Çıkışı itibarıyla çalışanların düşük ücretlere karşı korunmasını amaçlayan asgari ücret, bugün çoktan genel (ortalama) ücret haline gelmiş durumda. Sermaye için işe yeni başlayan bir genç ile kıdemli bir emekçi arasındaki ücret farkını görünmez kılarak milyonlarca çalışanı yoksullukta eşitlemenin en yasal aracı... O yüzden 17 milyon çalışanın gözü-kulağı asgari ücrette. Oysa çoktan tayin edildi bile…
Milyonlarca çalışan ve ailesinin yaşam koşullarının bir yıl boyunca neye benzeyeceğini söyleyen 2025 yılı asgari ücretinin belirlenme arifesindeyiz. İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluştuğu iddiasındaki Asgari Ücret Tespit Komisyonu bunun için ilk toplantısını geçen hafta yaptı.
Komisyonda her ne kadar işçi temsilcileri varmış gibi görünse de olmadığını mevcut asgari ücretten ve Türk-İş yöneticilerinin 18 yıldır gün gibi aşikâr sermaye/hükümet yanlısı tutumundan anlamak zor değil. Sözü edilen komisyonda işçilerin temsilcisi olabilse bugün tüm bunları bu düzeyde konuşmak zorunda kalmayacaktık çünkü.
Hükümsüz bir formaliteden ibaret komisyonda kararlaştırılmasını beklediğimiz asgari ücret, sermaye ile onun en kıymetli ve doğal müttefiki siyasi iktidar tarafından çoktan tayin edilmiş durumda. Patron-AKP suç ortaklığı, sermaye çıkarları için uygun gördükleri rakamı 23-24 bin lira olarak telaffuz ediyor.
Türkiye’de uzun yıllardır asgari ücret artışlarında TÜİK’in resmi enflasyon verisi esas alındığı için yeni yıla sayılı zaman kala enflasyonu düşük göstermek için AKP’yi bir telaştır alıyor. Hatta bunun için yeni bir durum bile icat edildi. Bu günün maaş zammını önümüzdeki yılın henüz olmamış, tahmini, afaki enflasyonuna göre ayarlamak…
Gerçi bu yıl için de epey uğraşıldı. TÜİK, ne yaptı etti 2024 Aralık enflasyonunu yüzde 47 göstermeyi başardı. Aynı dönem için ENAG’ın ölçtüğü enflasyon yüzde 87, İstanbul Ticaret Odası’nın ise yüzde 57,99…
Daha da çarpıcı olansa halkın hissettiği enflasyon… KONDA ve Koç Üniversitesi’nin ‘Hane Halkı Enflasyon Beklenti Anketi’nde’ yurttaşın yıllık enflasyonu yüzde 104 olarak hissettiği tespit edildi.
Komisyona patronlar ve AKP ile 19’ncu kez oturup, biçilen 23 bin TL’lik asgari ücrete ‘gık’ demeyecek olan aynı Türk-İş’in ölçtüğü son yoksulluk sınırının ise 67 bin lira olduğunu hatırlatmış olalım.
Tüm bunların anlamı; 2025’de açlığın ve sefaletin daha da yaygınlaşıp, koyulaşacağı…
Peki, asgari ücret aslında neydi? Bir çalışanın 30 günlük emeğinin ‘en az’ ne kadar olması gerektiğini kanun ile güvence altına almak…
Çıkışı itibarıyla çalışanların düşük ücretlere karşı korunmasını amaçlayan asgari ücret, bugün çoktan genel ücret haline gelmiş durumda.
Sermaye için asgari ücret, işe yeni başlayan bir genç ile kıdemli bir emekçi arasındaki ücret farkını görünmez kılarak milyonlarca çalışanı yoksullukta eşitlemenin en yasal aracı.
Türkiye’de memurlar hariç yaklaşık 17 milyon ücretli çalışan var. Bunun yaklaşık 11 milyonu asgari ücret ve etrafına çapalanmış ücretlere mecbur bırakılmış durumda. Yani 20 bin 500 liradan az ücret alan yaklaşık 11 milyon çalışan var.
AB ülkelerinde ise asgari ücretle çalışanların oranı sadece yüzde 4…
Bu tablodan da anlaşıldığı gibi asgari ücretin çıkış amacı ile bugün geldiği yer arasındaki uçurum sermaye lehine giderek açılmakta.
Çıkışı itibarıyla emeğin istismarının engellenmesi, ücretlerin korunması, haksız rekabetin önlenmesi, gelir dağılımında adaletin sağlanması ve yoksulluğun azaltılmasını amaçlayan asgari ücret, ücretler aşağıya düşmesin diye koyulmuş bir tür baraj işlevi görürdü.
Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) “Asgari ücretin tespitinde işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçları, ülkedeki genel ücret seviyesi, hayat pahalılığı, sosyal güvenlik yardımları ve diğer sosyal grupların göreli yaşama standartları dikkate alınmalıdır” der.
Dünyada asgari ücreti yürürlüğe sokan ilk ülke 1894’te Yeni Zelanda oldu. Yeni Zelanda’da ilk asgari ücret endeksi 45 ürünün fiyatı esas alınarak belirlendi. Ardından 1896’da Avusturalya’nın Viktorya eyaletinde asgari ücret uygulaması söz konusu oldu. 1909’da da İngiltere’de asgari ücret uygulaması görünürken, ABD’de ise asgari ücret 1900’lerin başında gündeme geldi. 4 Ekim 1917’de Sovyet Devrimi’nin ikinci günü yayımlanan hükümet kararnamesiyle 8 saatlik iş günü ve asgari ücret kabul edildi.
Türkiye’de asgari ücretin belirlenmesine yönelik politikalar ise İzmir İktisat Kongresi ile birlikte başladı. 1936 tarihli 3008 sayılı İş Kanunu’yla dönemin iktisat vekaletine ‘en az ücret’ adı altında düzenleme yetkisi verildi. Uygulaması ise 1951 yılındaki İş Kanunu ile oldu. 1951-1968 yılları arasında daha çok yerel düzeyde tayin edilen ücret, 1971 sonrasında ulusal düzeyde belirlenmeye başladı.
Türkiye’de asgari ücretin kişi başına milli gelire oranı 1974 yılında yüzde 80’di. 12 Eylül’de sert bir şekilde düşerek yüzde 40’lara kadar geriledi. 1990’lı yıllarda yüzde 60’lar seviyesine çıktı, AKP döneminde de yüzde 60’ları gördüğü olduysa da yüzde 36’ya kadar düştüğü de oldu. Şu anda ise asgari ücret kişi başına milli gelirin yüzde 46’sına gerilemiş durumda.
Türkiye, asgari ücret açısından Avrupa sıralamasında her yıl biraz daha diplere doğru gidiyor.
8 yıl önce Avrupa Birliği ve aday ülkeleri arasında 11 ülke, Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahipti. Şimdi geride sadece dört ülke kalmış durumda. Bulgaristan, Sırbistan, Makedonya ve Arnavutluk…
2005’te 1 yıllık asgari ücretle 31 cumhuriyet altını alınabilirken bugün alınabilen sadece 11… Asgari ücretliler, 1 yılda tam 20 cumhuriyet altını kaybetmiş durumda.
Hükümetin ‘asgari ücretliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz’ iddiasına rağmen 2024 yılının daha ilk ayında enflasyon tarafından yutulan asgari ücret, ocak ayı sonuna çalışanın cebine girdiğinde 15 bin 862 TL kalmıştı bile. Bu yıl da farklı bir tablo beklemek olanaklı değil maalesef.
Emek örgütlerinin dikkat çektiği gerçek ise şu: Bir ülkede sendikalı işçi sayısı ne kadar azsa, toplu sözleşme kapsamı ne kadar sınırlıysa o ülkede asgari ücretle çalışanların oranı o kadar artar.
Tersi için gereken ise örgütlü mücadele.