Adnan Oktar vakası: Soylu’yu dinleyen, Ağar’a geri adım attıran grup için perde kapanıyor mu?

Celal Adan’a silahlı saldırı, Refah Partisi’ne verilen destek, DYP’ye sızma girişimleri… Türkiye'de devlet denildiğinde akla ilk gelen isim olan Mehmet Ağar’a bile geri adım attıran, Soylu’yu dinleyen Adnan Oktar kimdi, nasıl büyüdü, yolun sonuna geldi mi?

Dini grupların etkin olduğu Türkiye’de belki de en farklı profile sahip olan Adnan Oktar grubu, 1980’lerin ortasından itibaren ortaya çıkışı, şekillenişi ve bugünkü ağlarını oluşturması bakımından her açıdan tartışmaya ve değerlendirmeye açık bir grup olarak öne çıkıyor.

Yakın zamanda tüm dünyanın konuştuğu Amerikalı finansçı, iş insanı ve pedofili suçlusu Jeffrey Epstein gibi, Adnan Oktar da ilişkide olduğu iş insanları, siyasetçiler ve kamuoyunun yakından tanıdığı ünlü isimlerle dikkat çeken bir isim olageldi.

“Suç işlemek için örgüt kurma”, “çocukların istismarı” ve benzeri birçok suçtan yüzlerce yıl hapis cezasına çarptırılan Adnan Oktar, bugünlerde 140Journos’un kendisi ve grubu hakkında hazırladığı bir belgeselle yeniden gündemde. Belgeselin en tartışma yaratan kısmı ise ömrünü işkenceyle mücadeleye adamış bir isim olan insan hakları savunucusu, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı hedef göstermesi oldu.

Belgeseldeki iddiaya göre, Fincancı 1999 yılında yapılan operasyonla gözaltına alınan Adnan Oktar ve grup üyelerini 2006 yılında verdiği ‘sahte’ işkence raporuyla kurtarmıştı. Şebnem Korur Fincancı ise bu iddiaya karşılık işkence bulgularının bilimsel olarak 30 yıl sonra bile saptanabileceğini, raporlarını oluştururken adres sormadığını belirtti ve “Keşke raporlarımız bu kadar etkili olabilse” dedi.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı (Fotoğraf: Selahattin Sevi)

Belgeselin dikkat çekmediği en önemli unsur ise Adnan Oktarcıların siyasette önemli noktalardaki kişilerle olan yakınlıkları…

1980’lerden bugüne kadar birkaç kez gözaltına alınan grup üyeleri, siyasetçilerden sanatçılara çeşitli kişilere ait şantaj kasetleriyle serbest bırakıldılar ve kaldıkları yerden daha da büyüyerek, hatta kendi televizyon kanallarında göstere göstere faaliyetlerine devam ettiler.

MEHMET AĞAR DAVADAN GERİ ÇEKİLDİ

Öyle ki Türkiye’de derin devlet denilince akla gelen ilk isimlerden, 1990’lı yılların karanlık kişilerinden, mafya ile olan yakın bağlarıyla bilinen eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın bile Adnan Oktar grubu karşısında geri adım attığı biliniyor.

Oktar grubuna yönelik 1999 yılında yapılan operasyonda dava dosyasında müşteki olarak geçen isimlerden biri de Mehmet Ağar’dı… Keza yine Türkiye’nin yakından tanıdığı siyasetçilerden MHP’li Celal Adan da müşteki listesinde yer alıyordu. Ancak ne olduysa bu isimler bir süre sonra davadan çekildi.

Gazeteci Fatih Altaylı, “Siyasette, ticarette içli dışlı oldular, her şeyi yaptılar. Haklarında önemli bir dava açıldı. Davanın şikayetçileri arasında ben, Mehmet Ağar, manken Ebru Şimşek vardı. Daha sonra Mehmet Ağar davasını geri çekti, Ebru Şimşek’in avukatına baskı yaptılar, benim avukatım bütün mağdurların avukatlığını üstlenmek zorunda kaldı. Adnan Hoca hapse atıldı, sonra bir şekilde serbest bırakıldı” diyerek o süreci bu ifadelerle özetledi.

ŞANTAJ KASETLERİNİ İTİRAF ETTİ

Adnan Oktar, 1999 yılında gözaltında olduğu sırada verdiği ifadesinde de grubunun bir özelliği olan sahte kasetleri bir şekilde ifşa ediyordu aslında…

“Rahmetli Serkan Ciminli bizzat çekiyordu, Hasan Basri de ona yardım ediyordu. Onun teknik bilgisi iyidir. O da onu yerleştiren konumdaydı. Bir kısmından haberim vardı, bir kısmından haberim yoktu” diyen Oktar, grubundan ayrılan “Kızıl İmamcılar” için ise “Bunlar yıllarca yanımda kalmış adamlar, gittiler basınla işbirliği yaptılar, bize hakaret ettiler. Biz de hakaret öyle olmaz, böyle olur dedik” diyordu.

1999 operasyonunu yapan isimlerden biri olan İstanbul Mali Şube Müdürü Furkan Sezer’in “Bir kamyon dijital belge ele geçirdik. Bir kısım biz görevdeyken tarandı, bir kısmı bizden sonra tarandı” sözleri de grubun şantaj tekniklerinin boyutunu anlatıyor.

SÜLEYMAN SOYLU’YU BİLE DİNLEDİLER

Gazeteci Barış Terkoğlu da Adnan Oktar grubunun telefon şirketlerindeki elemanlarıyla yasa dışı dinleme yaptıklarını belirtiyor ve ele geçirilen dinleme arşivinde bir ünlü siyasetçinin de kayıtlarının olduğuna vurgu yapıyordu. O ünlü siyasetçi ise eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ydu…

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu (Fotoğraf: Sameer Al-DOUMY / AFP)

Şantaj yapmayı planladıkları kişilerin telefonlarını dinleyen grubun, siyasilerin yanı sıra Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan, Fatih Altaylı, Hıncal Uluç, Savaş Ay gibi gazeteciler hakkında da şantaj amaçlı istihbarat topladığı öne sürüldü.

Gelelim yeniden Adnan Oktar’ın siyasetin içerisine sızma girişimlerine…

1990’lı yıllarda Oktar grubunun hedefinde Tansu Çiller’in genel başkanı olduğu Doğru Yol Partisi (DYP) vardı. Tansu Çiller’le yakınlaşmak isteyen Adnan Oktar’cıların önünde bir engel olarak ise dönemin DYP vekili, şimdinin MHP’li TBMM Başkanvekili Celal Adan vardı.

CELAL ADAN’A SİLAHLI SALDIRI GİRİŞİMİ

Öyle ki Celal Adan hakkında istihbarat toplayan Adnan Hocacılar el yükseltti ve silahlı saldırı girişiminde bulundu. Lüks bir otelde Celal Adan’a silahlı saldırı düzenlendi ve Celal Adan’ın emekli komiser ağabeyi Nihat Adan’la silahlı çatışmaya girildi. Olay sırasında Mehmet Ağar’ın da otelde olduğu iddiası konuşulageldi.

Celal Adan saldırıyla ilgili daha sonra yaptığı açıklamada İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü suçlayarak, “Bu çeteyi koruyorlar” sözleriyle Oktar grubunun gücüne dikkat çekiyordu bir yandan.

Öte yandan Celal Adan, “Kendilerine Bilim Araştırma Vakfı adını veren bu adamlar, DYP’ye sızmak istiyorlardı. Bir süre önce telefonla beni aradılar, partiye girmek istediklerini ama benim kendilerine engel olduğumu öne sürdüler. Ben onların Tansu Çiller’e ulaşmasına mani oluyormuşum. Ne alakası var dedim. Bu sefer beni tehdit ettiler. Benim hakkımda oraya buraya fakslar çekip iftiralar atmaya başladılar” diyerek Adnan Hocacıların DYP’nin içerisine girmek istediğini anlatıyordu.

REFAH PARTİSİ’Nİ DESTEKLEDİLER

Adnan Oktar grubunun 1994 yılındaki yerel seçimlerde bir ivme yaratan Refah Partisi’ni desteklediği, bugün bayrağı devam ettiren Fatih Erbakan’la yakın ilişkileri olduğu da kamuoyunda gayet iyi biliniyor.

Gazeteci Nazlı Ilıcak, 1980’lerde sahibi ve yayın yönetmeni olduğu Bulvar Gazetesi günlerinden itibaren karşısında olduğu Oktar grubunun kendi çocuğunu da hedefe aldığını ama başaramadıklarını belirterek, Adnan Hocacıların birçok ailenin çocuğunu kendilerine katmaya çalıştığını anlatıyordu ve şu soruyu soruyordu: “Acaba Süleyman Demirel’in bu ana babalar için yapabileceği bir şey yok mu?”

Ocak 1991’de İstanbul Sheraton Otel’de DYP tarafından düzenlenen toplantıda bu sözleri kullanan Nazlı Ilıcak’a merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yanıtı ise “Biz savcı değiliz. Ortada bir suç varsa, savcılar harekete geçer” oldu. DYP İstanbul İl Başkanı Orhan Keçeli, toplantıda Adnan Oktar’ın DYP’yi desteklediğini duyurması sonrası Oktar’a gelen tebrikler ise durumu özetliyordu.

Oktar grubu üyeleri basın mensuplarına hakaret ve iftira dolu faks, bülten gibi araçlarla saldırırken, birçok manken ve fotomodele de düzmece kasetlerle şantaj yaptılar. Bu konuda adı en çok öne çıkan ismi manken Ebru Şimşek oldu. Ebru Şimşek, Oktar grubunun kendisine şantaj yaptığını belirterek suç duyurusunda bulundu.

1999 yılında Oktar grubuna operasyon yapan isimlerden İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, Oktar ve grubunun belirli partilerin kontrolünü ele geçirmeyi hedeflediğini, piyasadan porno CD’ler alan örgüt üyelerinin, bunların üzerine bilgisayar ortamında şantaj yapacakları kişinin görüntüsünü bindirerek fotomontaj yaptıklarını ve şantajlarda bu görüntülerin kullanıldığını söylemişti.

MİMAR SİNAN’DA RESİM ÇİZERKEN KENDİ GRUBUNU KURDU

Peki Adnan Oktar kimdi?

Adnan Oktar, 2 Şubat 1956 tarihinde Ankara’da doğdu. Babasını küçük yaşta kaybeden Adnan Oktar’ın asıl adının Adnan Arslanoğulları olduğu biliniyor. Mimar Sinan Üniversitesi’nde okurken çıplak modeller karşısında çizim yapan ancak yüz hatlarını çizmemesiyle dikkat çeken Oktar, “İslam’da suretin resmedilmesinin günah olduğunu” söyleyerek laik ve seküler kimliğin ağır bastığı okulda kendi grubunu kurmayı başardı.

Harun Yahya ve Cavit Yalçın müstear isimleriyle hazırladığı kitap ve belgeselleri de olan Adnan Oktar’ın İstanbul’a geldiği 1979’da İstanbul Boğazı’nda Independenta tankerinin patlaması mehdilik alameti sayıldı.

“ŞİZOFREN”, “PARONOİD” RAPORLARI ALDI

Annesi Mediha Hanım’ın “Adnan’ım henüz tam iyileşmedi. Hastadır o” dediği Adnan Oktar’a ilk rapor Şişli Etfal Hastanesi’den 1983 yılında verildi. Bu raporda Oktar’a “şizofren” tanısı konuldu. İkinci raporu 1984 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından verildi. Burada “Paronoid” tanısının konulduğu belirtildi. 1985 yılında Beşiktaş Askerlik Şubesi’nin gönderdiği İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nden üçüncü raporu aldı. Bu raporda teşhis “ayırt edilemeyen tip” şeklindeydi. 1986 sonunda tutuklanan Oktar’a bu kez Adli Tıp Kurumu tarafından “Paranoid” teşhisi konuldu ve 1993’te “Askerliğe elverişli değildir” raporu verildi.

Adnan Oktar’ın sağ kolu haline gelecek olan Oktar Babuna, o dönem hastanede staj yapan tıp öğrencilerinden biriydi. Adnan Oktar muayenesi sırasında onu kendisine bağladı ve Babuna’nın bütün malvarlığını elde etti.

‘BİR BEYİN CERRAHINI NE HALE GETİRDİ?’

Adnan Oktar’ın sağ kolu olarak bilinen doktor Oktar Babuna’nın “organ kaçakçısı” olarak suçladığı babası Prof. Dr. Cevat Babuna şu sözlerle isyan ediyordu:

“Kendisi bilmediğimiz bir usulle bu çocukların beyinlerini hakimiyeti altına alıyor. Onları robotlaştırıyor. Gazetede oğlumun resmini gördüm, robot olmuş. Bana organ mafyası diyor, annesine ağzına alınmayacak şeyler söylüyor. Bu yalnız Babuna ailesinin bir problemi değil. Etkisi altına aldığı çocukların hepsi seçkin ailelere mensup. Hiç kimsenin yaşamasını istemem. Adnan Oktar, aileleri perişan eden bir adam. Düşünün, bir beyin cerrahını ne hale getirdi.”

Adnan Oktar, 1990 yılında evrim kuramına karşı yaratılış görüşünü savunan, bu konuda konferans ve paneller düzenleyen Bilim Araştırma Vakfı’nı kurdu.

1990 yılında Adnan Oktar grubundan ayrılan bir grup Kızıl İmamcılar’ı kurdu. Topluluğun lideri Serhan Timuçin Çevik oldu. Adnan Oktar taraftarları Kızıl İmamcılar’ın silah kaçakçılığı ve fuhuş yaptığını iddia etti. 17 Mayıs 1998’de Adnan Hoca’nın gizli kamera uzmanı olduğu belirtilen Serkan Ciminli, kimliği belirsiz iki kişinin saldırısı sonucu Bebek’te öldürüldü.

TELEVİZYON KANALI KURDU

19 Şubat 2011’de “A9” adıyla televizyon kanalı kuran Adnan Oktar, kanalın kuruluş amacını şöyle açıkladı: “A9, insanlar arasında sevgi, adalet ve dayanışma anlayışını inşa etmek üzere yola çıktı ve Temel Yayın Politikası, Türk-İslam ahlakının birleştirici üslubuyla, Türkiye’de ve Dünya’da barış ortamının yerleşmesine hizmet etmek.”

Türkiye’nin kedicikler olarak nitelendirdiği kadın müritleriyle televizyon ekranında yaptığı danslar, kadın müritlerinin Adnan Oktar’a yönelik iltifatları ise hafızalarda…

İsrail’den hahamların ziyaret ettiği, kendi televizyon kanalında erotik denebilecek kıyafetler giyen kadın müritleri, iyi giyimli erkek müritleri ile bir yandan İslam’ı tebliğ ettiğini iddia eden, diğer yandan dünyayı kurtaracak Mehdi’ye ilişkin konuşmalar yapan ve müritleri tarafından “Mehdi’nin bütün özellikleri onda” denilen Adnan Oktar, bugüne kadar çeşitli defalar “tehdit”, “şantaj”, “cinsel taciz” gibi iddialar ile gözaltına alındı.

Peki her defasında serbest bırakılan Adnan Oktar ve üyelerinin para kaynağı neydi?

Sabah yazarı Dilek Güngör, Adnan Oktar grubunun yıllık 1 milyar TL’lik parasal kaynağı olduğunu yazdı. Güngör, Oktar’ın en önemli şirketlerinin BST Yapı, Global Yayıncılık ve A9 Kanalı olduğunu ve paranın beş kaynaktan sağlandığını belirtti. Oktar grubunun zengin ailelerin çocukları üzerinden miraslara el koyduğu ve Global Yayıncılık üzerinden para akladığı iddia edildi. Toplanan zimmetlerin Global Yayıncılık ve A9 kanalı üzerinden sisteme sokulduğu, ayrıca off-shore’larla vergi kaçırıldığı ifade edildi. Bu kanaldan 200 milyonluk ticari döngü sağlandığı belirtilirken, banka dolandırıcılığı iddiaları da konuşuldu.

YOLUN SONU MU?

Adnan Oktar ve grubu, bugünlerde cezaevini ziyaret eden avukatlar ordusuyla da gündeme geliyor. Grup, her geçen gün yeni bir vakayla adından söz ettirmeyi başarıyor. Grubun hapiste olmayan üyelerinin sosyal medyadaki görünürlükleri ve ‘tag’ çalışmaları da dikkat çekiyor.

Son olarak 2018 yılında yapılan gözaltı operasyonu, verilen bin yıllık hapis cezaları, mağdur ailelerin seslerinin daha çok yankı uyandırması, grubun şantaj tekniklerinin ifşa olması, ele geçirilen kamyonlarca dijital belgeler ve gruba olan mürit akışının zayıflaması “Adnan Oktar için artık perde kapanıyor mu?” dedirtiyor…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com