İslâmî gelenekte, düşmanlardan yüz çevirme ve onlara karşı tavır alma.
Teberrâ (Arapça: تبرأ; İngilizce: disavowal, renunciation; Almanca: Lossagung, Abkehr; Fransızca: désaveu, renonciation), sözlükte “berî olmak, ilişiğini kesmek, uzak durmak” anlamlarına gelir. İslâmî bağlamda ise, Allah’ın ve Peygamber’in düşmanlarına karşı mesafe koymayı, onlardan yüz çevirmeyi ifade eder. Tasavvufî ve mezhebî literatürde, özellikle Ehl-i Beyt’in düşmanlarına karşı alınan reddediş tavrı olarak önem kazanmıştır.
Klasik İslâm düşüncesinde tevellâ ile teberrâ, birbirini tamamlayan iki kavram olarak zikredilir: tevellâ, Allah’ın dostlarını sevmek ve onlara yönelmek; teberrâ ise Allah’ın düşmanlarından uzak durmak. Bu ikili yapı, Şiî gelenekte iman esaslarından biri sayılır.
Sünnî kaynaklarda da, müminin zalimlerden ve inkârcılardan uzak durması, onlara karşı tavır alması gerektiği vurgulanmıştır. Teberrâ, bu anlamda sadece bireysel bir tutum değil, toplumsal aidiyetin sınırlarını belirleyen bir tavırdır.
Kur’an-ı Kerîm’de teberrâ, iyiden yana olup kötüden uzaklaşmayı emreden temel ilkelerden biri olarak görülür. Âl-i İmrân Sûresi’nde yer alan şu ayet dikkat çekicidir:
“Olursa, de ki: Haydi, gelin de oğullarınızı ve oğullarımızı, kadınlarınızı ve kadınlarımızı, kendinizi ve kendimizi çağıralım, sonra da dua edelim ve Allah’ın lanetini yalancıların üstüne okuyalım.” (Âl-i İmrân, 3/61)
Bu ayet, Hz. İsa’nın tanrılığını savunan Necranlı Hristiyanlarla yapılan tartışma bağlamında inmiştir. Rivayete göre Hz. Muhammed (s.a.v.), torunları Hasan ve Hüseyin, kızı Hz. Fâtıma ve Hz. Ali’yi de yanına alarak mübahale (karşılıklı lanetleşme) için hazır bulunmuştur. Ayette geçen “oğullarımız” Hasan ve Hüseyin’i, “kadınlarımız” Hz. Fâtıma’yı, “kendilerimiz” ise Hz. Ali’yi işaret etmektedir. Böylelikle Hz. Ali, Peygamber’in öz nefsi gibi zikredilmiştir.
Tevellâ ve teberrâ, Kur’an ve hadislerde iyiliği benimseyip kötülükten uzaklaşmanın ifadesi olarak birlikte anılır. “Pençe-i Âl-i Abâ” (Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin) İslâmî gelenekte iyinin sembolü kabul edilir. Örneğin adam öldürmek kötülük olarak görülür ve ondan teberrâ etmek, yani uzak durmak farz sayılır.
Alevî-Bektaşî geleneğinde bu ilke, inanç ritüellerinde somut biçimde yaşatılır. Yola ikrar verilecek kişinin kabul töreninde, rehber ve musahip ile birlikte üç el, başparmakları birleşmiş hâlde mürşidin sol eli altında toplanır. Mürşid, bu birleşen elleri kavrar; mürid olacak can ise diğer eliyle mürşidin eteğine yapışır. Böylece tevellâ ve teberrâ üzerine ikrar verilir ve manevî sözleşme tamamlanmış olur. Bu ikrarla, El-Ahzâb Sûresi 33/33 ayetinin hükmü uyarınca, kişi tevellâ ve teberrâsında daim oldukça büyük ve küçük günahlardan arınacağına inanılır (Ahmet Rıfkı, 2013: 241).
Hadislerde de teberrânın önemi vurgulanmıştır. İmam Musa el-Kâzım şöyle buyurur:
“Mümin kardeşlerin birbirlerini ziyaret etmelerinden şeytan için daha öldürücü bir şey yoktur. İki mümin bir araya gelip Allah’ı yâd eder, bizim faziletlerimizden söz ederlerse şeytanın yüzünde et kalmayarak hepsi dökülür. Onun ruhu bu acıyla feryat eder. Gökteki melekler ve cennetin hazinedarları onun bu feryadını hisseder, lanet ederler. Ve hiçbir yakın melek şeytana lanet etmeden kalmaz.” (Kuleynî, 2007: 188; Bihârü’l-Envâr, 63/25)
Bu örnekler, teberrânın yalnızca tarihsel veya mezhebî bir tavır değil, inanç ve maneviyat dünyasında sürekli canlı tutulan bir ahlaki duruş olduğunu göstermektedir.
► Teberrâ ile tevellâ arasındaki bağ nedir?
Tevellâ olumlu yöneliş, teberrâ ise olumsuzdan uzak duruştur. Birini sevmek ve ona bağlanmak, diğerini reddetmekle tamamlanır.
► Şiî gelenekte teberrâ nasıl yorumlanır?
İmamlar ve Ehl-i Beyt dostluğu, iman şartı kabul edilir. Onların düşmanlarından uzak durmak, sadece siyasi değil, inançsal bir zorunluluk olarak görülür.
► Tasavvufî bağlamda teberrâ neyi ifade eder?
Nefsin arzularından, dünya sevgisinden, insanı Allah’tan uzaklaştıran her şeyden yüz çevirmektir. Yani sadece kişilerden değil, manevi engellerden de teberrâ etmek söz konusudur.
► Modern dönemde teberrâ nasıl anlaşılır?
Daha çok sembolik ve kültürel düzeyde, zalim rejimlerden, haksızlıklardan ve yozlaşmış değerlerden uzak durmak anlamına gelir.
► Teberrâ kavramı toplumsal kimlikte nasıl rol oynar?
Kime yakın durulacağı (tevellâ) ve kimden uzaklaşılacağı (teberrâ) kimlik inşasında belirleyici olur. Bu, cemaatlerin aidiyet sınırlarını netleştiren bir tutumdur.
Doğrudan bir popüler kültür ögesi olmasa da, teberrâ kavramı romanlarda, şiirlerde ve siyasi söylemlerde mecazi biçimde yer bulur. “Zulüm düzeninden teberrâ etmek” ifadesi, haksızlıklara karşı tavır almayı simgeler.
Teberrâ, yalnızca bir reddediş değil, bir duruşun ifadesidir. İslâmî gelenekte imanla ilişkilendirilmiş, bireysel vicdandan toplumsal kimliğe uzanan bir kavramdır. Bugün dahi, zulme ve haksızlığa karşı mesafe koymayı simgeleyen güçlü bir dil taşır.
► TEVELLÂ
► MİSTİSİZM
► SEMAH
► EHL-İ BEYT
► CACOTOPIA