Milano şehrinin görkemli simgelerinden Galleria Vittorio Emanuele II, bir pasajdan çok daha fazlasını ifade ediyor. Tarihiyle, içinde barındırdığı dünyanın gözdesi markaların dükkanları ile cam tavanı ve muhteşem freskleriyle Galleria, İtalya'nın en önemli simgelerinden biri. İşte şaşırtıcı detaylarıyla Galleria Vittorio Emanuele II...
Milano’ya gelenlerin ilk uğrak noktalarından biri olan Galleria Vittorio Emanuele II, Milano Katedrali’ni ve ünlü opera binası Teatro alla Scala’yı birbirine bağlayan bir pasaj aslında. Ancak “yalnızca bir pasaj” denilerek de geçiştirilemeyecek kadar etkilemiş Milano’daki sosyal ve kültürel hayatı, öyle ki “Milano’nun oturma odası” olarak anılmaya başlanmış.
Bünyesinde bulundurduğu moda devleri, ihtişamı ve tarihiyle turistler için vazgeçilmez bir uğrak noktası olan Galleria, eğer şehre planlı bir gezi programıyla gelmediyseniz ya da listenizde yoksa bile, siz farkında olmadan da karşınıza çıkabilecek kadar merkezi bir noktada. Rastlantısal ya da planlı bir şekilde pek çok defa Galleria’da bulunmuş biri olarak söyleyebilirim ki eğer kesintisiz bir deneyim yaşamak istiyorsanız 09.30 sularında gelmeye başlayan tur gruplarına yakalanmamaya çalışmanız yerinde olur.
Pasajda Caffè Campari, Prada, Gucci ve onlar gibi neredeyse Galleria’nın inşasından beri orada olan birçok mağaza ve işletmeyi hâlâ orada görebilirsiniz. Bu işletmelere yenileri eklense de, bizim çok da alışık olmadığımız bir biçimde, tüm işletmeler tasarım dillerini Galleria ile uyum içerisinde tutmuşlar. Merkezi, freskolar ve mozaiklerle donatılmış olan Galleria’nın mimari bütünlüğünün de mümkün olduğunca korunmuş olduğunu söyleyebiliriz. Haç şeklinde olan pasajın hangi kapısından girerseniz girin merkezine doğru yaklaştıkça yerdeki mozaiklerde olan gözleriniz yukarıda bulunan freskolara doğru kayacak. Haçın ortasında kubbe biçiminde kalan cam kaplı tavanın binayla birleşen her bir noktasını kaplayan freskolar, siz hangi birine bakacağınızı şaşırmış dolaşırken hafiften başınızı döndürebilir. Bu etkileyici freskoların haçın yatayındaki iki ucunda yer alanları bilim, sanayi, sanat ve tarımı simgelerken; kubbenin altında kalanları Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika’yı simgeliyor.
Geçtiğimiz ağustos ayında grafiti ile verilen hasar gibi durumlarla karşılaşılsa da Galleria’nın en çok aşınan kısmının yapıldığı dönemin rakip şehri Torino’yu simgeleyen boğa tasviri olduğunu söyleyebiliriz. Neredeyse hiçbir turistin yapmadan ayrılmadığı, bazen bu uğurda bir saatlere varan sürelerce beklenilen “boğa ritüeli”den dolayı, boğa mozaiğinde bir oyuk oluşmuş durumda. Başlarda, aşağılamak için başlayan ama sonralarında ise şans getirdiğine inanılarak devam eden bu ritüeli yerine getirmek için boğa figürünün testisleri üzerine topuğunuzu yerleştirip üzerinde üç kez dönmeniz gerekiyor.
Zamanında pek çok sanat eserinde “düşkün kadın” temsili için metafor olarak yer alan Galleria’ya gelen insan akınları içerisinde yalnızca turistler yok: Birçok profesyonel moda çekimine ve profesyonellerini aratmayan hazırlıklarla yapılan instagrammer çekimlerine de oldukça sık rastlanıyor Galleria’da. Her ne kadar, kadınların mücadele ile elde ettiği kazanımlar sayesinde Galleria artık kadınlar için düşkünlükle ilişkilendirilmiyor olsa da, lüks moda ürünleri ve moda çekimleri ile her gün ideal kadını yeniden betimleyen tahakkümün mabedine dönüşmüş durumda.
Tabii ki bu durum Galleria yalnızca bundan ibaret demek değil, bu keşmekeş içerisinde Galleria’nın tarihi ve sanatın oradaki varlığı göz ardı edilebiliyor. Libreria Bocca belki de dar vitrini sebebiyle pek çok ziyaretçinin atladığı bir kitapçı. 1775’de açılan Bocca, işletmeci aile değiştikten sonra, çoğunlukla sanat kitapları satmaya başlayan, içerisinde birçok sanat eserinin de satıldığı ve sergilendiği bir kitapçı. Öyle ki kitapçının zeminini oluşturan her bir cam karoda farklı bir sanatçının eseri sergileniyor. Denilebilir ki; her ne kadar tarihi ve kültürel bağlamından bağımsız ele alınamayacak olsa da Galleria, ziyaretçisine çeşitli pencereler sunan bir pasaj; deneyimleri farklılaştıracak olan biraz da kişinin bulmak istediklerine bağlı.
Magenta Savaşı’ndan zaferle dönen Kral II. Vittorio Emanuele’nin adının verileceği, Duomo ve Scala meydanlarını birbirine bağlayacak bir bağlantı yolu yapılmak istenmesi üzerine bir yarışma tertip edilir. Yarışmayı, üzerinin camla kapatılmasının tasarlandığı haç şeklindeki pasaj tasarımıyla, kazanan mimar Giuseppe Mengoni’nin projesi 1860’larda hayata geçirilir. Zamanla bir gösteri ve tüketim merkezine dönüşen Galleria, Katedral’in seküler bir muadili olarak birleşme sonrasını simgeleyen bir sembol halini alır.