Fotoğraf: TateModern
Sanat dünyasında bir isim, yalnızca eserleriyle değil, o eserlerin açtığı düşünce yollarıyla da kalıcı olur. Chila Kumari Singh Burman, işte böyle bir sanatçı. Onun işleri, yalnızca gözün aldığı renkleri değil, belleğin ve kimliğin derinliklerine sinmiş imgeleri de ortaya çıkarıyor. Pop kültürle geleneksel Hindu ikonografisini, feminist bir tavırla sokak sanatı estetiğini aynı yüzeye taşıyor. Bu yüzden onun çalışmaları, yalnızca galeri duvarlarında değil, kamusal alanın belleğinde de iz bırakıyor.
1957’de Liverpool’da doğan Burman, Britanya’daki göçmen toplulukların deneyimini merkezine alarak üretim yapan, çağdaş sanatın en aykırı ve etkili figürlerinden biri. Londra’daki Tate Britain müzesinin 2020’deki yılbaşı cephesi tasarımıyla milyonlara ulaşan sanatçı, neon ışıkları, grafik kolajları ve feminist sloganlarıyla küresel çapta ses getirdi. 1980’lerden itibaren yaptığı baskı işleri, kişisel hikâyesini ve Güney Asya diasporasının kültürel çatışmalarını görünür kıldı.
Burman’ın eserleri yalnızca estetik değil, politik bir müdahale olarak da okunuyor. Kadın bedeni, göç, kimlik ve sömürgecilik sonrası İngiltere gibi meseleler onun sanatsal pratiğinin odak noktaları. British Council koleksiyonunda eserleri bulunan Burman, Asya ve Avrupa’daki pek çok sergiye davet edildi. Bugün onun adı, yalnızca İngiltere’nin değil, küresel çağdaş sanat sahnesinin en yenilikçi temsilcilerinden biri olarak anılıyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Chila Kumari Singh Burman ile yapılan bu söyleşi, sanatçının üretim sürecine, politik duruşuna ve kişisel yolculuğuna ışık tutuyor. Röportaj, Maxwell Museums’un Substack yayınında yayımlandı ve sanatçıyla görüşmeyi yazar Maxwell Ayers gerçekleştirdi.
Söyleşiden öne çıkan kısımları aktarıyoruz:
Maxwell Ayers: Sanatınızda neon ışıkları, Bollywood afişlerinden esinlenmiş parlak renkler ve feminist sloganlar bir arada. Bu estetik dünyayı kurarken sizi en çok ne yönlendiriyor?
Chila Kumari Singh Burman: Benim için sanat, yalnızca görsellik değil, politik bir bildiridir. Renkleri seçerken çocukluğumun Liverpool sokaklarını, ailemin Güney Asya’dan taşıdığı imgeleri ve kadın olmanın zorluklarını düşünürüm. Neon, popüler kültürün enerjisini ve kamusal alana müdahale gücünü temsil ediyor.
Maxwell Ayers: Sizi daha geniş kitlelere tanıtan an, Tate Britain’ın cephesini tasarladığınız yılbaşı projesi oldu. O deneyim size ne ifade etti?
Chila Kumari Singh Burman: O iş, yalnızca bir sanat eseri değil, kamusal bir kutlamaydı. Tate’in cephesini neon ışıklarıyla, tanrıça figürleriyle ve sloganlarla donatmak, İngiltere’nin kalbinde göçmen bir kadının sözünü duyurmak demekti. İnsanların orada çektiği fotoğraflar, bu işin herkese ait olduğunun kanıtıydı.
Maxwell Ayers: Çalışmalarınızda sık sık “kimlik” ve “göç” meseleleri öne çıkıyor. Bunu biraz açar mısınız?
Chila Kumari Singh Burman: İngiltere’de büyürken çoğu zaman “farklı” hissediyordum. Sanat, bu farklılığın yük olmaktan çıkıp bir zenginlik haline gelmesini sağladı. Kimliğimi parçalı görmek yerine çok katmanlı bir güç olarak yansıttım. Göçmen toplulukların deneyimi, eserlerimde hem kişisel hem de evrensel bir mesele olarak var.
Maxwell Ayers: Bugünün genç sanatçılarına, özellikle kadın ve göçmen sanatçılara ne söylemek istersiniz?
Chila Kumari Singh Burman: Kendi hikâyenizi küçümsemeyin. Sizi farklı kılan şey, sanatta en güçlü kaynaktır. Galeriler ya da kurumlar bazen bu sesi bastırmaya çalışır, ama inatla, direnerek, bazen de neon ışıklarıyla parlayarak bu sesi duyurmak gerekir.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
