BD Başkanı Donald Trump, 25 Eylül 2025 tarihinde Washington, DC'deki Beyaz Saray'a gelen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile... (Fotoğraf: SAUL LOEB / AFP)
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’un beklenen görüşmesi geçen hafta Beyaz Saray’ın meşhur Oval Ofisi’nde gerçekleşti. Bu, Erdoğan’ın 2019’dan bu yana ilk Beyaz Saray ziyareti oldu. İkili, Trump’ın ilk başkanlık döneminde iki kez bir araya gelmişti.
2 saat 20 dakikalık bu son görüşmenin ardından Erdoğan’ı kapıdan el sallayarak uğurlayan Trump, “Erdoğan ile harika bir toplantı yaptık. Bence birçok farklı konuda çok sonuç verici bir görüşme oldu, bunlar çok iyiydi. Kendisi çok saygın bir Cumhurbaşkanı” diyordu.
Erdoğan’ı övmelere doyamayan Trump, ‘çetin bir adam’ dediği Erdoğan için “Ben kendi fikirleri olan insanları çok sevmem ama onu seviyorum. Ülkesinde iyi iş yapıyor, ülkelerimizin de iyi ilişkisi var” ifadelerini kullandı.
Trump ile Erdoğan’ın görüşmesini değerlendiren CHP lideri Özgür Özel ise “Trump beni o kadar övsün, yerin dibine girerim” diyor ve ekliyordu: “Dün gördünüz, Erdoğan’ın ağzından bir tek kelime Filistin konusu çıkmadı Trump’ın huzurunda. Ey ‘one minute’ciler’ ne oldu? Türkiye stratejik bir müttefikten yağlı bir müşteriye dönüştü.”
Erdoğan, görüşmede “Gazze konusunda bir anlayış birliği oluştu” demekle yetindi ama verilen tavizler peşi sıra sökülüp geldi. Türkiye’nin üzerine ağır ekonomik yükler bindirecek taahhütler özetle şöyle: Amerikan ürünlerine uygulanan gümrük vergilerinin kaldırılması, Boeing uçak siparişleri, LNG anlaşması, nadir toprak elementleri hakkında işbirliği, nükleer enerji mutabakat zaptı ve Heybeliada Ruhban Okulu konusunda ABD’ye tanınan ayrıcalıklar…
Görüşmenin dikkat çekili ifadelerinden biri de ‘hileli seçimler’ oldu. İşaret parmağıyla Erdoğan’ı gösteren Trump “Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir” deyiverdi.
Erdoğan-Trump görüşmesinin karakterini açık eden bir diğer tanım da ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’tan geldi: “Meşruiyet istediler, verdik”
Türkiye-ABD ilişkilerinde yıllardır çözülemeyen S-400, F-35 ve F-16 gibi krizlerin ‘meşruiyet’ ekseninde ele alınması gerektiğini savunan Barrack şöyle diyordu: “Başkanımız ‘Bundan bıktım, ilişkiler düzeyinde cüretkâr bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim’ dedi. Erdoğan, 71 yaşına geldi. Türkiye bir demokrasi ama otoriter gibi…Başkan Trump dahice bir şekilde ‘çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim’ dedi. Şu an bu oluyor. Bence bunun sonucunda büyük değişiklikler göreceksiniz.”
Toplumsal rızayı ve geniş toplumsal kesimlerin desteğini çoktan yitirmiş Erdoğan, ülkede kaybettiği meşruiyeti ABD’de buldu sonunda! Ülkenin tüm imkânları ABD ve Trump için seferber edilirken Washington’a sırtını dayayarak ayakta kalmaya çabası en nihayetinde böylece itiraf edilmiş oldu. Malumun ilanı…
CHP Dış Politika Koordinatörü İlhan Uzgel, “Demek ki Erdoğan-Trump ilişkisinde asıl mesele neymiş? Erdoğan’ın meşruiyet ihtiyacının karşılanmasıymış. Nerede aranıyor bu meşruiyetin kaynağı? ABD Başkanı Trump’ta, Beyaz Saray’da… Erdoğan’ın desteği dışarıda aradığını söylüyorduk. Barrack şimdi bunu açıkça dile getirdi. İyi ki de söyledi. Herkes duydu. Kamuoyu emin oldu.”
Erdoğan’ın, Trump’un yanına ‘ulusal egemenlik haklarının pazarlığını’ alarak gittiğine dikkat çeken emekli diplomat Engin Solakoğlu’nun değerlendirmesi ise tüm bu tablonun yalın bir özeti:
“Görüşmenin içeriği çok net. İktidarlar meşruiyetini halktan alırlar ancak Barrack’ın bahsettiği meşruiyet öyle bir meşruiyet değil. Burada olan şey, ‘Sen benim istediğim her şeyi yap, onun dışında Türkiye’de ne yaparsan yap’ sözü ile açıklanabilecek bir durum. İçerideki baskı politikalarının derinleşmesinden de gördüğümüz üzere Erdoğan, Trump’ın yanına ulusal egemenlik haklarının pazarlığı için gitti. Tüm bu olup bitenin anlamı da iktidarını sürdürmek garantisi oldu.”
Ancak Saray ve şürekâsının görmek istemediği ‘bir küçük ayrıntı’ var ki, o da: Meşruiyet halktan alınır, ABD’nin Trump’undan değil.