No.24: Her şeyin başı barış ve özgürlük

Netflix yapımı No.24, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere teslim olmuş Norveç’te bir grup direnişçinin gerçek hikâyesini anlatıyor.

İkinci Dünya Savaşı’na dair birçok film çekildi, belgeseller yapıldı, kitaplar yazıldı. Yaşayan hafızalar o günlere ışık tuttu. Bunun en büyük motivasyonu, o acı günleri insanlığın unutmamasını sağlamak belki de.

Savaşın toplum üzerindeki etkisi yıllar geçse de silinmiyor. Savaş toplumun karakterini değiştiriyor. Kimi bunu tarihten ders çıkarma gibi algılasa da insanlardaki travmalar kadar kitlesel travmalar da bu değişime neden oluyor. Uzun zamandır İkinci Dünya Savaşı’na dair bir şey izlememiştim. Bazen tarihin tekerrür ettiği gerçeği, dünyada olup bitenler, son dönemde sürekli dile getirilen Üçüncü Dünya Savaşı söylemleri derken insan tüm bu gerçeklerden kaçıp hayal dünyası ürünlere sığınabiliyor. Bu tarz belgesel tadı veren filmler gerçekle sizi tekrar buluşturuyor.

No.24, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere teslim olmuş Norveç’te bir grup direnişçinin gerçek hikâyesini anlatıyor. Naziler, 9 Nisan 1940’ta sekiz yüz askerle Oslo’yu teslim alıyor. Evet, sadece sekiz yüz askerle teslim alınan bir ülkeyi bu kadar savunmasız hale getiren en önemli sebep ise kraldan çok kralcılar. Norveç Nazilerinin acımasızlığı filmi izlerken sizi en rahatsız eden unsur oluyor.

Norveçli yönetmen John Andreas Andersen’ın imzasını taşıyan filmde Lisa Loven KongsliInes, Høysæter Asserson ve August Wittgenstein gibi isimler rol alıyor.

“Her şeyin başı sağlık değil”

Savaş anılarını anlatmak üzere Gunnar Sønsteby bir okula davet edilir ve gençlerle buluşur. Filmin başında şu cümleyi kuruyor Gunnar, “Şu an kendinizi güvende hissediyorsunuz değil mi? Evet biz de güvende hissederdik. Bir günde hayatlarımızın değişeceğini bilmezdik.”  Bir gecede bütün hayatlar değişebilir. Bütün her şeyinizi bir gecede kaybedebilirsiniz. Evinizi, ailenizi, ülkenizi… Flaschbacklerle döndüğümüz savaş ortamında Gunnar’ın, Norveç direnişçilerinin başındaki isim olduğunu öğreniyoruz.  Onu liderliğe hazırlayan ortam ve karakteri, başrol tarafından çok iyi yansıtılmış. Soğuk kanlı duruş, kararlılık ve planlı olmak bir ülkeyi özgürlüğüne yeniden kavuşturacaktır. Burada filmin belki de en önemli cümlesi geliyor: “Her şeyin başı sağlık değil her şeyin başı barış ve özgürlük.”  Bu cümlenin üzerinde öyle uzun uzun durdum ki. İnsan özgürlüğü için neleri göze alabilir? Sağlığını hatta canını bile tehlikeye atabilir. Özgürce alınan bir nefesin bedeli sanırım paha biçilemez.

 “İnsan savaş durumunda mevcut durumu kabul edip etmeyeceğine karar vermek zorundadır. Ya şartları kabul edeceksiniz ya da harekete geçip risk alacaksınız.”  

İşkenceler, sürgünler, ölümler…

Özgürlüğün bedeli toplumlar için hep ağır olmuş. İşkenceler, sürgünler, ölümler… Özellikle işkence sahnelerini izlerken nefesimin kesildiğini hissettim. Bir gün önce komşun olan insan, en yakın arkadaşın nasıl düşmanın olabiliyor? Nasıl değişiyor bir günde duygular? Bu cevapları kendime saklıyorum. Sizler de içinizde bir yerlerde bu sorulara cevap arayabilirsiniz. Bulmanız çok zor olmayacak.

Netflix yapımı No.24, uzun zamandır izlediğim en iyi filmlerden biriydi. Yaşlı Gunnar’ın geçmişi anlatırken çektiği ıstırapla, gençliğindeki direniş azmi arasında derin bir yolculuk yapıyorsunuz. Dönemin kasveti filme çok iyi yansıtılmış. Mekân, kostüm ve müzik seçimleri gayet başarılı.

Gerçek hikâyelerden uyarlamaları seviyorsanız mutlaka bu filme bir şans verin.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com