Siyasette üçüncü bir yol açmanın yolu özgürlükten, demokrasiden, adaletten ve hukuktan geçer. Akşener bunlara sahip çıksa belki üçüncü yolu bulabilirdi. Ama o, dolu silahla Rus ruleti oynamayı tercih etti. Bu ruletten İYİ Parti'nin kayıpsız çıkması mümkün değildi...
Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Millet İttifakı’nın büyük partileri CHP ve İYİ Parti’de önemli sarsıntılar yaşandı. CHP bu dönemi genel başkan değişikliğiyle belli oranda atlatırken İYİ Parti’deki sancılı sürecin en azından yerel seçim sonuna kadar devam edebileceği söylenebilir.
Seçimden sonra İYİ Parti ilk iş olarak Millet İttifakı’ndan ayrıldığını açıkladı ve eleştirilerini iktidar yerine CHP’ye yöneltti. İYİ Parti’deki bu politika değişikliği yerel seçime ittifaka katılmadan girme kararıyla bir ileri aşamaya taşındı. Partinin “merkez sağ parti” olma iddiası sona erdi ve MHP’ye yakın bir siyaset dili devreye girmeye başladı. Akşener, partisini CHP’den uzak tutma stratejisi üzerine bir söylemle yönetmeye başladı. CHP’den uzak durma stratejisinin birçok konuda AKP-MHP bloğuna yaklaşmak anlamına geldiğini bile bile bunu yaptı.
Peki İYİ Parti, AKP-MHP-Ergenekon ittifakının karşısında yer alan CHP merkezli muhalefet bloğunun arasından sıyrılabilir miydi? Halka umut verecek ve inandırıcılığı olan bir söylemle bu yapılabilir, ancak İYİ Parti’nin bunları yapacak kadrosu ve söylem gücü var mı? Son istifalarla birlikte kadrosu ciddi anlamda zayıfladı da. Zor bir yolu tercih etti Akşener. Başarsaydı mucize olurdu. Akşener’in iki kutup arasında kalıp preslenme ihtimali hayli yüksekti. Öyle de oldu.
İYİ Parti’nin tek başına yerel seçimlere katılma kararının iktidar ve muhalefet için ayrı sonuçları olacaktı şüphesiz. CHP elinde bulundurduğu belediyeleri yeniden kazanabilirse İYİ Parti’ye hiçbir ihtiyacı kalmayacak. Eğer iktidar bloğu bazı belediyeleri alırsa bunu İYİ Parti sayesinde yapmış olacak. Birkaç büyükşehir dışında bütün belediyelerin iktidarın kontrolüne geçmesinin yükünü İYİ Parti taşıyabilir mi? Böyle bir sonuçla İYİ Parti, şehirli, muhalif ve seküler seçmeninin büyük bir kısmını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak.
Meral Akşener’in İYİ Parti kurulduktan sonra izlediği siyaseti en sert eleştiren isimlerden birisi oldum. Akşener’in siyasetten yapmak istedikleri ile elde ettiği sonuçlar çok faklı gerçekleşti. Partiyi merkez sağ parti olarak kurmasına rağmen kadrolarını ülkücülerle doldurdu. Bu yüzden toplumun geneline ulaşacak bir siyaset dili üretmekte başarısız oldu. Partiyi kurduktan sonra CHP ile işbirliği yapılarak girilen yerel seçimde önemli başarı elde etti. İYİ Parti bu başarıdaki rolünü hep abarttı. İYİ Parti’nin bu süreçteki başarısı ittifak içerisinde olmayan HDP’den daha fazla değildi. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi illerin HDP’nin oyu ile kazanıldığını hep görmezden geldi. HDP’nin destek vermediği Balıkesir, Denizli ve Manisa belediyeleri kaybedildi. Aslında İYİ Parti, kendi adayıyla gireceği yerlerde kazanılacak seçimleri kaybetti.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde de Akşener’in sürekli kullandığı ‘kazanacak aday’ ifadesi seçimin kaybedilmesindeki anahtar kelimeydi. İsim vermeden ‘kazanacak aday’ ifadesiyle Kılıçdaroğlu’nun ‘kazanamayacağını’ ilan etti. Kılıçdaroğlu’nun adaylığını önleyecek girişimlerini önceden yapmadı ve son anda Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıktı. Baştan tavrını net bir şekilde ortaya koysa Kılıçdaroğlu’nun adaylığını engelleyebilirdi, ama önlemedi. Seçim kaybedilince de faturayı Kılıçdaroğlu’na kesti.
Akşener’in, ittifak içerisindeki diğer sağ partileri CHP’nin kucağına itmesi çok büyük bir hataydı. Bu yolla bu partilerin büyümesini ve kendisine rakip olmasını istemedi. DEVA ve Gelecek Partisi’nin beklenenden fazla ilgi görmesi İYİ Parti’nin ulaşamadığı toplum kesimlerine ulaşmasını sağlayabilirdi. DEVA Partisi üzerinden Kürtlerin önemli bir kısmına, hukuk arayışındaki cemaat mensuplarına, liberal kesimlere ulaşma imkânı vardı.
Gelecek Partisi üzerinden de daha sağda, diğer dindar kesimlere ulaşılabilirdi. Bu partiler İYİ Parti’nin köşeli uçlarının yontulmasını ve merkez sağ olarak tarif edilen kitle ile buluşmasını sağlayabilirdi. Ancak bu yol tercih edilmedi ve neticede ittifaktaki sağ partiler CHP’yle seçime girmek zorunda kaldı. Bu partilerin -varsa- oy verecek kitleleri, iktidarın da ters propagandasının da etkisiyle, 60 yıllık “CHP alerjisinde” tutuklu kaldı. Sonuç ortada.
Akşener, masadan kalktıktan sonra halkın tepkisiyle dönmek zorunda kalmanın getirdiği sinirle İYİ Parti seçime kendi listesiyle girdi ve boyunun ölçüsünü aldı. Orta Anadolu’dan birkaç il dışında vekil bile çıkaramadı.
Mayıs seçim yenilgisinin sebebini Akşener hep yanlış yerde aradı. Kendisi dışındaki herkes bu mağlubiyette pay sahibi, ancak o ve partisi, bu yenilginin olmaması için “mücadele eden, ama başaramayan” mağdur parti! Bu kolaycı politika ve tutum, partinin aklı başında insanlarını rahatsız etmiyor mu acaba?
Akşener’in son dönemdeki açıklamalarına göre CHP ile girilen işbirliği seçim kaybettirdi. Dört yıl önce yapılan yerel seçimlerde de CHP ile işbirliği kazandırmıştı İYİ Parti’ye. Akşener ve ekibi, seçim yenilgisinin sebebini dışarıda aramak yerine partinin söylemlerine, eylemlerine, kadro dizaynına baksa görecek, ama oraya bakmayı niye tercih etmiyor belli değil. Akşener, İYİ Parti’nin neyi temsil ettiğini bir kelime ile ifade edebilir mi? Akşener’in geldiği nokta, seçim arifesinde partiden ayrılan Yavuz Ağıralioğlu ile aynı. O zaman Ağıralioğlu’nun partiden kopmasına niçin izin verildi?
Akşener’in son çıkışıyla siyasette üçüncü bir yol arayışında olup olmadığını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Akşener eğer üçüncü bir yol arayışında samimi ise bunu nasıl yapacak? Demokrat mı olacak, milliyetçi, muhafazakar mı, ulusalcı mı? Bunların hepsinin temsil edildiği bir partiyi dizayn etmek ve söylem geliştirmek ciddi çaba ve siyasi kıvraklık ister. Peki Akşener ve ekibinde bunları yapabilecek siyasi beceri var mı?
Misal daha geçenlerde Şeyh Said’in isminin bir bulvara verilmesinden rahatsızlığını hemen dile getirerek ulusalcı-milliyetçi taban mesaj vermeyi tercih etti ve milletvekilini disipline sevk etti. Akşener’in İYİ Partisi’nin bu tek olaydan bile demokrat olmayacağını anlayabiliriz. O zaman İYİ Parti’nin kimin sözcüsü olacak? Milliyetçilerin mi, ulusalcıların mı?
Akşener sonuncusu da dahil, bu çıkışlarıyla bir süre siyasette tartışılmaya devam edecek. Ancak Akşener’in benzer çıkışlarının sonuç verdiğini bugüne kadar görmedik. Akşener, Türkiye’de siyaseti en iyi okuyan siyasetçilerden biri olmasına rağmen bunu uygulamaya yansıtamayan lider aynı zamanda. Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını biliyordu, ama engellemedi, CHP ile yakın ilişkinin partisine zarar vereceğini görüyordu, bunun için bir şey yapmadı. Partisinin Orta Anadolu’da tutunması için hiçbir şey yapmadı. Buradaki toplumsal kesimlerle hiçbir iletişime girmedi, KHK’lıları görmezden geldi, Kürtleri duymazdan geldi. Şimdi çıkıp üçüncü bir yol açmaya çalışıyor.
Siyasette üçüncü bir yol açmanın yolu özgürlükten, demokrasiden, adaletten ve hukuktan geçer. Akşener bunlara sahip çıkacaksa üçüncü yolu belki bulabilir. Ama o, dolu silahla Rus ruleti oynamayı tercih etti. Bu ruletten İYİ Parti’nin kayıpsız çıkması olasılık dışıydı…