Gazeteci olmadığım için “seksi” yazı başlıkları koyma işini hiç beceremedim hayatımda. Bu yazının başlığını da aslında “Saçma sapan bir laf: Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” diye koymalıydım ama beceremiyorum, daha soğuk ifadeleri, mesela “saçma sapan” yerine “anlamsız”ı tercih ediyorum.
Bu anlamsız “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ifadesinin Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) Madde 217/A’da yazılı olması durumun vahametini, isterseniz saçmalığını kanımca daha da artırmaktadır.
İlaveten bir de çok afili bir madde gerekçesi de yazılmıştır; dünya düşünce ve ifade özgürlüğü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik literatürüne göndermeler yapılmış, sözde bir erudisyondan, malumatfuruşluktan sonra da bu berbat madde TCK’ye dahil edilmiştir. Bu maddeyi hukuk mevzuatımıza dahil eden milletvekillerine, Komisyon üyelerine de ve en başta da bu madde fikrini ortaya atanlara (kimlerse?) en derin saygılarımızı (!) sunalım.
Daha dün sabah (6 Kasım Perşembe) altı gazeteci, tümü tanınmış gazeteciler, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca savunma vermeleri için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne mevcutlu olarak götürüleceklerdi. Aslı Aydıntaşbaş ABD’deymiş, beş gazeteci götürüldüler, ifade verdiler bu saçma sapan madde nedeniyle. Allah’tan şimdilik arkası gelmedi ama burası Türkiye, yarın ne olur belli değil.
Üzerlerine atılı suç: “Yalan bilgiyi alenen yayma” ve “suç örgütüne yardım etme.”
Gazeteci olmadığım gibi hukukçu da değilim; daha iddianamesi açıklanmamış bir suç (!) örgütüne yardım etme ne demek, yorum yapamıyorum ama KHK ile ihraç edilmiş bir öğretim üyesi olarak “Yalan bilgiyi alenen yayma” denen saçmalık üzerine bir iki şey söyleyebilirim.
Yasa koyucu çok iddialı ama iddialı olduğu kadar içi boş bu ifadeyi, “yalan bilgiyi alenen yayma” ifadesini yasaya koyduğuna göre, mefhum-u muhalifinden hareket edersek, “doğru bilginin” ne olabileceğini tahmin ediyor, öngörüyor demektir ki kavramın saçmalığı, anlamsızlığı tam da buradan geliyor.
Hukuk fakültelerinde eskiden hukuk felsefesi isimli dersler vardı; bu dersler hâlâ devam ediyor mu emin değilim ama zaten öğretim üyesi anlamında çok da talebi olmayan bu kürsülerin bugün sayıları anlamsız bir şekilde artan hukuk fakültelerinde hocaları ama düzeyli, hukuk felsefesini iyi bilen hocaları olabilir mi, hiç bilemiyorum.
Konu hukuk felsefesini de aşan bir konu; bilgi felsefesi felsefenin en önemli konularından biri, Eski Yunan’dan Descartes’a, oradan 20. yüzyılın büyük felsefecilerine, mesela Popper’a, günümüze kadar çok dikenli bir alan.
Bilgi konusu bu kadar önemliyken hukuk felsefesinin de “doğru” ya da mefhum-u muhalifinden “yanlış bilgiye” çok daha hassas yöntemlerle yaklaşıyor olması şart; ama bizde emir demiri kesiyor hep. Siyaset böyle istiyorsa hukuk dediğin siyasetin fahişesine dönüşüyor, çok korkunç bir durum.
İki ukala öneri getirmek isterim doğrusu hukukçularımıza: Fakültelerde hâlâ hukuk felsefesi dersleri varsa, derslerde Paul Feyerabend’in “Özgür Bir Toplumda Bilim” kitabının okutulması ve ünlü Japon yönetmen Akira Kurosawa’nın harika “Rashomon” filminin gösterilmesi… Bakalım bu iki öneri ciddiye alınırsa bir daha gazetecilere “yalan bilgiyi alenen yayma” suçundan bu kadar kolay ve özensizce dava açabilirler mi?
Kurosawa’nın Rashomon filminde bir tecavüz ve cinayet vardır. Olaylara bir biçimde şahit olanlar ifade verirler ama ifadeler o kadar farklıdır ki hâkim karar aşamasında ölen kişinin ruhunun çağrılmasını bile önerir. Göz önünde olan bir olay bile şahitlerce çok farklı algılanmaktadır; bu klasik filmi izleyenler öyle özensiz bir biçimde “doğru bilgi tekeli bendedir, senin yaydığın bilgi yanlış” deme cüretini gösteremezler.
Bu saçma laf Türk Ceza Kanunu 217/A maddesinde ifadesini bulmaktadır.
Yasa yapmak öyle kolay bir iş değildir; şayet zerre kadar hukuk bilginiz ve hukuka saygınız varsa.
Tamam, hukukta yargının yorum payı vardır ama bu payın suistimal edilmemesi için, özellikle bizim gibi ülkelerde yasa koyucunun yasa formülasyonlarını çok net yapması gerekmektedir.
“Doğru bilgi tekeli bendedir, hangi bilginin doğru, hangisinin yanlış olduğuna ben karar veririm” demek çok açık sansür işlemidir, nokta.
*ABD’de New York belediye başkanı seçilen Zohran Mamdani’nin babası Columbia Üniversitesi’nde hukuk antropolojisi profesörüymüş. Columbia Law School, ABD’nin en önemli hukuk fakültelerinin başında geliyor. Hukuk antropolojisi de çok önemli bir dal ama bizde nedense hukuk fakültelerinin müfredatında yoktur. Hukuk felsefesi derslerinin de kalitesi ne âlemde, düşünmek bile istemiyorum.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
