PARTİDOKRASİ – Siyasi Partilerin Devleti Kontrol Altına Alması

Demokrasinin öznesi halk mıdır yoksa partiler mi? Partidokrasi, halk egemenliğini gölgede bırakan, siyasi partilerin devleti ve kurumlarını kendi iktidar alanlarına dönüştürdüğü bir yönetim biçimini ifade eder.


PARTİDOKRASİ NEDİR?

Partidokrasi, siyasi partilerin yalnızca yönetimde değil, aynı zamanda yasama, yargı ve kamu bürokrasisi gibi devletin tüm kurumlarında aşırı belirleyici hâle gelmesi durumudur. Bu kavram, demokrasinin araçlarından biri olan siyasi partinin, zamanla kendi başına bir iktidar odağına dönüşmesini eleştirir.

Bu sistemde:

Seçmen iradesi ikinci plana düşer, parti karar mekanizmaları belirleyici olur.

Partilerin lider kadroları ya da merkezî yönetimleri, aday belirleme, kamu atamaları ve politika yapımında mutlak hâkimiyet kurar.

Devlet kurumları, halkın değil, parti sadakatinin gözetildiği alanlara dönüşebilir.

Kavram, özellikle çok partili sistemlerde dahi tek parti hâkimiyetine benzeyen yapılar doğduğunda tartışılır hâle gelir.


TARİHSEL VE TEORİK ARKA PLAN

Max Weber ve Giovanni Sartori gibi siyaset bilimciler, partilerin zamanla kendine özgü çıkar gruplarına dönüşerek demokrasiyi araçsallaştırabileceğini öngörmüştür.

Carl Schmitt, partilerin devleti ele geçirme eğiliminin demokrasiyi “bir savaş alanına” çevirdiğini savunur.

Kavramın sistemli bir eleştirisi 20. yüzyılın ortalarında, özellikle Avrupa’da partilerin aşırı güç kazandığı dönemlerde geliştirilmiştir.


PARTİDOKRASİNİN GÖRÜNÜMLERİ

Aday Belirleme Mekanizmalarında Tekelleşme:
Partiler, halkın değil merkez komitelerin tercihiyle aday belirler.

Kamu Atamalarında Partizanlık:
Liyakat değil, parti bağlılığı esastır. Kamu kurumları, parti teşkilatlarına dönüşür.

Mecliste “Blok Oylama” Disiplini:
Milletvekilleri özgür birey değil, parti direktiflerine göre davranan “vekiller” hâline gelir.

Yargı ve Medya Üzerinde Dolaylı Etki:
Bağımsız olması gereken kurumlar, dolaylı yollardan partilerin etki alanına girer.


PARTİDOKRASİ İLE DEMOKRASİ ARASINDAKİ GERİLİM

Halkın değil, partilerin egemenliği:
Demokrasi halkın iktidarı olarak tanımlansa da partidokraside bu yetki partilere devredilmiş gibidir.

Seçim değil, sadakat belirleyici olur:
Parti içi hiyerarşi, halkın taleplerini değil, liderliğe sadakati önceler.

Çoğulculuk aşınır:
Siyasi yaşam tek bir partinin veya küçük bir partiler grubunun hegemonik rekabetine dönüşür.


MAX WEBER VE PARTİ ELEŞTİRİSİ

Alman sosyolog Max Weber, modern devletin rasyonel bürokrasiye dayalı işleyişini analiz ederken, siyasi partilerin bu yapı üzerindeki bozucu etkilerine de dikkat çeker.
Weber’e göre:

Siyasi partiler, ideal anlamda halkı temsil eden yapılardır.

Ancak zamanla karizmatik liderler etrafında şekillenen güç merkezlerine dönüşebilirler.

Özellikle “meslek olarak siyaset” yapan kişiler, bürokrasiyi kendi kariyer alanlarına dönüştürme eğilimi gösterir.

Bu da partilerin devlet kurumlarını araçsallaştırmasına, liyakat ilkesinin zayıflamasına ve toplumsal çıkar yerine parti çıkarının öne geçmesine yol açar.

Weber, siyasetin doğasında var olan güç arzusunun sınırlanması gerektiğini savunur. Aksi takdirde, partiler devleti yönetmek yerine mülkiyetlerine geçirir.


GIOVANNI SARTORI’NİN PARTİDOKRASİ ELEŞTİRİSİ

İtalyan siyaset bilimci Giovanni Sartori, temsilî demokrasinin işleyişine dair en etkili eleştirilerden birini getirir.
Ona göre:

Modern demokrasilerde seçmen ile iktidar arasında giderek kalınlaşan bir parti perdesi oluşmuştur.

Bu perde, halkın doğrudan siyasete katılımını engeller; karar süreçlerini tamamen partilere bırakır.

Özellikle kapalı listelerle yapılan seçim sistemleri, seçmeni değil, parti liderlerini memnun eden adayların öne çıkmasına neden olur.

Sartori’nin “partidokrasi” kavramına yönelttiği eleştiriler, şu uyarıyla özetlenebilir:

“Partiler demokrasinin kalbidir, ama şişmiş kalp gibi çalıştığında sistem iflas eder.”


LİYAKAT YERİNE SADAKAT SİSTEMİ

Partidokrasinin en belirgin sonucu, kamu kurumlarında liyakat sisteminin çökmesi ve yerini sadakat temelli bir yapı almasıdır.

Kamu atamalarında uzmanlık değil, partiye bağlılık esas alınır.
Bu da ehliyetsizliğe, verimsizliğe ve kurumsal yozlaşmaya neden olur.

Devlet memurluğu bir kariyer değil, siyasi ödül alanına dönüşür.
Özellikle seçim dönemlerinde, kazanan partinin yandaşlarının kamu kadrolarına yerleştirilmesi yaygın bir uygulamadır.

Bağımsız kalması gereken yargı, medya, üniversiteler, denetim kurumları gibi alanlar da bu sistemde etkilenir.
Tarafsızlık yerini parti kimliğine bırakır.

Liyakat ilkesinin zayıflaması, sadece verimliliği değil, kamuya olan güveni de aşındırır. Uzun vadede halkın sisteme olan inancı azalır, demokratik katılım düşer.


POPÜLER KÜLTÜRDE PARTİDOKRASİ

Kitap Dünyasında

Demokrasi ve Parti Egemenliği – Giovanni Sartori

The Iron Law of Oligarchy – Robert Michels: “Her örgüt, zamanla kendi iç oligarşisini üretir.”

Post-Democracy – Colin Crouch: Seçimler var ama seçen halk mı?

Sinemada ve Dizilerde

House of Cards (ABD) – Parti içi hiyerarşi, manipülasyon ve güç mücadelesi

Borgen (Danimarka) – Koalisyonlar ve parti içi iktidar hesapları

Yes Minister / Yes, Prime Minister – Bürokrasi ve siyaset arasındaki iktidar oyunları


GENEL DEĞERLENDİRME

Partidokrasi, demokrasinin içini boşaltan ancak şeklen yaşatan bir yönetim pratiğidir. Siyasi partilerin devletleştiği, kurumların partileştiği sistemlerde bireylerin özgür temsil gücü zayıflar, parti disiplini halk iradesinin yerine geçer. Gerçek bir demokrasi için partiler araç olmalı, amaç haline gelmemelidir.


VELEV’DEN İLGİLİ MADDELER

Bu madde ilginizi çektiyse aşağıdaki maddelere de göz atabilirsiniz:

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com