Devletin eksik bıraktığı yerde biriken güç: Sedat Peker, hukukun getiremediği adaleti getirir mi?

Minguzzi davası, Kayseri'de eşi ve çocuğu patlamada yaşamını yitiren astsubayın darp edilmesi, şüpheli şekilde vefat eden Rojin Kabaiş davası... Sedat Peker, topluma mal olmuş birtakım "seçme" davalarda avukatı ve "sevenleri" aracılığıyla öne çıkarak güç biriktiriyor. Bu gücü kim adına, ne için biriktirdiği bilinmez ancak ülkeye hukukun getiremediği adaleti "getirebileceğine" inanan büyük bir kitle var artık ülkede. Tablo şöyle: Hukuk, bir mafya liderinin bile gerisinde...

Türkiye bir süredir tuhaf bir tabloya tanıklık ediyor: Suç örgütü liderliğinden yargılanan ve hakkında yakalama kararı bulunan Sedat Peker, kimi mağdur ailelerinin yanında, bazı davaların takipçisi, bazı toplumsal olayların gölgesindeki aktör olarak sahneye çıkıyor. Rojin Kabaiş’ın ölümü, Ahmet Minguzzi cinayeti ya da bir astsubayın darp edilmesi gibi olaylarda Peker’in avukatı ailelerle görüşüyor, süreçleri izlediklerini açıklıyor, saldırganlar özür videolarında bile adını anıyor. Bu manzara ister istemez şu soruyu gündeme getiriyor: Sedat Peker, hukukun getiremediği adaleti getirmeye mi talip?

Aslında Peker’in görünürlüğü, onun gücünden ziyade hukuka duyulan güvensizliğin boyutunu gösteriyor. Yargının yavaşlığı, siyasallaşması ve kurumların etkinliğine yönelik şüpheler büyüdükçe, toplumun bir kesimi “mağduriyetleri duyurmak için güçlü bir figürün devreye girmesi gerektiği” düşüncesine savruluyor. İşte Peker’in bu kadar öne çıkması tam da bu boşluk sayesinde mümkün oluyor. O üç-beş kritik davayı kamuoyunun gündemine taşıyor, mağdur ailelerin sesine megafon oluyor, görünürlük yaratıyor. Fakat bu eylemler hukuki anlamda adalet değil; yalnızca baskı, infial ve dikkat üretimi.

SEDAT PEKER “TOPLUMSAL MEŞRUİYET” İNŞA EDERKEN…

Burada asıl dikkat edilmesi gereken, Peker’in bu rolü ne amaçla üstlendiği. Mağdur ailelerle fotoğraf vermeden, avukatını davalara göndermeden önce Peker’in elbette bir hesabı var. Toplumsal meşruiyetini yeniden inşa ediyor. Kendini “adaletin yanında duran adam” olarak konumlandırarak, suç örgütü lideri imajından başka bir kimliğe, daha “toplumsal” bir role geçiş yapıyor. Bu süreç bir rehabilitasyon adımı olduğu kadar, geleceğe dönük bir politik yatırım niteliği de taşıyor. Devletin eksik bıraktığı yerde görünür olmak, Peker’i yeni bir güç odağı hâline getiriyor.

Ancak adalet, kişisel güçle sağlanamaz. Hele bir mafya liderinin devreye girmesi ile hiç sağlanmaz. Peker’in sağladığı şey adaletin kendisi değil, olsa olsa adalet açığının teşhiri olabilir. Bir ülkede vatandaşlar savcıya değil, bir suç örgütü liderine başvurmayı düşünüyorsa sorun Peker’de değil, sistemde demektir. Peker’in müdahaleleri mağdurlara moral destek olabilir, bazı davaları kamuoyunun dikkatine sokabilir fakat hukuk kurumlarının yerine geçemez, geçmemelidir de.

BİR “ADALET DAĞITICI” ROLÜ

Sedat Peker’in seçtiği davaların niteliği de dikkat çekici. Nerede “adaletin aksadığı” düşünülen bir mesele var; bir “adalet dağıtıcı” rolüyle hemen oraya varıyor. Sosyal medyada “Sedat abi devredeyse tamamdır” tonlu yüzlerce mesaj görmek mümkün. Adalet beklentisi hukuktan Sedat Peker’e doğru kayıyor. Tüm kurumlarıyla yargının nasıl bir çürümüşlük içinde olduğunu anlamak için Sedat Peker örneği oldukça parlak.

Sedat Peker hukukun getiremediği adaleti getirmiyor, yalnızca hukukun neden getiremediğini gözler önüne seriyor.

Daha da kötüsü şu: Eğer toplum adaleti ondan beklemeye başlarsa, bir gün gerçekten adaletin kimden bekleneceği sorusu çok daha karanlık bir hâl alabilir…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER