Ulusların ayrıldığı yerde melodiler birleşti; Yugoslav rock, hem isyanın hem kardeşliğin sesiydi.
Yugoslav rock (İng. Yugoslav Rock; Alm. Jugoslawischer Rock; Fra. Rock Yougoslave), 1960’ların sonlarından 1990’ların başına dek eski Yugoslavya coğrafyasında gelişen, Batı rock geleneğini yerel ezgiler, diller ve politik göndermelerle harmanlayan müzik akımıdır.
Bu akım, yalnızca müzik değil, bir kimlik arayışıdır: Yugoslavya’nın çok uluslu yapısı içinde ortak bir dil yaratma girişimi.
Yugoslav rock’ın temelleri, 1960’larda Beatles ve Rolling Stones etkisiyle kurulan ilk yerel gruplara dayanır. Ancak asıl yükseliş, 1970’lerde Saraybosna, Belgrad, Ljubljana ve Zagreb merkezli rock sahnelerinin güçlenmesiyle başlar.
Bijelo Dugme, YU Grupa, Time, Indexi gibi gruplar, Batı sound’unu Balkan melodileriyle birleştirerek yeni bir sentez yarattı.
Bijelo Dugme’nin kurucusu Goran Bregović, “Yugoslav rock”ı Balkan folkloruyla evrenselleştiren isim oldu.
1970’lerin sonu ve 1980’ler, akımın “altın çağı” sayılır: Punk, new wave ve synthpop akımlarının etkisiyle Ekatarina Velika, Idoli, Azra, Električni Orgazam ve Riblja Čorba gibi gruplar sahneye çıktı.
Yugoslavya’da rock müzik, bir “kültürel ortak zemin”di. Hırvat, Boşnak, Sırp, Sloven müzisyenler aynı festivallerde buluşur; şarkı sözlerinde hem aşk hem siyaset konuşurdu.
1990’larda Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte sahne de parçalandı, ama o dönem üretilen müzik hâlâ bir “kaybedilmiş ülkenin” yankısı olarak dinleniyor.
Bir zamanlar Yugoslavya adında bir ülke vardı — haritada kaybolmuş ama bellekte hâlâ yankılanan bir ülke. Balkan Yarımadası’nda, farklı halkların, dillerin ve inançların bir arada yaşamayı öğrendiği, insanlık tarihinde eşi az görülür bir deneyimdi bu.
Josip Broz Tito’nun kurduğu federal yapı, yüzyıllarca birbirine düşman halkları aynı çatı altında toplayabilmişti. Ancak bu birlik, yalnızca politik bir formül değil, aynı zamanda kültürel bir paylaşımdı.
Ve o paylaşımın en gür sesi, müzikten — özellikle de rock’tan— yükseldi.
1970’lerden itibaren Yugoslavya, diğer sosyalist ülkelerden farklı olarak Batı müziğine karşı görece hoşgörülü bir tutum benimsedi. Bu özgürlük alanı, kısa sürede genç kuşakların enerjisini sahnelere taşıdı. Londra’dan gelen gitar tınıları, Saraybosna’da, Belgrad’da, Zagreb’de Balkan melodileriyle birleşti. Ortaya “Yugo Rock” denilen, ama aslında çok daha fazlasını ifade eden bir ses çıktı:
Bir aradalığın, özgürlüğün, modernliğin sesi.
Bijelo Dugme, YU Grupa, Time, Smak, Indexi gibi gruplar, bu yeni müzikal kimliğin öncüleri oldular. Kimi blues’un hüznünü yerel ezgilere kattı, kimi halk müziğini elektrikle buluşturdu.
Goran Bregović’in liderliğindeki Bijelo Dugme, rock’ı folklorla harmanlayarak adeta “ortak Yugoslav kimliği”nin melodisini yarattı. Onların konserlerinde Boşnak da vardı, Hırvat da, Sırp da. Herkes aynı ritimde dans ediyor, aynı şarkıyı söylüyordu.
1980’lerde sahne genişledi. Punk, new wave, synth-pop dalgaları Yugoslavya’ya ulaştı. Ekatarina Velika, Idoli, Azra, Električni Orgazam gibi gruplar, Batı etkilerini Balkan şiirselliğiyle birleştirdi. Şarkı sözleri politik sistemle açık bir hesaplaşma değil, ama sıkışmış bir kuşağın ironik çığlığıydı. Rock burada yalnızca bir tür değil, bir ifade biçimiydi — sansürsüz, coşkulu, özgür.
Ancak her melodi gibi bu da bir gün sustu. 1991’de savaş başladığında, aynı sahneyi paylaşan müzisyenler birbirinden koptu. Stüdyolar kapandı, dostluklar sınır çizgilerine takıldı. Yugo Rock’ın sesi, tıpkı Yugoslavya’nın kendisi gibi, birden kesildi. Ama o şarkılar, bir ülkenin hatırasına dönüştü; her dinleyişte bir zamanlar “birlikte yaşamak mümkünmüş” dedirten o sıcak, hüzünlü yankıya.
Bugün Bosna’da, Hırvatistan’da, Sırbistan’da hâlâ o şarkılar söyleniyor. Dubioza Kolektiv ya da Hladno Pivo gibi yeni kuşaklar, Yugo Rock’ın isyanını farklı biçimlerde sürdürüyor. Ama hiçbiri o dönemin duygusal birliğini tam olarak yeniden kuramıyor — çünkü Yugo Rock yalnız bir müzik değil, bir ülkenin kalp atışıydı.
Yugoslavya’da 1970’lerden itibaren yükselen rock dalgası, kısa sürede hem bölgesel hem kültürel bir birliğin simgesi hâline geldi. Ülkenin dört bir yanında yeni gruplar kuruldu; bazıları kısa ömürlü oldu, bazılarıysa Yugoslavya’nın dağılmasından sonra bile varlığını sürdürdü. Kimileri küçük kitlelerle sınırlı kaldı, kimileri ise milyonlara ulaştı. Ancak hepsi, Yugoslav rock tarihinin kolektif belleğine katkıda bulundu. Aşağıdaki örnekler, o dönemin en belirleyici ve kalıcı etkiler bırakmış gruplarına odaklanmaktadır.
Bosna-Hersek kökenli Divlje Jagode, Yugo Rock sahnesinin en parlak isimlerinden biridir. Adı “Yaban Çilekleri” anlamına gelen grup, 1977’de Zagreb’de kuruldu. Hard rock ve heavy metal tınılarını Balkan melodileriyle birleştirerek kendine özgü bir ses yarattı. “Jedina Moja” (Bir Tanem), “Motori” (Motorlar) ve “Krivo Je More” (Suçlu Deniz) gibi parçalar, dönemin gençliği için birer marş niteliği taşıyordu. 1986’da Londra merkezli Logo Records ile beş yıllık bir anlaşma imzalayarak uluslararası arenaya da açıldılar. Ancak 1990’da, savaş öncesinde, grup içi anlaşmazlıklar nedeniyle dağıldılar. Üyelerden bazıları güvenli bölgelere göç etti, bazıları ise Zagreb’de yardım konserleri düzenleyerek varlığını sürdürdü. Savaş sonrasında yeniden bir araya gelen Divlje Jagode, 1995’te sahnelere dönerek Yugoslav rock mirasının yaşayan sembollerinden biri hâline geldi.
Saraybosna çıkışlı Plavi Orkestar, 1980’lerin en sevilen Yugo Rock gruplarındandı. 1981’de kurulan grup, melodik rock’ı pop ögeleriyle harmanlayarak geniş kitlelere ulaştı. “Ljubi se istok i zapad” (Doğu ve Batı Öpüşüyor) şarkısı, hem melodisiyle hem de California Dreamin’ esintileriyle o dönem birleştirici bir sembole dönüştü. “Suada”, “Kaja” ve “Lovac i Košuta” (Avcı ve Keçi) gibi parçalar da grubun popülerliğini pekiştirdi. 1990’ların başında, Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte grup dağılma sürecine girdi; üyeleri Slovenya ve Hırvatistan’a göç ederek müzikal üretimlerine bireysel olarak devam etti. 1998’de yeniden bir araya gelen grup, ertesi yıl çıkardığı Beskonačno (Sonsuzluk) albümüyle sahnelere döndü ve 2000’li yıllarda da konser vermeyi sürdürdü.
1980’de Belgrad’da kurulan Idoli, Yugoslavya’nın en özgün punk ve new wave gruplarından biriydi. Estetik anlayışları, dönemin politik atmosferinden beslenen ironik bir duyarlılık taşıyordu. “Devojko Mala” (Küçük Kız), “Maljčiki” (Delikanlılar) ve “Niko Kao Ja” (Kimse Benim Gibi Değil) gibi şarkılar, hem gençlik enerjisini hem de kültürel başkaldırıyı simgeliyordu. Ancak grubun ömrü kısa oldu; 1981’de büyük çıkış yapan Idoli, 1984’te Ljubljana’daki bir konserin ardından üyeler arası anlaşmazlıklar nedeniyle dağıldı. Buna karşın Vlada Divljan ve Zdenko Kolar, sonraki yıllarda çeşitli konserlerde Idoli şarkılarını seslendirmeyi sürdürdüler. Idoli, kısa süren kariyerine rağmen Yugoslav punk sahnesinin simgesi olarak anılmaktadır.
1985’te Saraybosna’da kurulan Crvena Jabuka, romantik temalı şarkıları ve melankolik tınısıyla Yugoslavya’nın en sevilen gruplarından biri oldu. Kuruluşundan bir yıl sonra çıktıkları turne sırasında yaşanan trajik trafik kazasında üyeler Ričl ve Buha’nın hayatını kaybetmesi, grubun tarihinde derin bir iz bıraktı. Buna rağmen grup, sahnelere dönerek müzik üretmeye devam etti. 1992’ye kadar Yugoslavya genelinde büyük bir popülerlik kazandılar. Savaş döneminde grup kısa süreli bir dağılma yaşadı; ancak üyelerden Zlatko Arslanagić ve Zlatan Fazlić, Sarajevo će biti (Saraybosna Dayanacak) adlı parçayla moral ve direniş mesajı verdiler. 2000’de yayımladıkları Sve što sanjam (Tüm Hayallerim) albümüyle yeniden doğan grup, 2022’de Neka nova jutra (Kimi Yeni Sabahlar) albümüyle Yugo Rock geleneğini günümüze taşıdı.
1978’de Zagreb’de kurulan Aerodrom, Hırvat rock sahnesinin yükselen yıldızlarından biri olarak anıldı. Grubun kurucusu Jurica Pađen, daha önce Grupa 220 ve Parni Valjak gibi önemli gruplarda yer almış deneyimli bir müzisyendi. Aerodrom, “Fratello” (Kardeşlik) ve “A Šta Da Radim” (Peki Ne Yapmalıyım?) gibi parçalarla tanındı. 1982’de İsveç’te kaydettikleri Obične ljubavne pjesme (Sıradan Aşk Şarkıları) albümünde, uzun süreli ABBA üyesi Ulf Andersson’ın saksofonuyla yer alması dikkat çekti. Ancak 1980’lerin ortasında yaşanan yaratıcı anlaşmazlıklar nedeniyle grup 1987’de dağıldı. Pađen daha sonra Azra grubuna katılarak müzik kariyerini sürdürdü. Aerodrom, kısa sürede sönmüş olsa da, Zagreb merkezli rock geleneğinin en parlak örneklerinden biri olarak hatırlanır.
Bu gruplar, Yugoslav rock tarihinin omurgasını oluşturdu. Her biri kendi döneminin ruhunu, dilini ve duygusunu taşıdı; kimisi blues’a, kimisi metale, kimisi pop’a yöneldi. Ancak hepsinin ortak paydası, Yugoslavya’nın çokkültürlü yapısını müzikle bir arada tutma çabasıydı. Bugün hâlâ o şarkılar dinlenirken, bir ülkenin artık var olmayan sınırları içinde yankılanan o kardeşlik duygusu hissedilir.
► Yugoslav rock neden benzersiz bir akım olarak kabul edilir?
Çünkü o, politik birliğin değil, kültürel kardeşliğin ürünüydü. Farklı dillerde söylenen şarkılar, aynı coğrafyanın duygusunu paylaşıyordu.
Rock, Tito döneminde gençliğin modernleşme sembolü hâline geldi; hem özgürlük hem isyanın simgesiydi.
► Bijelo Dugme neden bu akımın kalbi sayılır?
Çünkü grup, rock’ı Balkan halk ezgileriyle kaynaştırarak bir “ortak Yugoslav sesi” yarattı.
“Kad bi bio bijelo dugme” ve “Djurdjevdan” (Ederlezi) gibi şarkılar, hem popüler hem derin birer kimlik manifestosu oldu.
► Yugoslav rock politik miydi?
Kesinlikle. Doğrudan siyasal sloganlar taşımamakla birlikte, özgürlük, savaş karşıtlığı, kimlik arayışı gibi temalar sıkça işlendi.
Ekatarina Velika’nın “Par godina za nas” şarkısı, bir kuşağın varoluşsal yorgunluğunu dile getirir.
► Bu müzik türü Yugoslavya’nın dağılmasından sonra ne oldu?
Savaşın ardından rock sahnesi ulusal sınırlara bölündü, ancak müzisyenler arasındaki dayanışma sürdü.
Bosna’da Dubioza Kolektiv, Sırbistan’da Partibrejkers, Hırvatistan’da Hladno Pivo gibi gruplar, Yugo rock’ın ruhunu çağdaş biçimlerde yaşatmaya devam etti.
► Yugo rock bugünün dinleyicisine ne söylüyor?
Bir zamanlar “birlik” diye bir şeyin yalnızca politik değil, müzikal olarak da mümkün olduğunu.
Her gitar tınısı, artık var olmayan bir ülkenin hatırasını taşır.
Yugoslav rock, hem nostalji hem uyarıdır: Müzik, dağılmış topraklarda bile bir arada kalmanın son biçimidir.
Sinema: Emir Kusturica’nın Black Cat, White Cat ve Underground filmleri, Yugoslav rock estetiğini görsel dile taşır.
Müzik: Goran Bregović, Rambo Amadeus ve Darko Rundek, bu geleneği dünya sahnesine taşımıştır.
Yeni nesil sanatçılar, Yugo rock’ı “retro direniş” biçimi olarak yeniden üretmektedir.
Yugoslav rock, müzikten çok bir hafıza biçimidir.
Bir kuşağın umutlarını, öfkesini, özgürlük arayışını ritme dönüştürmüştür.
Bugün hâlâ dinlendiğinde, yalnız notalar değil, bir arada yaşama ihtimali de duyulur.