POST-TRUTH (Gerçek-Ötesi Siyaset)

Post-Truth (Gerçek-Ötesi Siyaset), olguların, nesnel gerçeklerin ve verilerin, bireysel inançlar ve duygusal tepkiler karşısında önemini yitirdiği bir siyasi ortamı tanımlayan kavramdır. Bu kavram, özellikle siyasetçilerin, medya organlarının ve toplumun belirli kesimlerinin, doğruluk yerine algıları yönlendiren söylemleri öne çıkardığı bir dönemi ifade eder. Post-truth çağında, hakikat arayışından çok, insanların önceden sahip oldukları duygusal ve ideolojik bağlamları destekleyen bilgiler daha fazla kabul görür.

Etimoloji ve Köken
Post-truth kelimesi, “post” (sonrası) ve “truth” (gerçek) kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Bu, “hakikat-sonrası” ya da “gerçek-ötesi” anlamına gelir ve hakikatin tamamen kaybolduğu değil, öneminin azaldığı bir dönemi tanımlar.

Bu terim ilk olarak 1992 yılında Sırp-Amerikalı oyun yazarı Steve Tesich tarafından kullanılmıştır. Ancak asıl popülerleşmesi Oxford Sözlüğü’nün 2016 yılında “Yılın Kelimesi” olarak seçmesiyle olmuştur. Kavram, özellikle Brexit referandumu, Donald Trump’ın ABD Başkanlığı kampanyası ve popülist liderlerin söylemleri ile dünya siyasetinde belirgin hale gelmiştir.

Tarihçe ve Gelişimi
Post-truth siyasetin kökleri, tarih boyunca propaganda, dezenformasyon ve ideolojik manipülasyonun kullanıldığı çeşitli dönemlere dayansa da, 21. yüzyılda dijital medya ve sosyal ağların yaygınlaşmasıyla birlikte daha görünür hale gelmiştir.

20. yüzyılda, Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in “Büyük Yalan” stratejisi, Soğuk Savaş döneminde Batı ve Doğu bloklarının karşılıklı propaganda savaşları ve devletlerin bilgi manipülasyonu taktikleri bu tür uygulamaların erken örnekleri olarak kabul edilir.

Ancak, sosyal medyanın yükselişiyle birlikte bilgiye erişim kolaylaşmış, fakat doğruluk kontrolü azalınca yanlış bilginin yayılımı hızlanmıştır. 2010’lu yıllarda algı yönetiminin doğruluktan daha önemli hale geldiği bir çağın içine girildiği savunulmuştur.

Post-Truth Siyasetin Temel Özellikleri
Post-truth siyaseti tanımlayan bazı temel unsurlar vardır:

  • Duyguların ve inançların, nesnel gerçeklerden daha fazla önem kazanması
  • Gerçeklerin, bireysel kanaatler doğrultusunda eğilip bükülmesi veya çarpıtılması
  • Sosyal medyanın, doğrulanmamış bilgilerin ve komplo teorilerinin yayılımını hızlandırması
  • Siyasetçilerin, yanlış veya yanıltıcı bilgileri stratejik bir araç olarak kullanması
  • Bilimsel, akademik ve gazetecilik etiğine dayalı doğruların “güvenilmez” ilan edilerek, bireysel kanaatlerin ön plana çıkarılması

Post-Truth ve Sosyal Medyanın Etkisi
Post-truth siyaset, özellikle sosyal medyanın bilgi akışını nasıl şekillendirdiğiyle doğrudan ilişkilidir. Facebook, Twitter, YouTube gibi platformlar, algoritmalar sayesinde insanların sadece kendi görüşlerini destekleyen içeriklere maruz kalmasını sağladığı için “gerçek” kavramı kişisel bir algıya dönüşmüştür.

Sosyal medyada yalan haberler, dezenformasyon ve komplo teorileri doğrulama mekanizmalarına ihtiyaç duymadan milyonlarca insana ulaşabilir. Bunun sonucunda, gerçekler önemini yitirmekte ve politik tartışmalar duygular üzerinden şekillenmektedir.

Post-Truth Siyaset ve Popülist Liderler
Post-truth kavramı, özellikle popülist liderlerin söylemleriyle ilişkilendirilir. Popülist siyasetçiler, toplumsal duyguları, korkuları ve öfkeleri manipüle ederek kendi politikalarını meşrulaştırmaya çalışır.

Bazı örnekler:

  • Donald Trump’ın seçim kampanyaları sırasında bilimsel verileri reddetmesi ve medyayı “yalan haber” (fake news) ile suçlaması
  • Brexit kampanyasında yanlış istatistiklerin kullanılarak halkın yönlendirilmesi
  • Brezilya’da Jair Bolsonaro’nun pandemi sürecinde bilimsel gerçekleri küçümseyerek komplo teorilerine yönelmesi
  • Türkiye, Hindistan, Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde, hükümetlerin medya kontrolü yoluyla alternatif gerçekler üretmesi

Post-Truth Siyaset ve Dezenformasyon Taktikleri
Gerçek-ötesi siyasette, yanlış bilgi veya manipülatif söylem yayma teknikleri oldukça çeşitlidir:

  • Dezenformasyon (Yanlış Bilgi): Yanlış veya çarpıtılmış bilgilerin kasıtlı olarak yayılması.
  • Propaganda: Halkın belirli bir ideolojiye yönlendirilmesi için yanıltıcı bilgilerin kullanılması.
  • Komplo Teorileri: Toplumun korkularını besleyen ve gerçeklerden uzak iddiaların siyasal amaçlar için kullanılması.
  • Trol Orduları: Sosyal medya üzerinden kamuoyunu manipüle eden grupların organize hareket etmesi.
  • Alternatif Gerçekler: Olan biteni kendi çıkarlarına uygun şekilde yorumlayarak, nesnel gerçeklerin reddedilmesi.

Olumlu Görüşler ve Savunucular
Bazı analistler, post-truth çağının demokrasilerde yeni bir siyaset biçimi sunduğunu ve bunun toplumun kendi gerçeğini yaratma hakkı olduğunu savunmaktadır. Dijital çağda, herkesin bilgiye erişim sağlayarak kendi kanaatini oluşturmasının demokrasiye katkı sunduğu görüşü dile getirilmektedir.

Olumsuz Görüşler ve Eleştiriler
Çoğu siyaset bilimci ve akademisyen, post-truth siyaseti modern demokrasiler için büyük bir tehdit olarak görmektedir. Gerçeklerin değersizleşmesi, bilimsel düşüncenin, gazeteciliğin ve akademik çalışmaların itibarsızlaştırılmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda, toplumlar kutuplaşmakta ve sağlıklı tartışmalar yerini duygusal manipülasyona bırakmaktadır.

Sanat, Medya ve Popüler Kültürde Post-Truth Siyaset

  • George Orwell’in 1984 adlı romanı, post-truth siyasetin en eski kurgusal örneklerinden biridir.
  • Netflix’in “The Social Dilemma” belgeseli, sosyal medyanın nasıl bir post-truth dünyası yarattığını inceler.
  • Black Mirror dizisinin “The Waldo Moment” bölümü, post-truth çağındaki siyasi manipülasyonu ele alır.
  • Trump dönemi ve Brexit süreçleriyle ilgili belgeseller, bu fenomenin modern dünyada nasıl işlediğini analiz eder.

Sonuç
Post-truth siyaseti, modern toplumların karşı karşıya olduğu en büyük meydan okumalardan biridir. Gerçeklerin çarpıtılması, yanlış bilginin yaygınlaşması ve algı yönetiminin doğruların önüne geçmesi, demokrasiyi ve kamusal tartışmayı zayıflatmaktadır.

Post-truth dönemi, hakikatle bağımızın nasıl değiştiğini anlamamızı ve bireylerin daha eleştirel medya okuryazarlığı geliştirmesini gerektirmektedir. Gerçeği korumak, artık yalnızca akademisyenlerin değil, her bireyin sorumluluğu haline gelmiştir.

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com