Cinayet mahalli olarak aile ve işbirlikçisi devlet

Narin Güran cinayetinde Diyarbakır Tavşantepe köyünün sırrı yakın zamanda deşifre olacak gibi görünse de, bu sır Anadolu taşrasıyla sınırlı ve ondan ibaret değil elbet. Konunun; köyün-kasabanın dehşeti gibi korku-gerilim filmi tadında hikâye edilmesi ise en çok ‘aile-devlet işbirliği’nin üstünü örtmeye yarayacaktır. Ya da suç örgütü mü demeli?  

Diyarbakır’da öldürülen 8 yaşındaki Narin Güran’ın cansız bedeni, 19 gün kayıp olarak arandıktan sonra evlerinin yakınındaki derede bulundu.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın övündüğü kudretli teşkilatı ve istihbaratı, 120 haneli bir köyde 19 gün boyunca bir çocuğu bulamadı ama ülkenin dört bir yanında Narin Güran için sokaklara çıkıp hesap soran yurttaşlara polisiyle, göz altısıyla tehdit sopası sallayabildi.

AKP’Lİ ENSARİOĞLU VE BİLİP DE SÖYLEMEDİKLERİ

AKP’nin Milletvekili Galip Ensarioğlu, Narin’in ölümün ardından ‘Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söyleyemediğimiz şeyler var çünkü aile, bizim 40 yıllık dostlarımızdır’ diyebildi. Ve Ensarioğlu’na “Bilip de söylemedikleri nedir?” diye sorulamadı bile.

8 yaşında bir çocuk katledilip çuvala konulmuşsa Ensarioğlu’nun değil belki ama savcılığın çoktan harekete geçip, ifadesini alması beklenmez miydi?

Cumhuriyet Savcısı ve İçişleri Bakanlığı’nın arama sürecinde en etkili yapıp etmesi, Narin kaybolduktan 10 gün sonra haberlere yayın yasağı getirmesi oldu ki, o da hiç karşılık bulmadı.

ŞİDDET, SİSTEMLİ VE POLİTİK 

Büyük laflar edip, riyakârca ağlayan, süslü benzetmelerle çocukların yaşadıklarına kader elbisesi giydiren AKP şürekasının 22 yıllık iktidarında çocukların kaybolması, öldürülmesi, istismar edilmesi, şiddete maruz bırakılması ‘münferit’ olmaktan fersah fersah uzak.

“Küçüğün rızası var” diyen erkek yargısı, “Bir kereden bir şey olmaz” diyen bakanı, “Baba kızına şehvet duyabilir” diyen Diyaneti ile örülmüş bu zeminde, çocuklara yönelik her türden şiddet handiyse kural haline gelmiş, çoktan olağanlaşmış durumda.

104 BİN 531 ÇOCUK KAYIP: TÜİK, SON 8 YILDIR VERİ AÇIKLAMIYOR  

Ülkedeki kayıp çocuk sayılarıyla ilgili durum çok çarpıcı mesela… TÜİK verilerine göre, 2008-2016 arasında Türkiye’de tam 104 bin 531 çocuk kaybolmuş. Bu yılda ortalama 10 bin, günde ise 32 çocuğun kayboldu anlamına geliyor. Daha da çarpıcı olan ise TÜİK’in son 8 yıldır kayıp çocuklarla ilgili hiçbir veri yayınlamamış olması.  Ve bu 104 bin 531 çocuktan kaçı bulundu, kaçı hala kayıp, kaçı ailesine teslim edildi, kimse bilmiyor.

‘Kayıp çocuklar ülkesi’ olma yolunda hızla giden Türkiye’de çocukların akıbeti tam bir sır. Bu alanda veri olmaması yönetenler cephesinde ‘sorun da olmadığı’ anlamına geliyor. Devletin, çocuk hakları konusunda politika üretme niyetinin nakıslığını tam da buradan anlıyoruz: Veri yoksa politika da yok dolayısıyla çalışma yapmaya lüzum da yok.

Uzmanlar; çocuk kayıplarının temelinde aile içi şiddet, kaçırılma ve cinsel istismar gibi nedenlerin yattığını belirtiyor.

CİNAYET MAHALLİ OLARAK AİLE

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilere göre, 2024 yılının sadece ilk 6 ayında en az 14 kız çocuğu ve 205 kadın erkekler tarafından öldürülmüş.

Bu kadınların ezici çoğunluğu kendi evinde, evli olduğu ya da boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından katledilmiş, bu da demek oluyor ki cinayet mahalli aile…

Çocuklar için de aynı durum geçerli. Çocuk hakları alanında çalışan dernekler, Türkiye’de çocuğun güçsüzlük ve savunmasızlığının en çok çocuğu tanıyan aile üyeleri tarafından sömürüldüğüne ve bunun yaygınlığına dikkat çekiyor.

Çocuklara kötü muamele, ihmalkâr davranış, ticari veya başka amaçlı sömürü skalasının en ucunda ise ensest var. Uzmanlar ensesti, ‘çok küçük bir bölümü görünür olan buzdağı’ diye tarif ediyor. Yani kol kırılıyor, yen içinde kalıyor.

TOPLUMSAL CİNSİYET VE ERKEK ŞİDDETİ

Kadının yerinin aileyle tanımlanması ve sınırlandırılması, kız çocuklarının zorla evlendirilerek çocuk yaşta anne yapılması gibi toplumsal cinsiyet sorunlarının en acı sonuçları; erkek iktidarının dolayısıyla erkek şiddetinin verimli toprağını da tastamam hazır etmiş oluyor.

‘Kadın’ adının 2011 yılında ilgili bakanlıktan da çıkarılmasıyla AKP iktidarı bu alandaki niyetini açıkça tarif etmiş oldu. Ve elbet devamı da geldi.

İstanbul Sözleşmesinden çekilmekle, 6284’ü kaldırma iştahlarıyla, kadın örgütlerini kapatma girişimleriyle, uyguladıkları cezasızlıkla-ceza indirimleriyle en nihayetinde zehirli dil ve uygulamalarıyla kadınlar şiddete daha da açık hale getirildi, erkek şiddeti ve kadın-çocuk cinayetlerinin önü bizzat devlet eliyle açılmış oldu.

İktidarın ‘kutsal aile’ diyerek, en az üç çocuk sipariş ederek kadınları ve çocukları hapsedip, kontrol altına almaya çalıştığı yerde şiddet, ölüm, istismar, taciz ve tecavüz var.

‘GÖRDÜNÜZ MÜ? ALIN SİZE AİLE’

Kadınlar ve kadın örgütleri yıllardır hatta yüzyıllardır bunu anlatmaya çalışıyor. En son Narin Güran’ın katlinden sonra haykırdılar:

“Narin’in katilleri ‘kutsal aile’ diye kadınları evlere hapis edenlerdir. ‘Aileyi güçlendireceğiz’ diye evlere reisler atayan, reislerin sırtını sıvazlayanlardır… Narin’in bugün cenazesini hepimiz gördük. Gördünüz mü aileyi? Sizi uyardık, defalarca ‘çocuklara kıymayın efendiler’ dedik. ‘Kadınlar öldürülüyor’ dedik. Siz ‘aile’ dedikçe ‘bu cinayetler katliamlara dönüşüyor’ dedik. Sayın Aile Bakanı, siz korumakla yükümlü olduğunuz çocuğun cenazesindeydiniz. ‘Aile, aile’ diyordunuz, alın size aile.”

‘SORUŞTURMAYA EN YAKINDAN BAŞLAMALI’

8 yaşında katledilen Narin Güran’ın ailesi, ucuz politikacı hamaseti gibi “Aziz milletimize’ diye başlayan açıklamasında ailenin karalandığını bunun da dış güçler ve yerli uzantıları tarafından yapıldığını söyleyebildi.

Ailenin bu söyleminin ciddiye alınacak pek bir yanı olmasa da uzmanların konuyla ilgili söylediği şey;  bu tip vakalarda soruşturmaya en yakından, aileden başlanması gerektiği…

KÖYÜN SIRRI VE AİLE-DEVLET İŞBİRLİĞİ

8 yaşındaki çocuğunun tabutuna gelinlik örterek onu ancak gelin olarak tahayyül edebildiğini söyleyen aile, Narin kaybolduğundan beri ağız birliği ederek birlikte bir sırrı paylaşıyor.

Narin’in ölümünü içeren bu sır, daha nicelerinde olduğu gibi gayet kapatılıp sonra unutulup hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilebilirdi ama bu kez işler alışık olduğumuz gibi yürümedi. Konuya toplumsal ilgi ve itiraz, kamuoyu baskısı bu kez öylesine güçlüydü ki üstünü örtmek mümkün olmadı.

Aile fertlerinin büyük bir suskunluk döngüsünün ardından gelen ifadeleri ve bu ifadeler arasındaki çelişkiler sonrası Narin Güran cinayetinde tutuklu sayısı en son 11 oldu.

Diyarbakır Tavşantepe köyünün sırrı yakın zamanda deşifre olacak gibi görünse de, bu sır Anadolu taşrasıyla sınırlı ve ondan ibaret değil elbet. Konunun; ‘köyün-kasabanın dehşeti’ gibi korku-gerilim filmi tadında hikâye edilmesi ise en çok aile-devlet işbirliğinin üstünü örtmeye yarayacaktır. Ya da suç örgütü mü demeli?

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com