‘Kürt siyasetine doğru kabaran kibirli cümleler’: Süreçte neler oluyor?

Son günlerde, barış sürecinde Suriye merkezli sert bir dil hızla iktidara yakın kesimlere hâkim olmaya başladı. Had bildirmeye kalkan, tehdit eden, üstten konuşan cümleler sıklaşıyor. Devlet Bahçeli’nin başlattığı sürece mesafeli duran AKP’lilerin sesleri, İHA/SİHA soslu bir tehdit diline evrilmeye başladı. Neler oluyor, süreç ne durumda?

Başlığa tek tırnak içinde çektiğim ifade, özellikle yeni çözüm/barış süreci döneminde analizleri dikkat çeken gazeteci-yazar Akın Olgun’a ait. Olgun, son günlerde Suriye merkezli yaşanan gelişmeleri (SDG komutanı Mazlum Abdi’nin Jerusalem’e konuşması, ABD’den gelen adem-i merkeziyeti reddeden ifadeler, Türkiye’nin Suriye’deki kendine bağlı gruplarla birlikte harekete geçtiği, İHA/SİHA’ların Kürt bölgelerinde devriye gezdiği, TSK kara birliklerinin ilerlediği iddiaları) yorumlarken hem sol-muhalif cephede Kürt hareketine yönelik artan eleştirilerden hem de iktidar kanadındaki gelişmelerden söz ediyor. Olgun, notlarını “Kürt siyasetine doğru kabaran kibirli cümlelere bakınca, kibrin şovenizmin bir karakteri olduğu gerçeğini hatırlıyorum.” diyerek noktalıyor.

Doğrusu bugün Velev’de “Şamil Tayyar, barış süreci karşıtlığında el yükseltti: ‘Neresi Vietnam olur görürler’ tehdidi” başlığıyla yayımlanan haber, tam da yukarıda sözünü ettiğim yeni gelişmelerin ileri seviyesi kıvamında. Yeni barış süreci başladığından beri “sürece muhalifliğini” gizlemeyen Tayyar, AKP’deki memnuniyetsizlerin temsilcisi gibi konuşup duruyor. Ağzının bir ayarı olmadığı için de “sürecin hassasiyeti” namına nelerden kaçınılması gerekiyorsa doğrusu pek takmıyor. Yalan söylüyor, manipülasyon yapıyor, DEM Partili siyasetçileri aklınca aşağılıyor; silah bırakma kararı alan ama devletten beklediği somut adımları bir türlü göremeyen PKK’dan gelen sert eleştirileri evirip çevirip “savaş çığırtkanlığı” malzemesine dönüştürüyor.

Şamil Tayyar’ın AKP’deki hangi kesimlerin sözcüsü konumuna yükseldiğini göz ardı etsek bile, AKP çevrelerinde, sosyal medya hesaplarında ve trollerde belirgin bir hareketlilik göze çarpıyor. TSK’nın Suriye’ye “girdiği” haberini, bir yıldan fazladır atılan onca somut adıma rağmen bir kere bile görmedikleri bir heyecanla paylaşıyorlar. Önünde neredeyse secdeye vardıkları İHA/SİHA’ların Deyrezor üzerinde, Kobani üzerinde dolandığını büyük harflerle bir “bayram” havasında dolaşıma sokuyorlar. Çatışmasızlık dönemindeki suskunluk, hızla ve aniden savaş çığırtkanlığına evriliyor.

TBMM’de kurulan komisyonun İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmesi, görüşme tutanaklarının sansürlü biçimde okunması; tam da bu anlarda Öcalan’ın sosyalizme ilişkin düşünceleri ve bu düşüncelere barış sürecine “zaten karşı olan” sol camianın atlayarak adeta linç uygulaması… Kürt hareketi hem AKP merkezli iktidar çevrelerinin hem de ideolojik çeperlerinde bulunan kesimlerin sert eleştirilerinin ortasında bir o yana bir bu yana savrulup duruyor. Kürt tarafının elini zayıflatmayı amaçlayan bir sürecin, devlet destekli yeni bir “akılla” yeniden tasarlandığını düşündüren bu gelişmeler, çözüm sürecinden umutlu olanları hayal kırıklığına uğratacak cinsten. Bu kez baldıran zehri içip “makul” tarafı temsil eden Kürt hareketi, iki taraftan gelen ve şiddeti giderek artan yumrukların etkisiyle durumu kavramaya, karşı koymaya çalışıyor.

Erdoğan’ın başından beri “mesafeli” durması; Şamil Tayyar gibi süreç karşıtlarının dozu her gün artırarak yaptıkları manipülasyonlara ses edilmemesi; Devlet Bahçeli’nin ve bir numaralı kurmayı Feti Yıldız’ın ısrarlı “hukuka dönüş” çağrılarının yanıtsız kalması, süreci ilerletecek asıl hamleleri geciktirdikçe geciktirdi. PKK’dan gelen sabırsız açıklamaların tonuna bakılırsa sürecin çok hassas bir noktada olduğu ve bozulmasından endişe duyulduğu net olarak anlaşılıyor. Suriye’deki gelişmelere ve bu gelişmelerin “karşılanış” biçimine bakınca o sabırsızlığı anlamak mümkün. Belli ki devlet içinde AKP’nin temsil ettiği kanatla MHP’nin temsil ettiği kanat arasında kıyasıya bir “süreç savaşı” yaşanıyor. AKP’nin Suriye’de Kürtleri yalnızlaştırıp “başka bir şeye mecbur edecek” bir hamle planladığını anlıyoruz ama Devlet Bahçeli şahsında cisimleşen “devlet” tarafının bu hamleye nasıl karşılık vereceğini henüz bilmiyoruz.

Bahçeli’nin tüm kariyerini uğruna feda ettiği süreci bitirecek bir AKP hamlesine sessiz kalacağını düşünmek zor. Zira Bahçeli, en sıkışık ve dar anda bir çıkış yaparak şaşırtmayı sever. “Süreç AKP’yle yürümeyecek” denilen anda ‘devlet’in bir paradigma değişimine giderek oyuncu değiştirmesi gündeme gelebilir…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER