Siyasi tarihte cevabı aranacak esas soru ise şu: Meral Akşener yakaladığı tarihi fırsatı neden heba etti? Neden ‘hür ve müstakil’ inadıyla siyasi bir intihara kalkıştı? Bana göre bu soruların cevabı; Akşener’in 6’lı masadan kalkarken söylediği iddia edilen; “Ben devlete karşı son görevimi yaptım” cümlesinde saklı.
Türk siyasi hayatındaki parti enflasyonunu, ‘parti kurmak turşu kurmaktan kolaydır’ cümlesi en iyi anlatır sanıyorum. Parti kurmanın bu derece sık başvurulan bir eylem olmasına karşın ayakta kalabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Ana gövdeden koparak kurulan partilerin siyasal ömrü hiç de uzun olmuyor. Güçlü kadrolar, simge isimler ve iddialı liderler de bu kuralı çoğunlukla değiştiremiyor. Bu olguya ilişkin birçok örnek saymak mümkün. Yakın siyasi döneme bakacak olursak; Aydın Menderes’in Büyük Değişim Partisi, Hasan Celal Güzel tarafından kurulan YDP, Yusuf Özal’ın Yeni Parti’si, Tuğrul Türkeş’in Aydınlık Türkiye Partisi, İsmail Cem’in Yeni Türkiye Partisi bunlardan bazıları. Numan Kurtulmuş liderliğinde kurulan HAS Parti’nin yan sıra Hüsamettin Cindoruk, Mehmet Ali Bayar, Abdullatif Şener, Sadettin Tantan ve İdris Naim Şahin’in bugün adını bile hatırlamadığımız partileri de bir dönem bazıları için umut olmuştu.
Ana siyasal gövdeden kopup varlığını sürdürebilen parti sayısı bir hayli az. Demokrat Parti, AKP ve İYİ Parti bu anlamda nadir pozitif örnekler.
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in Kasım 2015 seçimlerinin ardından MHP’nin başına geçmek için başlattığı siyasal mücadele, süreç içinde İYİ Parti’ye evrildi. MHP’de liderlik mücadelesi veren Koray Aydın ve Ümit Özdağ da kuruluş aşamasında Akşener’le birlikte yola çıktılar. Çeşitli partilerden isimlerin de katıldığı İYİ Parti, önceleri kendini merkez sağda konumlandırıyordu. Ancak zamanla ülkücü kökenli isimlerin ağır basmasıyla parti bütünüyle milliyetçi bir çizgiye oturdu.
Bugünlerde ise, kısa sürede yüzde 10’luk bir seçmen kitlesine ulaşan İYİ Parti’nin, bu şansı kullanamayarak sahneden hızla ayrılışını izliyoruz. İYİ Parti’nin erken finali, Meral Akşener’in kimsenin anlam veremediği bir ısrarla yerel seçimlere ‘hür ve müstakil girme’ inadıyla başladı. Akşener, parti içinden ve dışından her türlü telkine direndi.
Amaç, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a kaybettirmek, Cumhur İttifakı’na bir yerel seçim hediye etmekti. Yerel seçimlerin ardından İYİ Parti, Cumhur İttifakı’na eklemlenerek süreç tekamül edecek, Erdoğan yeni müttefikinin sağladığı taze kanla bir dönem daha Türkiye’yi rahatça yönetecekti. Kuruluş aşamasında İYİ Parti’nin Genel Sekreteri olan Aytun Çıray, bu durumu, “Erdoğan, Akşener üzerinden Millet İttifakına sızdı” sözleriyle özetliyor.
Ancak seçmen, Akşener’in ve Cumhur İttifakı’nın hesabını bozdu. Zira sıradan vatandaş, Akşener’in daha birkaç ay önce cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkardığı İmamoğlu ve Yavaş’a karşı sebepsiz öfkesini anlamlandıramadı. Aynı şekilde İYİ Parti tabanı, Akşener’in büyükşehirler dahil pek çok belediyeyi elinin tersiyle itmesini kabullenemedi. Böylece bir siyasal mühendislik hesabı daha, seçmen iradesine çarparak çöktü.
Peki bundan sonra İYİ Parti’yi ne bekliyor?
Bir son dakika değişikliği olmazsa 27 Nisan’da olağanüstü kongreye gidilecek. Kongre kararından Cumhur İttifakı’nın pek memnun olmadığı aşikar. Zira MHP lideri Devlet Bahçeli, Akşener’e açık çağrı yaparak partisinin başında kalmasını istedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Akşener ile yaptığı görüşmede bu yönde telkinde bulunduğu iddia edildi. Nitekim bu söylentiler, Koray Aydın başta olmak üzere İYİ Parti’de liderlik yarışına giren isimler tarafından açıkça dillendirilerek eleştirildi.
Her ne kadar Akşener’in kongreyi iptal etme seçeneği de değerlendirdiği ileri sürülse de bu saatten sonra partinin başında kalabilmesi pek mümkün değil. Zira İYİ Parti’de uzun süredir devam eden ekipler kavgası gün yüzüne çıkmış durumda.
İlk olarak merkez sağdan İYİ Parti’ye katılan Aytun Çıray, Hasan Subaşı, Ahad Andican, Aydan Sezgin, Salim Ensarioğlu, Bahadır Erdem ve Durmuş Yılmaz gibi isimlerle yollar ayrıldı. Yavuz Ağıralioğlu ve Ümit Özdağ gibi kamuoyunda öne çıkan isimler de partiden tasfiye edildi. Bir dönem Akşener’e çok yakın olan Ümit Dikbayır ve Uğur Poyraz da bir anda kendilerini kapının önünde buldular.
Arka planda ise Meral Akşener ile birlikte partiyi kuran ve teşkilatı oluşturan Koray Aydın’ın pasifize edilmesine yönelik pek çok adım atıldı. Önce partinin iki numaralı koltuğu olan Siyasi İşler Başkanlığı’ndan alındı. Daha sonra ise Teşkilat Başkanlığı’ndan alınarak TBMM’ye Grup Başkanı olarak gönderildi.
Parti içinde kısa sürede yaşanan pek çok kavga ve tasfiye, esasında Akşener’in ekip yönetme konusunda pek de mahir olmadığını gözler önüne seriyor.
Parti içinde yaşanan bu tasfiyelerin arkasında ise Akşener ile birlikte partiyi kuran ‘gizli güç’ Musavvat Dervişoğlu var. Ankara’daki pek çok siyasi gözlemci, Dervişoğlu olmasa Akşener’in İYİ Parti’yi kuramayacağı konusunda hem fikir. MHP eski İzmir İl Başkanı olan ve ülkücü camiada yakından tanınan Musavvat Dervişoğlu, 2012 yılında MHP lideri Devlet Bahçeli’ye karşı liderlik yarışına girmiş bir isim. Dervişoğlu, İYİ Parti’de merkez sağ kökenli ve popüler isimleri tasfiye ettikçe ağırlığını artırdı. Nitekim gelinen noktada, merkez sağ bir parti olma iddiasıyla kurulan İYİ Parti en az MHP kadar ‘ülkücü ve milliyetçi’ bir çizgiye oturdu.
Bundan sonrasında İYİ Parti, Koray Aydın ve Musavvat Dervişoğlu gibi iki önemli adayın liderlik yarışına sahne olacak.
Koray Aydın, daha önce MHP’de Devlet Bahçeli’ye karşı aday olmuş liderlik iddiasındaki bir isim. Akşener ile birlikte İYİ Parti için yola çıkmadan önce de yine MHP’de liderlik yarışına girişmişti.
Musavvat Dervişoğlu ise Akşener’in desteğin almış durumda. Daha da önemlisi, partiyi bugüne kadar el altından yöneten asıl isim.
İYİ Parti için bundan sonrasında; kongreyi kim kazanırsa kazansın sonucun değişmesi pek mümkün görünmüyor. Büyük ölçüde Cumhur İttifakına eklemlenmesi, ardından kısa sürede partinin dağılma sürecine girmesi ve pek çok ismin MHP’ye dönmesi kaçınılmaz.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Siyasi tarihte cevabı aranacak esas soru ise şu: Meral Akşener yakaladığı tarihi fırsatı neden heba etti? Neden ‘hür ve müstakil’ inadıyla siyasi bir intihara kalkıştı? Neden pek çok belediyeyi kazanıp yerel seçimin galibi olarak siyasi hayatını sürdürmek varken hazin bir sonu tercih etti?
Bu sorulara siyasi gözlemciler uzun yıllar cevap aramayı sürdürecekler. Ancak bana göre bu soruların cevabı; Akşener’in 6’lı masadan kalkarken söylediği iddia edilen; “Ben devlete karşı son görevimi yaptım” cümlesinde saklı.