1 Ağustos’ta başlayan ve 6,5 milyon memur ile memur emeklisini doğrudan ilgilendiren ‘8’inci Toplu Sözleşme’ görüşmeleri tarafların anlaşmazlığıyla sonuçlandı.
Kurulan pazarlık masasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işveren pozisyonunda görüşmelere katılırken, masada kamu çalışanlarını temsilen 2 memur konfederasyonu var. Kamudaki 11 hizmet kolunun 10’u Memur-Sen tarafından temsil edilirken, 1 hizmet kolunu (kültür sanat) temsilen Türkiye Kamu-Sen masaya oturuyor.
Memur-Sen, aynı zamanda en fazla üyeye sahip konfederasyon olarak görüşmelerde heyet başkanlığı yapıyor.
Hükümetin kamu çalışanlarına 2026 yılı ilk ve ikinci altı aylar için teklifi yüzde 11+7, 2027 yılı için ise yüzde 4+4 oldu. Ayrıca Bakan Vedat Işıkhan, yürütülen ara müzakerede memurların taban aylığına 1000 TL artış lütfetti.
Geçen hafta ülke genelinde ‘iş bırakma eylemi’ yapan memurlar, Hazine ve Maliye Bakanlığı önünden hükümete seslendi.
“Bugün burada yalnızca kendi geleceğimiz için değil, 4 milyon kamu çalışanı, 2,5 milyon emekli ve aileleriyle birlikte 25 milyon insanımızın onurlu bir yaşam mücadelesi için toplandık. Soruyorum sizlere, bu oranlar mutfakta kaynayan tencerenin derdine derman olur mu? Çarşıda, pazarda, markette hızla artan fiyatlara karşı bir anlam ifade eder mi? Kiraların maaşları aştığı bir ülkede memura, emekliye nefes aldırır mı? Maaşlar hayali tahminlere göre değil; markette, pazarda, kirada yaşadığımız gerçeğe göre belirlenmelidir. Bize masa başı rakam değil, alın terimizin karşılığı olan rakam gerekiyor. Bu, sadece memurun değil, tüm milletin mücadelesidir. Mücadelemiz memurun ortak mücadelesidir, kazandığımız her hak hepimizin ortak zaferi olacaktır” diyen memurlar, teklifi ‘müzakere dahi edilemez’ bularak reddetti.
Memurların öncelikli taleplerinden biri de kamuda mülakatların kaldırılarak liyakatin sağlanması: “Mülakat haksızlığı ortada duruyor. Mülakatın kaldırılıp, liyakatin esas alınmasını istiyoruz. Eğer bu taleplerimiz gerçekleşmez ve masada imzalanan sözleşme bundan önceki 7 toplu sözleşmede olduğu gibi olacaksa, kamu emekçileri olarak önümüze ‘genel grevi’ seçenek olarak koymalıyız.”
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak ise “Toplu sözleşme dönemleri, seçimlerin olduğu yıla denk geldiğinde kamu emekçilerinin talepleri belli ölçüde dikkate alınıyor ancak bunun dışındaki dönemlerde iktidar tamamen kulaklarını tıkıyor” diyerek ‘seçim-zam’ denklemini hatırlattı.
Önceki yıllardan farklı olarak iş bırakma eylemine özellikle bazı işyerlerinde ciddi katılım olduğuna dikkat çeken Koçak, “Önceki gün gerçekleşen iş bırakma eyleminin en önemli noktalarından birisi şimdiye kadar hiç eylem yapmayan konfederasyonların da sürece dahil olması. Bunu önemsiyoruz. Özellikle yetkili konfederasyon şimdiye kadar olan 7 toplu sözleşme döneminde bırakın eylemi, tekliflere tepki bile vermemişti” dedi.
Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) Sivas Şube Başkanı Çağrı Berkel de iş bırakma eyleminin uzun bir aradan sonra yapılan en geniş katılımlı eylem olduğuna işaret etti:
“Özellikle TCDD ve PTT’de baskılar vardı ancak tüm personel iş bıraktı ve trenler durdu. Hükümetin teklifini artıracağını ve bizim taleplerimizi karşılayacağını düşünmüyorum. Önümüzdeki günlerde de Memur-Sen’in verdiği sözde samimi olmasını bekliyoruz ve mücadeleyi beraber sürdürmeyi istiyoruz. Eğer sözlerinde samimilerse grevler devam eder. Biz gücümüz oranında taleplerimizi söylemeye devam edeceğiz.”
Ancak; 4688 sayılı Kanunun 18. Maddesi kamu emekçilerinin grev hakkını ellerinden alıyor. Danıştay 12. Dairesi’nin 2005’te bu maddenin ‘Sendikanın aldığı karar uyarınca işe gelmeyen memura disiplin cezası verilmesinin, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu’na hükmetse de bu ibare hâlâ yürürlükte. Konfederasyonların en yakıcı talebi, kanunun yeniden düzenlenerek memur statüsündeki kamu emekçilerinin de grev hakkının güvence altına alınması.
Koçak “4688 sayılı Yasa’nın sendikalardan, emekçiden yana olmadığı çok net. Grevsiz toplu sözleşme hakkının kimin lehine olduğu da öyle. Bu nedenle bu yasa bağlamında yürütülen görüşmeleri, biz bir ‘toplu sözleşme süreci’ olarak görmüyoruz. Tüm bu sürecin değişmesi, 4688’in tarihin çöp sepetine gitmesiyle mümkün olacaktır” diyerek yasanın çalışanlar ve ‘grev hakkı’ açısından ne anlama geldiğini özetledi.
Memurlar ile hükümet arasında yürütülen zam pazarlığı anlaşmazlıkla sonuçlanınca konu Hakem Kurulu’na gitmiş durumda. Ancak Hakem Kurulu da adının aksine doğası ve yapısı gereği eşit temsilden uzak…“Oluşumu, usulü her şeyiyle bir düzmeceden fazlası olmayan Hakem Kurulu sonucu belli bir oyunun oyuncusundan fazlası değildir” diyen Koçak tam da bu yapıya dikkat çekiyor.
Hakem Kurulu 11 kişiden oluşuyor. Bunların yedisini Cumhurbaşkanı seçiyor. Cumhurbaşkanının seçmediği dört üye ise sendikalar tarafından belirleniyor. Uzlaşmazlık nedeniyle son kararı Hakem Kurulu verecek. Kurulun kararına itiraz yolu ise bulunmuyor. Dolayısıyla sendikaların da yıllardır ifade ettiği gibi adil bir pazarlık için öncelikle memurlara grev yasağının kaldırılması gerek.