“Terörsüz Türkiye” süreci nereye gidiyor?

“Terörsüz Türkiye” denen sürecin nereye gittiği gerçekten çok belirsiz; çünkü çok bilinmeyenli bir denklem ama galiba bilinmeyen sayısı denklem sayısından epey fazla.

Bu anlamsız kavram ilk ortaya atıldığında, Devlet Bahçeli idi, yanılmıyorsam, bu kavramı ilk kullanan; bir yazı yazmış ve bu işin sonunun, sıradan ve sağduyulu bir vatandaşı pek ilgilendirmeyen bir noktaya gideceğini, sıradan bir al-ver hikâyesini aşamayacağını söylemiş idim.

Al-ver dediğim konu, Öcalan’ın bir biçimde “umut hakkından” faydalandırılması; karşılığında ise Anayasa’nın 101. maddesinin ikinci paragrafında yapılacak bir değişiklikle Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesinin önünün açılması.

En genel anlamda Kürt siyasi hareketi, DEM en başta, Öcalan serbest kaldıktan sonra Kürt siyasi hareketinin daha rahat güçleneceğini, oy oranını artıracağını ve yapılacak pazarlıklarda daha güçlü olacağını, haklı nedenlerle düşünüyor.

AKP ve Erdoğan için ise daha demokratik bir anayasa, terörsüz Türkiye falan çok muhtemelen hiç önemli değil; sadece bir siyaset sosu. Önemli olan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının devamı.

En genelinde al-ver süreci bu muhtemelen: Al Öcalan’ı, ver Anayasa 101’i yani.

Bu al-ver süreci diye tanımladığım süreçte çok önemli bir analiz eksikliği de yok değil; ama bu “eksiklik” konusunda o kadar büyük bir bilgi eksikliği içindeyim(z) ki analiz, kaçınılmaz olarak, eksik kalıyor.

Ben de, başkaları da neden Bahçeli bu konuya bu kadar sahip çıkıyor, 4 Ocak’ta DEM’in Öcalan mitingine “ne mahsuru var?” diyebiliyor, Pervin Buldan’ın (DEM Parti) tüm söylediklerinin altına imzamı atarım diyebiliyor, nasıl oluyor da TBMM’yi temsil ettiği söylenen bir heyet İmralı’da Öcalan ile görüşebiliyor, sorularının yanıtını pek bilemiyoruz.

Süreç başarısız olursa Türkiye kendini nasıl bir uluslararası ortamın içinde bulacak, ABD’nin bize bakışı nasıl olacak, tepkisi ne olacak, Tom Barrack, yani Trump, ne istiyor; bunları da çok net olarak bilmiyoruz.

Dolayısıyla analizler, kaçınılmaz olarak, havada; eksik enformasyonla ancak bu kadar olabiliyor.

Ancak şimdilik gündemde olan tartışmalar da bir yurttaş olarak beni doğrusu pek kesmiyor.

Sürecin resmî adı “terörsüz Türkiye” ama terör dedikleri PKK terörü ise PKK terörü bir neden mi, bir sonuç mu? Bu sorunun sağduyulu bir biçimde yanıtlanması lazım.

Çok açık ki PKK terörü bir sonuç; öyle ise tarihsel bir süreçte nedenler üzerine düşünmemiz lazım.

Nedenlerin çok büyük bölümü ise pek ekonomik nedenler olmasa gerek; konu, kanımca, çok ağırlıklı olarak anayasal maddeler.

PKK terörü Öcalan hapiste diye başlamadı, değil mi?

“Terörsüz Türkiye” ismiyle bir süreç başlattık ama bu terörün nedenleri ne idi diye kimse sormuyor Ankara’da; ilginç değil mi?

Israrla ifade ediyorum: Ülkemiz Türkiye’de Kürt meselesi diye bir mesele yok; mesele Türkiye devleti cenahında ve bu cenahın başta Anayasa olmak üzere devlet temel belgelerinde.

Anayasa’da 7, 42, 66 ve 127. maddelerde gerekli dönüşümler yapılmadan Kürt konusunda bir mesafe alınması söz konusu olamaz; ama nedense bu konular da pek konuşulmuyor, en azından erteleniyor.

Trump–Tom Barrack ikilisinin Suriye üzerinden Türkiye’den ne talep ettiğini bilmediğimiz için aslında ne desek hep eksik kalmaya mahkûm sanki.

Ancak iş bu noktaya kadar gelmiş ise, yukarıda gönderme yaptığım Anayasa’nın dört maddesinde anlamlı değişiklikler yapılırsa —her maddede değişiklik de şart değil— madde 66 anayasal sistemden tamamen çıkarılırsa sistemde ne gibi bir açık ortaya çıkar, belli değil.

“Terörsüz Türkiye” denen sürecin nereye gittiği gerçekten çok belirsiz; çünkü çok bilinmeyenli bir denklem ama galiba bilinmeyen sayısı denklem sayısından epey fazla.

İnşallah biz faniler de bir gün Bahçeli’nin sahip olduğu enformasyona sahip oluruz da daha anlamlı analizler yapabiliriz.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER