Kimin hangi yollardan geçtiğini, nelerle mücadele ettiğini bilemeyiz. Keşke her şey dizilerdeki, filmlerdeki kadar kolay çözüme kavuşsa…
İlk sezonuyla epey konuşulan Zeytin Ağacı, 11 Temmuz’da ikinci sezonuyla Netflix’te yerini aldı. Malumunuz psikoloji konularının çıkış yaptığı dönemde Netflix’te bundan geri durmamış, Türk toplumunun dikkatini bu diziyle üzerine çekmeyi sağlamıştı. Dizi ilk yayınlandığında epey tartışma konusu olmuştu. Aile Dizimi kavramıyla tanışmıştık. Özellikle pandeminin oluşturduğu etkilerden biri olan insanın kendine yönelmesi, online eğitimlerle kazanılan uzman kimlikleri, binbir çeşit iyileşme yöntemleri bu tarz dizilerin de popülaritesini arttırdı.
90’lı yıllarda Alman psikolog Hellinger tarafından savunulan aile dizimi bir terapi yöntemi. ’Aile dizimi temel olarak ailenin nesiller boyunca, birbirlerine görünmez bir bağ ile bağlı olduğu anlayışına dayanmaktadır. Aile bir bütün olarak bir ruha sahiptir. Bireyi, içine doğduğu ailenin şekillendirdiğini benimseyen bu anlayış, ailenin bir sistem oluşturduğunu ileri sürmektedir. Aile sistemindeki bir kişi kadersel olarak diğer bir aile üyesine bağlıdır. Ruhsal tekâmül surecinde; ruhun bedenlendiği ailedeki her birey birbirini seçerek gelmişlerdir. Bu yolculukta, bir arada olan tüm aile üyelerinin birbirlerinden öğrenecekleri şeyler vardır. Hellinger, psikolojik rahatsızlıkların büyük –belki de çoğu– bir kısmına, kök ailede yaşanmış sorunların sebep olduğunu söylemektedir.’’ Yani sizden yüzyıllar önce yaşamış olan atalarınızın travmalarını bugüne taşıyabiliyorsunuz. Bunu tedavi etmenin yöntemi de işte bu aile dizimi dediğimiz biraz da psikodrama yöntemiyle zenginleştirilen tedaviye dayandırılıyor. Ben bu alanda uzman biri değilim.
Bilimselliği, güvenirliği tartışılır. İşte birinci sezona gelen en büyük eleştiriler de bu yönde oluyor. Dizinin kanser hastası bir kadını bu yöntemle iyileştirmesi bilimsel yönlerden sorgulandı. Tabii bunu gören senaristler bu sezon demişler ki: Alın size bilimsel açıklamalar. Doktor olan başrol oyuncumuz Ada, dizi boyunca bu tekniğin bilimsel yönünü ispat etme çabasına giriyor. Başarılı oldu mu, olmadı mı orayı işin uzmanlarına bırakıyorum.
Dizinin genel mottosu bu sanırım. Ayvalık’ın eşsiz doğası sizi içine çekiyor. Hani bu arada gelir ya bir emekli olayım gidip Ayvalık’a yerleşeceğim düşünceleri. Hah işte diziyi izlerken bu fikir size aşırı mantıklı geliyor. Sonra ekonomi, ev kirası, ay sonu derken rüyadan uyanıp biz emekli olamayız deyip gerçek hayata dönüyorsunuz. Bu sene yaz dizilerinin çekilmemesi kararı üzerine üzülenler varsa aranızda bu dizi üzüntünüzü dindirecek tarzda. Tabii ki aşamadığımız dizi uzunlukları mevzusu diziyi hızlandırılmış olarak izlememe sebep oldu. Sadece uzunluk değildi aslında mesele. Mantık hataları çok fazla göze çarpıyordu. Dizinin geneline bir durağanlık hakimdi. Şunu kabul etmek lazım, bazı anlarda gerçekten tetikleniyorsunuz. Psikoloji temalı dizilerin karşı tarafta yaratmak istediği duygu da bu. Bu dizide de ara ara geçmişinize döndüren durumlar söz konusu olabilir.
İyileşmek istiyoruz. Travmalarımızdan kurtulmak daha sağlıklı bir yaşama kavuşmak istiyoruz. Bunun bilinç düzeyinin artmasının bir işareti olarak görüyorum. Ama burda bir terslik göze çarpıyor. Bilinç düzeyi artıyorken bilimsellikten uzaklışılıyor mu? Para tuzaklarına düşmek daha mı kolay artık?
Geçenlerde bir haber çarptı gözüme. Göbeklitepe’de yapılan bir seanstan bahsediliyordu. Öyle uçuk ücretler söz konusuydu ki… Ee, tabii popüler ve mistik bir mekân. Sonra başka bir haber erkeklerin bir araya gelerek ağlama seansı yapmasıydı. Üzerine birde bu dizi gelince…
Eminim hepiniz hatırladı bu repliği. Bu bir mafya dizisi de olsa pskiloji temelli bir dizi de olsa, aile kavramına vurgu yapmak adetten olmuş. Her ne kadar toplumdaki aile yapısına aykırı ögeler barındırsa da Türk dizileri, aile vurgusunu yapmaktan geri durmuyor. Bu dizide de onu görüyorsunuz. Bütün hatalarıyla ailenizi olduğu gibi kabul etmek ve affetmek – mümkün mü, değil mi? Yorumu sizlere bırakıyorum. Çok alışmışız başkalarının hayatları hakkında ahkam kesmeye. Kimin hangi yollardan geçtiğini, nelerle mücadele ettiğini bilemeyiz. Keşke her şey dizilerdeki, filmlerdeki kadar kolay çözüme kavuşsa…