Photo by Raul ARBOLEDA / AFP
Avrupa kitap piyasasında yükselen bir tartışma var: İngilizce baskıların yaygınlığı. The Bookseller’ın haberine göre, İngiltere ve ABD’de çıkan kitapların İngilizce baskılarının doğrudan Avrupa pazarına girmesi, yerel dillerdeki yayıncılığı ciddi biçimde etkiliyor. Yayınevleri, bu durumun hem satışları düşürdüğünü hem de çeviri yayıncılığın cazibesini azalttığını belirtiyor.
Yayıncı birliklerinin gündeme getirdiği sorun yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel. Yerel dillerdeki üretimlerin geri plana düşmesi, Avrupa’nın çokdilli yayıncılık geleneğini tehdit ediyor. Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya’dan yayınevleri, “denge çağrısı” yaparak hem İngilizce baskılara alan açılmasını hem de yerel dillerin korunmasını sağlayacak düzenlemeler talep ediyor.
Eleştirmenler, bu gelişmenin küreselleşmiş yayıncılık sisteminin doğal bir sonucu olduğunu kabul ediyor; ancak yerel dillerin görünmezleşmesi durumunda Avrupa edebiyatının çeşitliliğinin zarar göreceğini vurguluyor. Yayınevleri için mesele yalnızca ticari rekabet değil, edebiyatın kültürel çoğulluğunu korumak.
Avrupa yayıncılığı, tarihsel olarak çeviri faaliyetleri üzerine kuruludur. Orta Çağ’da Latince’den yapılan teolojik ve felsefi çeviriler, 18. ve 19. yüzyıllarda Fransızca, Almanca ve İngilizce edebiyatın farklı dillere aktarılmasıyla genişledi. Goethe’nin, Cervantes’in, Shakespeare’in ya da Balzac’ın farklı dillerde eşzamanlı okunması, Avrupa kültüründe “ortak bir edebi dolaşım”ın temelini oluşturdu.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
20. yüzyılda çeviri, yalnızca edebiyatın değil, politik ve toplumsal düşüncelerin de kıtada yayılmasında kritik bir rol oynadı. Sartre’ın varoluşçuluğu İtalya ve İspanya’ya, Brecht’in tiyatrosu Doğu Avrupa’ya, Kafka’nın metinleri ise Anglo-Sakson dünyasına çeviri aracılığıyla taşındı. Bu sayede Avrupa edebiyatı, ulusal sınırları aşan bir etkileşim alanı hâline geldi.
Bugün Avrupa’daki büyük yayınevleri hâlâ kataloglarının önemli bir kısmını çeviri eserlere ayırıyor. Almanya’da yayımlanan kitapların yaklaşık üçte biri, Fransa’da ise dörtte biri yabancı dillerden çevrilmiş eserlerden oluşuyor. Bu oran, çevirinin yalnızca ekonomik bir faaliyet değil, aynı zamanda Avrupa kültürünün çoğulcu yapısının güvencesi olduğunu gösteriyor.
Ancak günümüzde İngilizce baskıların doğrudan dolaşıma girmesi, bu geleneğin sürekliliğini tehdit ediyor. Yayınevleri, çeviriyi yalnızca bir aktarım değil, aynı zamanda kültürel kimliklerin yaşatılması için bir araç olarak görmeye devam ediyor.