Ünlü İngiliz müzisyen David Bowie’nin kariyerinde Batı Berlin ve orada yaşayan Türk işçiler özel bir yere sahip. Sanatçı, 3 yılını geçirdiği bu şehrin çok kültürlü kozmopolit yapısından ilham almış.
Ünlü İngiliz müzisyen David Bowie’nin kariyerinde, Berlin Üçlemesi adını verdiği üç serilik albümü sevenleri tarafından iyi bilinse de, onun yaşamında Berlin ve orada yaşayan göçmenlerin ne kadar önemli yer tuttuğu fazla bilinmez. Üç yıl yaşadığı Batı Berlin, 2016’da aramızdan ayrılan ünlü sanatçının eserlerine ilham kaynağı olan şehirdir.
David Bowie, 1976’da Batı Berlin’de, Haupstrasse 155 numarada bulunan iki odalı, eski bir apartman dairesine taşınarak, 1979’a kadar ev arkadaşı Iggy Pop ile yaşadı. Köethner Caddesi’nde bulunan Hansa stüdyoları onun zamanının çoğunu geçirdiği yerdi. Pek çok ünlü parçasını da Berlin’de yaptı. Onun meşhur Berlin Üçlemesi de burada doğdu.
Bowie’nin Berlin Üçlemesi’nin son albümü olan, 1979 tarihli Lodger’de yer alan ‘Yassassin’ adlı parçasının esin kaynağı da, Kreuzberg’de bir duvara Türk göçmenler tarafından yazılmış ‘Yaşasın’ yazısıydı.
David Bowie, 1979’da BBC radyoda bu parçanın hikayesini şöyle anlatmıştı: “Şarkıyı Berlin’de yazmaya başladım ve New York’ta bitirdim. Şarkıyı oldukça hipnotik buluyorum ve galiba albümdeki en sevdiğim parçalardan biri. Yaşasın, Türkçe’de uzun ömür (long live) anlamına geliyor. Bunu bilmiyordum ve ne anlama geldiğinden emin olmak için Türk Büyükelçiliği’ni arayıp sordum. O yazıyı bir duvarda okumuştum. Duvarlarda pek çok şey okumuştum.”
Bowie’nin Batı Berlin günlerine dair ilginç bazı bilgiler, Gökhan Duman’ın ‘Ötekilerin Başkenti’ adlı kitabında yer aldı. Buna göre Bowie, ‘Yassassin’ ile göçmenlerin yaşamlarına biraz daha yaklaşmayı denedi. Albümde yaşasın kelimesinin Türkçe anlamına yer verildi. 1977’de çıkardığı Heroes albümünde yer alan ‘Neuköln’ adlı parçası da göçmen, Türk halk müziği esintileri taşıyordu. Bowie’ye ilham veren Berlin’in Neuköln semti aynı Kreuzberg gibi, Türk işçilerin toplandığı gettolardan biri.
Bowie yalnızca müzisyen değil aynı zamanda ressamdı. Berlin ve Kreuzberg’de yaşayan göçmen işçiler onun sadece albümlerine değil, resimlerine de ilham kaynağı olmuştu. 1978’de Berlin’de yaptığı ve ‘Türk ve Baba ve Oğlu’ adını verdiği resmi de bunun yansımalarından biriydi.
Ünlü müzisyen 1979’da Berlin’den ayrılarak New York’a taşınır ama Berlin’e ilgisi devam eder. Bowie, 6 Haziran 1987’de Berlin Platz der Republik’te bir konser verir. Sahnesi hemen Berlin Duvarı’nın yanına kurulmuş ve hoparlörlerden bir kaçı Doğu Berlin’e çevrilmiştir. Duvarın Batı’sına 140 bin, Doğu tarafına ise 15 bin Berlinli toplanarak Bowie’yi dinler. Konserin en çok istek alan parçası, Berlin Üçlemesi’nin ikinci albümüne adını veren Heroes (kahramanlar) olur. Şarkı, Berlin duvarını aşmaya çalışırken yaşamını yitiren insanları anmaktadır. Şarkının sözleri şöyledir:
Bizi bir arada tutamaz belki ama
Zamanı çalabiliriz, bir günlüğüne de olsa
Kahraman olabiliriz sonsuza dek
Ne dersin?
Keşke yüzmeyi bilseydin
Yunuslar gibi, yunuslar gibi yüzebilseydin
Hiç ama hiçbirşey bizi bir arada tutamayacaksa da
Onları yenebiliriz, sonsuza dek
Kahraman olabiliriz, bir günlüğüne de olsa
Ben, hatırlıyorum ben
Duvara yaslanmışız
Ve silahlar patlıyor başlarımızın üstünde
Öpüşüyoruz, hiçbir şey düşemezmiş gibi
Utanç öteki tarafta
Yenebiliriz onları, sonsuza dek
Sonra kahraman olabiliriz, bir günlüğüne de olsa
Ne kadar doğrudur bilinmez ama bu konserin, duvarın yıkılışını hızlandırdığı da daha sonraları konuşulmuştur. Nitekim bu konserden 3 yıl sonra Berlin Duvarı yıkılır.
Bowie’nin daha sonra Türkiye ve Hollanda’da da single olarak yayınladığı Yaşasın parçasının sözlerini de hatırlayalım.
Yaşasın! Ben karamsar bir adam değilim
Yaşasın! Sessizliğin içinde yürüyorum
Yaşasın! Sadece çalışan bir adamım, insan sarrafı da değilim
Yaşasın! Ama ben bu hayatı hiç böyle tahmin etmezdim.
Biz kırsaldan geldik.
Bu şehirde yaşamak için
Gururla ve arzuyla yürüdük.
Seslerin yankılandığı bu dünyada
Sen savaşmak istiyorsun
Ama ben bırakmak da sürünmek de istemiyorum
Yaşasın! Yaşasın! Yaşasın!
Berlin’in göçmen işçileriyle meşhur semti Kreuzberg, 1700’lerin ikinci yarısında, Spree nehrinin kıyısında kuruldu. Semtin burada kuruluş amacı, nehir üzerinde ticari taşımacılığın kolayca yapılabilmesiydi. Kreuzberg kuruluşundan bu yana hep işçi semti oldu, yerli ve göçmen işçilerin ekmek kapısı işlevi gördü. Bölgede fabrika ve iş merkezlerinin açılmasıyla on binlerce işçi Almanya’nın çeşitli bölgelerinden ve Avrupa’dan gelerek buraya yerleşti.
İkinci Dünya Savaşındaki yıkımdan nasibini alan Kreuzberg, en ilginç dönemlerini savaştan sonra yaşadı. 1961’de Almanya’nın ve Berlin’in ikiye bölünmesi ve Berlin Duvarı’nın inşa edilmesiyle Kreuzberg’in kaderi de değişti. Duvarın yanında kalan semt, Türkiye’den gelen göçmen işçilerin ana mekânı oldu. Krezuberg’in popülaritesi duvarın yıkılmasından sonra da devam etti. Bugün girişinde Türkçe Kreuzberg Merkezi yazılı semt, aynı zamanda Berlin’in en renkli etnik marketi konumunda.