasi bir boyutunun olup olmadığı da tartışmaya açıldı. Hükümet çevrelerinin sektöre müdahalesi, sadece ekonomik kazancı değil, aynı zamanda kültürel hegemonya mücadelesini de gözler önüne seriyor.

Türkiye’de televizyon ve sinema sektöründe sadece büyük bütçeler değil, aynı zamanda ideolojik bir savaş da yaşanıyor. AKP yönetimi, iktidara geldiği günden itibaren kültürel alanı kendi ideolojik çizgisine uygun şekilde yeniden düzenlemeye çalıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kültürel iktidar olamadık” diye yakınması da bu hegemonyayı sağlama iddiasının bir özeti gibi duruyor aslında.

Bu iddia için TRT ve diğer kamu kaynakları, özellikle Osmanlı tarihine dayanan hamasi yapımlara ayrılırken, özel sektördeki büyük oyuncu ajansları ve yapımcılarla ilişkiler de bu stratejinin bir parçası haline geldi. Yakın zamanda popüler online dizi ve film platformu Netflix’in Türkiye ayağında yaşanan değişiklikler de bu politikanın uzantısı gibi yorumlandı.

2019’dan bu yana Netflix Türkiye İçerik Direktörlüğü görevini yürüten Pelin Diştaş’in görevinden ayrılması ve yerine Özge Bağdatlıoğlu getirilmesi dikkat çeken bir değişiklik olarak görülüyor. Pelin Diştaş, platforma seçtiği projeler, aynı yapımcılar ve aynı oyuncularla çalışması nedeniyle hedef alınmıştı.

Peki sektördeki tekelleşme iddiası ne oldu da birden patladı? ID İletişim ve kurucusu Ayşe Barım neden hedefe alındı? Bu operasyonlar, yalnızca sektörel bir düzenleme mi, yoksa kültürel bir yeniden şekillendirme çabası mı?

TV100 yazarı Fuat Uğur’un dört ay önce kaleme aldığı “Kartelleşen dizi şirketleri ve oyuncu ajansı “Mama’larına baskın” başlıklı yazısının sosyal medyada yeniden gündeme gelmesi tartışmaları başlattı. Ahmet Davutoğlu’nu başbakanlık koltuğundan indiren Pelikancılar grubuna yakınlığıyla bilinen Fuat Uğur’un yazısının iki odağı vardı. Birincisi bir kadın menajerin, oyuncularından birini ünlü bir eşcinsel şarkıcıyla ilişki yaşar gibi göstererek, iş adamı sevgilisinden büyük bir miktar para aldığını iddia etti. İkincisi ise Fuat Uğur, adını vermediği ID İletişim kurucusu ve çok sayıda ünlü ismin menajeri Ayşe Barım’ın Türk dizi sektöründe nasıl tekelleştiğini, sadece onun belirlediği isimlerin sektörde büyük pay sahibi olduğunu ve sektörün aynı isimler altında döndüğünü öne sürüyordu.

İLK ADIM: OYUNCULARI BÖLDÜLER

Bu yazının yeniden ve bilinçli bir şekilde yeniden dolaşıma sokulduğu iddialarıyla paralel çok sayıda ünlü oyuncu da tartışmaya katıldı.

Oyuncu Burcu Biricik, “Niye böyleyiz biz? Şu an sektördeki tekelleşmeyi, nasıl domine edildiğini, mesleki etiği ahlakı, bu koca sektörde var olmaya nefes almaya, mesleğini icra etmeye çalışan fakat bir türlü fırsat yaratılamayan, yaratılmadığı gibi köstek de olunan onlarca yetenekli (genel) sektör insanını, o koca pastanın dilimlerini sürekli olarak kimlerin paylaştığını konuşmamız gerekirken biz yine magazin çukuruna düştük” yorumunu yaptı. Burcu Biricik’in paylaşımını oyuncu Afra Saraçoğlu da paylaştı.

Oyuncu Melisa Sözen de yaptığı paylaşımda “Bu sektörde kimse tekelleşme problemi olmadığını söyleyemez. Artık herkesin şapkasını önüne koyup bu sektördeki tekelleşmeyi de zorbalığı da kabullenmesi ve sorunu çözmeye odaklanması lazım. Konu hakkaniyet ve adil çalışma koşulları. Konu sırf arkasında yeterli güç olmadığı için izlenme şansı bulamadığımız birbirinden yetenekli oyuncular” ifadelerini kullandı.

Oyuncu Esra Dermancıoğlu, “Harekete geçmek lazım. Ben çok istediğim için harekete geçtim. Harekete geçmek nedir? Yazmak, çizmek, elimize kamera alıp çekmek. Bağımsızlar yapıyor babalar gibi. Çok da önemli değil o dijitallerde olmak. Kendi anlatmak istediğin hikâyeyi yaz ve çek yani” dedi.

Oyuncu Ümit Erdim de “Ben altı yıl önce bunları söylediğimde bana zayıflayınca iş bulamadı, o yüzden böyle konuşuyor dediler. Herkese günaydın” diyerek tepki gösterdi.

ID İLETİŞİM OYUNCULARI TEPKİ GÖSTERDİ

Ayşe Barım’ın menajerliğini üstlendiği oyunculardan da söz konusu iddialara ilişkin tepki gecikmedi. Çünkü Fuat Uğur’un yazısında ismi verilmeden para karşılığında ilişki yaşıyormuş gibi gösterilen oyuncu Serenay Sarıkaya’ydı.

Oyuncu Hazal Kaya “Böyle dayanaksız, mesnetsiz, kanıtsız, delilsiz ‘öyle duyduk, zaten biliyorduk’ gibi zırvalamalarla böyle büyük itiraflar atamazsınız kimseye. Gücünü aklından fikrinden ve en önemlisi vizyonundan alan bir kadından rahatsız oluyorsunuz diye böyle bıçaklamaya çalışamazsınız. Sırf, başarılı güzel, yetenekli ve hayatı dilediği gibi yaşıyor diye kadınlara bedel ödetme yarışına giremezsiniz” dedi.
Ardından Ezgi Mola, Şükran Ovalı, Mert Yazıcıoğlu, Bergüzar Korel, Aslıhan Gürbüz, Halit Özgür Sarı, Bige Önal, Sinem Kobal, Metin Akgülder gibi isimler Serenay Sarıkaya’ya destek verdi ve Ayşe Barım’ın hedefe alınmasına tepki gösterdi.

Ünlü oyuncu Deniz Işın, bir programda yaptığı açıklamada ise “kadın dayanışması” çağrısına farklı bir açıdan tepki gösterdi. Deniz Işın, “Kadın dayanışması istediğiniz kadın yüzünden kaç tane kadın oyuncunun hakkına girildiğini düşündünüz mü hiç?” sorusunu yöneltti. Işın, Ayşe Barım için de “Kendisi bizzat işlerime engel olmaya kalktı, tanıdığım çok yetenekli kadın oyuncuların önünü kesti” iddiasında bulundu ve “Eğer bir mafyalaşma varsa, kadın ve insan hakları savunucusu olarak en çok sizin ses çıkarmanız gerek. Kime kimi peşkeş çekti bilemem ama şaşırmam. Sırası geldi diye delirmeyin, elbet kokusu çıkacaktı” dedi.
Oyuncu Farah Zeynep Abdullah da “Kadın dayanışması ha. Bütün kadınlar eşittir ama bazıları diğerlerinden daha eşittir arkadaşlar. Şaka maka hönkürtmeyin” yorumunu yaptı.

ID İLETİŞİM VE AYŞE BARIM’DAN AÇIKLAMA

Tartışmaların hedefindeki ID İletişim bir açıklama yaptı ve “Şirketimiz ve değerli bir oyuncumuzla ilişkilendirilen bir yazının aylar sonra yeniden gündemi planlı olarak meşgul ettiğini üzülerek görmekteyiz. Bu iftiralarda bulunan ve planlı olarak yayan kişiler hakkında yargı yoluna başvurduğumuzu sayın kamuoyunun bilgilerine sunarız” ifadeleriyle söz konusu iddiaları yalanladı.

İD İletişim’in sahibi Ayşe Barım da “Hedef oldum ama daha sonra inşallah hukuksal bir süreçle takip edeceğiz” demekle yetindi.

Gazeteci Fatih Altaylı da konu hakkında bir yazı yazdı ve şunları söyledi:

“1990’ların başından bu yana bu sektörde yöneticilik yaptım. Şunu çok rahat söyleyebilirim. Yeteneğiniz yok ise ya da izleyicide karşılığınız yok ise ya da yeteneğiniz ile orantısız bir edepsizliğiniz var ise arkanızda en güçlü menajerlik şirketi de olsa bu işi yapamazsınız. Kimse menajerlik şirketi iyi diye milyonlarca dolarlık bir prodüksiyonu, bir televizyonunun bir sezonunu ve on milyonlarca dolarlık gelirini torpil yüzünden riske atmaz. Bir menajerlik şirketi istedi diye, tehdit etti diye hiçbir kanal olmayacak birine başrol vermez. Belki bir kez verir ama bir daha vermez. Verirse batar. Sektörde fazlalık yok tam aksine oyuncu eksikliği var. Yapımcılar da, televizyonlar da aynı isimlerin çevresinde dönmekten sıkılmış durumdalar. O yüzden kimse kendi yeteneksizliğinin ya da huysuzluğunun, terbiyesizliğinin sonucunu başkalarını karalayarak temize çıkarmasın.”

Gazeteci Nevşin Mengü de “Pelikancılar dizi sektörüne çökmek istiyor gibi görünüyor” dedi.

Tartışmalar yaşanırken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı iddiaları ihbar kabul etti ve soruşturma başlattı.

Ancak bu operasyonun zamanlaması ve hedefleri, sıradan bir rekabet ihlali soruşturmasının ötesine geçmiş gibi görünüyor. Burada hükümetin sektörü çok yönlü olarak kontrol etme arzusuna ışık tutmak gerekiyor.

DEVLETİN PASTADAN PAY ALMA ÇABASI MI?

Sektörde milyarlarca liranın döndüğü göz önüne alındığında, hükümetin burada ekonomik bir hegemonya kurma çabasını anlamak zor değil. TRT ve diğer kamu kaynaklarının belirli yapımcılara aktarılmasından, özel sektördeki büyük oyuncu ajanslarına yönelik baskılara kadar, devlet bu alanı şekillendirmek için aktif rol alıyor.
Son dönemde Rekabet Kurumu tarafından yapılan operasyonlar, bu pay kapma yarışının bir parçası olarak yorumlanıyor. Netflix Türkiye direktörünün değişmesi ve TRT’nin büyük prodüksiyonlara verdiği destek, bu dinamiklerin önemli bir göstergesi olarak okunuyor.

Sosyal medyada göze çarpan bir yorum ise şu oldu: “Bu Ayşe Barım tartışmasının, son haftalarda Gassal ile hortlayan “kültürel hegemonya kuracağız” fetişizminin bir yansıması olduğu net. Bunu yaparken de dizi sektöründeki kankacılık çemberinin dışındaki kişilerin mağduriyetlerini kullanarak kendi mahalleleri dışında destek bulmak için Ayşe Barım’ı seçmişler.

‘BAS BAS BAĞIRIYORUZ KÜLTÜREL İKTİDAR DİYE…’

Özellikle iktidara yakın çevrelerin bu tartışmalara katılım şekli iddiaları güçlendiriyor. Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan’ın bu konudaki sözleri dikkat çekici… “Tam 10 yıldır bas bas bağırıyoruz ‘kültürel, manevi, sembolik iktidar’ diye” ifadelerini kullanan Kılıçarslan, “Osman Kavala eliyle entelijansyanın, Ayşe Barım eliyle magazin dünyasının dizayn edildiğini ve bu salkım saçak yapılanmanın Türkiye aleyhine olacak her olayı desteklediğini ne zaman idrak edeceğiz acaba?” dedi.

AKP’nin üst düzey isimlerinden Mücahit Birinci de tartışmayı fırsat bilerek ağzındaki baklayı çıkardı, “Sektör millileşmeli..”

Birinci sosyal medya hesabından tam da şunları söyledi: “Görülüyor ki, dizi-sinema oyuncularımızın da özgürleştirilmesi gerekiyor. İpi yurt dışında olan tipler, bu sektörü ahtapot gibi sarmış görünüyor. Sektör millileşmeli.

Mücahit Birinci başka bir paylaşımında da “Sanatçı menajerliği adı altında, Adnan Oktar yapılanmasına benzer, seküler bir sapkın cemaat müşahede ediliyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma, inşallah bir takım gerçekleri daha da su üstüne çıkaracaktır” iddiasında bulundu.

SARAY’A GÖRE ‘SEKÜLER CEMAAT YAPILANMASI’

Saray da tartışmaya katıldı… Cumhurbaşkanı danışmanı Ahmet Selim Köroğlu, “Sanatçı/oyuncu menajerlik ajansı zannediliyordu altından ‘seküler cemaat’ yapılanması çıktı” diyerek iktidarın tartışmalarla ilgili bağını ve bakış açısını ortaya koydu.

ID İletişim hakkında başlatılan soruşturma, sektördeki ünlü isimler arasında yaşanan tartışma ve iktidara yakın isimlerin yaptığı açıklama daha çok su kaldıracak gibi… Ancak sinema ve televizyon sektöründeki tekelleşmeyi, yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir mücadele alanı olarak görmek gerekiyor.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com