Once Upon a Katamari: Tuhaflığın krallığı geri dönüyor

On dört yıl aradan sonra çıkan Once Upon a Katamari (Bir Zamanlar Katamari’de), hem eleştirmenlerin hem oyuncuların kalbini kazandı. Renk, mizah ve absürtlük dolu dünya yeniden büyülüyor.

  • ü
  • 28 Ekim 2025
  • ü
  • Teknoloji

Video oyun tarihinde “tuhaflığın neşeyle birleştiği” az sayıda seri vardır; Katamari Damacy bunların en bilinenidir. 24 Ekim’de çıkan Once Upon a Katamari (Bir Zamanlar Katamari’de), bu kült seriye on dört yıl sonra yeni bir soluk getiriyor.

GamesRadar’ın incelemesine göre, oyun “absürtlüğün zarafetle dengelendiği, görsel olarak sarhoş edici bir deneyim” olarak değerlendirildi.

Bandai Namco tarafından geliştirilen yapım, orijinal serinin yaratıcı formülünü koruyarak modern donanım gücüyle yenilenmiş bir dünya sunuyor. Oyuncular yine küçük bir prensi yöneterek, gündelik eşyaları dev bir topa dönüştürüp evreni kurtarmaya çalışıyor. Bu kez topladığınız nesneler arasında gezegen parçaları, eski video kasetler, plastik flamingolar ve hatta sosyal medya “beğenileri” bile yer alıyor.

PCGamer’ın aktardığına göre; eleştirmenler, oyunun “kaos içinde huzur” duygusunu yeniden yakaladığı görüşünde birleşiyor. Görsel tonlamadaki pastel zenginlik ve müziklerin deneysel enerjisi, Katamari estetiğini çağdaş bir sanat projesine dönüştürüyor. Metaforik yönüyle “tüketim kültürüne pastel bir eleştiri” olarak da okunuyor.

Once Upon a Katamari, PlayStation 5, Xbox Series X ve PC için yayımlandı. Oyun, çıkışından sadece üç gün sonra “En Yenilikçi Tasarım” kategorisinde aday gösterildi.

Katamari Damacy Nedir?

2004 yılında Namco tarafından geliştirilen Katamari Damacy, Japon oyun tasarımında “absürt mizahın estetikle birleştiği” dönemin sembolüdür. Oyuncular, “Katamari” adlı yapışkan bir topu yönlendirerek nesneleri toplayıp büyütür; bu eylem giderek evreni yeniden yaratmaya dönüşür. Basit oynanışı, özgün müzikleri ve Japon pop kültüründen beslenen ironik diliyle “anti-şiddet oyunları”nın en sevilen örneklerinden biri kabul edilir.

Kültleşmiş Japon Oyunları

Japon video oyunları, yalnızca bir eğlence biçimi değil, 20. yüzyıl sonu ile 21. yüzyıl başı arasında küresel kültürün en etkili anlatı biçimlerinden biri hâline geldi. Batı merkezli anlatılardan farklı olarak Japon tasarımcılar, oyunlarda duygusal inceliği, gündelik tuhaflıkları ve metafizik temaları öne çıkardılar. Bu yaklaşım, “oyun da bir sanat formudur” iddiasını ilk kez somutlaştırdı. İşte o çizgiyi belirleyen birkaç kült eser:

Katamari Damacy (2004)

Namco’nun yarattığı bu absürt şaheser, gündelik nesneleri toplayarak evreni yeniden kurma fikriyle oyun tarihinde eşi görülmemiş bir estetik yarattı. Minimalizm, mizah ve varoluşsal sorgu tek bir “yuvarlanma” hareketinde buluşur.

Shadow of the Colossus (2005)

Fumito Ueda’nın yönettiği oyun, sessiz bir destandır. Devasa yaratıkların omuzlarında gezinen oyuncu, her zaferin bir kayıptan ibaret olduğunu öğrenir. Minimal diyalog, şiirsel görsellik ve melankoli — Japon oyun felsefesinin özü burada yatar.

Okami (2006)

Clover Studio’nun fırça darbeleriyle yaratılmış bu başyapıtı, Japon mitolojisini resimsel bir deneyime dönüştürür. Oyuncu, tanrıça Amaterasu’yu canlandırır; kötülüğü “çizerek” yeniler. Oyun, hem biçim hem ruh açısından bir dua gibidir.

Persona 5 (2016)

Modern Tokyo’nun arka sokaklarında geçen bu sıra dışı rol yapma oyunu, kimlik, ahlak ve sistem eleştirisini gençlik enerjisiyle harmanlar. Maskeler, bastırılmış arzular ve toplumun ikiyüzlülüğü — hepsi “metaverse” öncesi bir psikanalitik sahne olarak sunulur.

Nier: Automata (2017)

Yoko Taro’nun varoluşçu distopyası, insanın yerini sorgulayan androidlerin hikâyesiyle felsefi bir çığır açtı. Dövüş, müzik ve anlatı burada aynı anda hem mekanik hem duygusal bir deneyimdir.

Death Stranding (2019)

Hideo Kojima’nın “yürüyerek bağ kurma” oyunu, pandemiden önce insanlığın kopuşuna dair sezgisel bir alegori gibidir. Oyun, yalnızlık ile toplumsal dayanışma arasındaki ince bağı görünür kılar.

Bu oyunlar, Japonya’nın kültürel mirasını dijital çağın en özgün ifade biçimlerinden birine dönüştürdü. Her biri, doğu düşüncesinin dinginliğini batı teknolojisinin dinamizmiyle buluşturarak “oyun”u edebiyat, sinema ve felsefenin kesişim noktasına taşıdı.

Japon oyunları, bugünün yapay zekâ ve simülasyon çağında bile “insanın hatasına” yer açtıkları için sevilmeye devam ediyor.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER