Bir ekonomide kalp atışı gibi düzenli, kimi zaman hızlandırıcı kimi zaman yavaşlatıcı bir unsur vardır: politika faizi. Onu belirleyen el, yalnız rakamla değil, niyetle de hareket eder.
Politika faizi (İng. Policy Interest Rate; Alm. Leitzins; Fra. Taux Directeur), bir ülkenin merkez bankasının kısa vadeli fonlama işlemlerinde kullandığı temel faiz oranıdır.
Bu oran, bankaların birbirlerine ve merkez bankasına borçlanma maliyetini belirler; dolayısıyla kredi, mevduat ve tahvil piyasalarını doğrudan etkiler.
Politika faizi, merkez bankasının para politikasını yönlendiren en güçlü aracıdır. Enflasyonun dizginlenmesi, büyümenin dengelenmesi ve finansal istikrarın korunması bu oran üzerinden sağlanır.
Faiz oranlarının “politik” niteliği, 20. yüzyılın ortalarından itibaren belirginleşmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Keynesyen politikalar, düşük faizle yatırımı teşvik etmeyi hedeflerken; 1970’lerin stagflasyon dönemi, merkez bankalarını enflasyonla mücadelede bağımsız aktörlere dönüştürdü.
ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Paul Volcker’ın 1980’de uyguladığı agresif faiz artışları, küresel para politikasının yönünü değiştirdi. Bu dönemde “faiz kararı” yalnız ekonomik değil, ideolojik bir gösterge haline geldi.
Günümüzde Avrupa Merkez Bankası (ECB), FED, İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) gibi kurumlar, düzenli toplantılarla politika faizini belirler ve piyasalar bu kararları adeta bir “yön duygusu” olarak okur.
► Politika faizi neden bu kadar önemlidir?
Çünkü ekonomi bir beklenti yönetimidir. Faiz kararı, üreticiye, yatırımcıya, tüketiciye “geleceğin nasıl olacağına” dair bir sinyal verir. Faiz indirimi büyümeyi, artışı ise enflasyonla mücadeleyi temsil eder.
► Faiz kararı kim tarafından alınır?
Merkez bankalarının para politikası kurulları tarafından. Türkiye’de bu organ Para Politikası Kurulu (PPK)’dur. Kurul üyeleri, ekonomik göstergeleri değerlendirerek aylık toplantılarda karar verir.
► Faiz artışı her zaman kötü müdür?
Hayır. Kısa vadede borçlanmayı pahalılaştırır ama uzun vadede fiyat istikrarını sağlar. Düşük faiz büyümeyi destekler, yüksek faiz güven yaratır. Önemli olan dengeyi koruyabilmektir.
► Politika faizi ile enflasyon ilişkisi nasıldır?
Klasik kurama göre faiz yükseldikçe talep düşer, enflasyon geriler. Ancak gelişmekte olan ekonomilerde beklentiler, döviz kuru ve dış bağımlılık gibi etmenler bu ilişkiyi karmaşık hale getirir.
► Sıfır faiz politikası mümkün mü?
Evet, Japonya ve Avrupa örneklerinde görüldüğü gibi. Fakat bu durum, deflasyon riskini doğurabilir. 2008 küresel krizinden sonra merkez bankaları “negatif faiz” bile uygulamış; böylece parayı harcamayı, yatırım yapmayı teşvik etmiştir.
Sinemada: Doğrudan faiz politikasını konu alan film azdır, ancak The Big Short (2015) ve Margin Call (2011) gibi yapımlar, para politikasının toplumsal etkilerini sinematik biçimde işler.
Edebiyatta: John Lanchester’ın Capital adlı romanı, faiz oranlarıyla bireylerin yaşam biçimleri arasındaki görünmez bağı kurar.
Medya kültüründe: “Faiz kararı” günümüzde bir haber değil, bir gösteriye dönüşmüştür; canlı yayınlanan toplantılar, grafikli analizlerle küresel izleyiciye sunulur.
Politika faizi, rakamdan çok yön duygusudur. Ekonominin pusulası, merkez bankasının kelimelerinde gizlidir.
Bir ülkenin geleceğe nasıl baktığını, faiz kararının ardındaki dil belirler: “sıkı duruş”, “ölçülü indirim”, “kararlı adım” gibi ifadeler aslında ekonomik olduğu kadar psikolojik ve kültürel kodlardır.
Kısacası, politika faizi yalnız ekonominin değil, iktidarın nabzıdır.
► ENFLASYON
► ABD MERKEZ BANKASI
► AVRUPA MERKEZ BANKASI
► RESESYON
► KAMU BORCU