Zenginler daha da zengin olursa, sonunda yoksullar da bundan fayda görür mü? Trickle down economics, yani “aşağı sızma ekonomisi” teorisi, bu soruya evet yanıtını verir. Ancak eleştirmenler bu sistemin, pastayı büyütmek yerine yalnızca üst sınıfın tabağını doldurduğunu söylüyor.
Trickle down economics ya da Türkçesiyle “aşağı sızma ekonomisi”, ekonomide üst gelir grubuna yapılan vergi indirimlerinin, yatırımların ve teşviklerin zamanla alt gelir gruplarına da fayda sağlayacağını savunan bir ekonomik yaklaşımdır.
Bu teoriye göre:
Zenginler daha çok kazanırsa daha çok yatırım yapar,
Yeni yatırımlar istihdam yaratır,
Üretim artar,
Böylece refah topluma yayılır.
En bilinen savunucuları: Ronald Reagan ve Margaret Thatcher gibi neoliberal liderlerdir. Bu nedenle “Reaganomics” ya da “supply-side economics” (arz yönlü ekonomi) terimleriyle de ilişkilendirilir.
1. Sermaye sahiplerine vergi indirimi yapılmalı.
2. Piyasa üzerindeki devlet düzenlemeleri azaltılmalı.
3. Zenginlik, yukarıdan aşağıya süzülerek tüm topluma yayılır.
4. Girişimcilik ve yatırımı teşvik etmek, refahın motorudur.
Gelir uçurumu büyür:
Üst sınıf daha da zenginleşirken, yoksul kesime reel bir katkı ulaşmaz.
OECD ve IMF gibi kurumlar da bu görüşü destekleyen veriler sunmuştur.
Tüketim değil birikim artar:
Zenginler daha çok harcamaz, birikim yapar; bu da talebi değil sermaye birikimini artırır.
“Sızma” gecikmeli ve dolaylıdır:
Eşitsizlikten beslenen sosyal sorunlar acil çözüm beklerken, bu teori uzun vadeli sonuçlara dayanır.
Kamu hizmetleri ihmal edilir:
Vergi indirimleri, sosyal harcamaları kısıtlar; sağlık, eğitim ve altyapı yatırımları azalabilir.
🔎 Joseph Stiglitz ve Paul Krugman gibi Nobel ödüllü ekonomistler bu yaklaşımı “ekonomik bir efsane” olarak nitelendirir.
Reagan Dönemi (ABD):
1980’lerde zenginlere yönelik büyük vergi indirimleri yapıldı. Ancak gelir eşitsizliği arttı.
Thatcher Dönemi (İngiltere):
Kamu varlıkları özelleştirildi, büyük şirketler teşvik edildi. Fakat işçi sınıfı zorlandı.
Trump Dönemi (ABD):
2017 vergi reformuyla şirket vergileri düşürüldü. Etkileri hâlâ tartışmalı.
İki Nobel Ekonomi Ödüllü düşünür olan Joseph Stiglitz ve Paul Krugman, trickle down economics yaklaşımına karşı en güçlü eleştirileri getiren isimlerdir.
Joseph Stiglitz:
The Price of Inequality (Eşitsizliğin Bedeli) adlı kitabında, yukarıdan aşağıya refahın sızmadığını, tam tersine zenginlerin daha fazla kaynak biriktirdiğini savunur.
Ona göre:
“Trickle down, istatistiksel bir aldatmacadır. Ekonomik büyümeden alt sınıfların fayda görmesi, sistematik olarak engellenmektedir.”
Stiglitz’e göre, eşitsizliğin artması yalnızca ekonomik değil, demokratik yozlaşmaya da yol açar.
Paul Krugman:
Krugman’a göre trickle down economics, ideolojik bir araçtır:
“Zenginleri daha da zenginleştirmek için geliştirilen bu teori, ekonominin değil, siyasetin ürünüdür.”
Krugman, özellikle Reagan ve Bush dönemlerinde yapılan vergi indirimlerinin istihdam yaratmadığını, aksine kamu hizmetlerinde büyük açıklar yarattığını vurgular.
Ona göre çözüm: refah devleti ilkelerine dönüş ve tabana yatırımdır.
Reaganomics, ABD Başkanı Ronald Reagan döneminde (1981–1989) uygulanan arz yönlü ekonomik politikaların genel adıdır ve trickle down economics ile doğrudan ilişkilidir.
Temel ilkeleri:
1. Gelir ve kurumlar vergilerinin azaltılması
2. Kamu harcamalarının kısılması (özellikle sosyal yardım programlarında)
3. Deregülasyon (piyasalardaki devlet denetiminin kaldırılması)
4. Para arzının sınırlandırılması (enflasyon kontrolü için)
Bu model, Milton Friedman ve Chicago Okulu etkisiyle şekillenen neoliberal ekonomi politikalarıyla örtüşür.
Neoliberalizm, serbest piyasanın “görünmez eli”ne güvenerek devletin ekonomideki rolünü minimuma indirmeyi savunur.
Ancak pratikte, özel sermayeye avantaj sağlayan, ücretli emekçileri ve kamu hizmetlerini ikinci plana atan bir sistem doğmuştur.
Trickle down economics, en sert eleştirileri gelir dağılımı adaletsizliği üzerinden alır. Çünkü:
Vergi indirimleri, yüksek gelir grubunun daha da zenginleşmesine yol açar, düşük gelir gruplarına yansıması sınırlı kalır.
OECD ve IMF raporları, son 30 yılda uygulanan bu politikaların ücret eşitsizliğini artırdığını göstermiştir.
2020’li yıllarda pandemi sonrası toparlanma sürecinde, trickle down politikaları yerine doğrudan gelir transferi ve evrensel temel gelir gibi öneriler öne çıkmıştır.
Örneğin:
ABD’de 1980’lerden günümüze en zengin %1’in gelir payı artarken, orta sınıfın reel gelir artışı durma noktasına gelmiştir.
Bu eşitsizlik, yalnızca ekonomik değil; siyasi temsilde bozulmalara ve kutuplaşmalara da neden olmuştur.
🔎 Eleştirmenler, trickle down’ın “ekonomik büyümeyi eşit paylaşmayan elit yanlısı bir mit” olduğunu savunur.
Kitap Dünyasında
The Price of Inequality – Joseph Stiglitz: Gelir eşitsizliğinin ekonomik temelleri
Capital in the Twenty-First Century – Thomas Piketty: Servet birikimi ve sistemsel adaletsizlik
Winner-Take-All Politics – Jacob Hacker & Paul Pierson
Belgesel ve Sinema
Inequality for All – Robert Reich (2013): Trickle down’a karşı eleştirel analiz
The Big Short (2015): Finansal elitlerin krizi nasıl yönettiğini anlatır
Capitalism: A Love Story – Michael Moore: Kapitalist sistemin eleştirisi
Oyunlarda (Dolaylı Yansımalar)
Cities: Skylines: Vergi politikalarının şehir üzerindeki etkileri
Tropico Serisi: Zengin elitleri memnun etmeye çalışan diktatörlük parodisi
SimCity: Sosyoekonomik yapılar ve vergi dağılımı
Trickle down economics, kulağa hoş gelen bir fikir olsa da pratikte gelir eşitsizliğini azaltmak yerine derinleştirdiği yönünde pek çok eleştiriyle karşı karşıyadır.
Toplumsal refahın yalnızca yukarıdan aşağıya süzülerek değil, yatay dayanışmalar ve adil dağıtım politikalarıyla mümkün olabileceği fikri, günümüzde giderek daha fazla kabul görmektedir.
Bu madde ilginizi çektiyse aşağıdaki maddelere de göz atabilirsiniz: