Bulutlarda yüzler, prizde suratlar, ayda bir adam… İnsan zihni, rastlantısal biçimlerde anlam arar. Pareidolia, beynimizin boşlukları doldurma oyunudur.
Pareidolia, dış dünyadaki rastlantısal veya anlamsız görsel, işitsel ya da dokunsal uyarıcılarda tanıdık desenler –özellikle yüzler– görme eğilimidir. En yaygın biçimi, cansız nesnelerde insan yüzü ya da figürü algılamaktır: prizdeki iki delik ve vidanın surat gibi görünmesi, bir tostun üzerinde İsa’nın yüzünün belirmesi ya da ay yüzeyinde bir adam figürü… Tüm bunlar pareidolianın günlük örnekleridir.
Kavram Yunanca kökenlidir: para (yanında, ötesinde) + eidolon (görünüş, imge). Yani “görüntü dışında bir şeyde görüntü görmek” anlamına gelir. Pareidolia, halüsinasyon değildir; zihinsel bir bozukluktan çok, bilişsel bir eğilimdir. Beynimizin anlam yaratma çabasının kaçınılmaz yan etkisidir.
Pareidolia, yalnızca modern nörobilimle açıklanan bir fenomen değil, insanlık tarihi boyunca sanat, din ve mitolojide karşımıza çıkan kadim bir eğilimdir. Mağara resimlerinden Rorschach testlerine, dinsel vahiylerden modern tasarım estetiğine kadar geniş bir alanda pareidolik eğilimlerin izini sürebiliriz.
Evrimsel olarak bakıldığında, pareidolia hayatta kalmaya yönelik bir avantaj sağlamış olabilir. İnsan beyninin özellikle “yüz tanıma”ya duyarlı bölgesi –fusiform face area (FFA)– sayesinde tehlikeleri veya sosyal ipuçlarını hızla fark etmek mümkün olmuştur. Bu mekanizma, bazen bir çalının ardındaki gölgeyi bir düşman sanmamıza, bazen de kahve köpüğünde bir yüz görmemize neden olur. İlki hayat kurtarır, ikincisi hayal gücünü besler.
Rönesans ressamı Giuseppe Arcimboldo’nun meyve ve sebzelerden yaptığı portreler ya da Salvador Dalí’nin gizil yüz imgeleriyle dolu tabloları da pareidolianın sanatsal izdüşümleridir.
Çünkü insan beyni, sosyal canlı olarak evrimleşmiştir. Yeni doğan bebekler bile daha birkaç saatlikken annelerinin yüzünü diğer görsellere göre daha fazla inceler. Beynin “yüz tanıma”ya özel bir bölgesi vardır. Bu nedenle göz-burun-ağız benzeri üç nokta bile bir yüz algısı yaratmaya yeterlidir.
Sanat tarihi, pareidolia örnekleriyle doludur. Rorschach mürekkep testleri, izleyicinin bilinçdışı imgeleri nasıl yapılandırdığını anlamaya çalışır. Sürrealist sanatçılar, pareidolia aracılığıyla görsel çağrışımları kışkırtır. Salvador Dalí’nin, bulut kümeleriyle insan figürlerini bir araya getirdiği resimleri bu bağlamda öne çıkar.
Evet. Tarih boyunca pek çok kişi çeşitli nesnelerde tanrısal figürler gördüğünü iddia etmiştir. Bu tür deneyimler, hem dinsel vahiy anlatılarına hem de kutsal objelere yüklenen anlamlara kaynaklık eder. Bir tostun üzerinde İsa’yı, bir ağacın kabuğunda Meryem’i görmek, modern zamanlarda da karşımıza çıkan örneklerdir. Pareidolia, bu tür kutsal görülerle yorum farkına dayalıdır.
Hayır. İşitsel pareidolia da yaygındır. Statik bir gürültüde sesler duymak, şarkılarda geriye doğru oynatıldığında mesaj algılamak ya da rüzgâr sesinde bir fısıltı duymak da pareidoliktir. Hatta bazı dilbilimciler, bebeklerin anlamsız hecelerinde bile anlam arama eğilimimizi bu şekilde açıklar.
Çünkü yapay zekâ, filtreler, yüz tanıma teknolojileri ve dijital imgelerle dolu bir çağda yaşıyoruz. Artık yalnızca insan zihni değil, makineler de “yüz tanıma” yapıyor. Ancak bu da dijital pareidolia örneklerini doğuruyor: Otomatik tanıma sistemlerinin bazen duvar desenlerinde yüz algılaması, algoritmaların rastgele desenlerde örüntüler bulması gibi. İnsan ve makine zihni, benzer hatalara düşüyor.
Kitap Dünyasında:
– Seeing Things: The Phenomenon of Pareidolia (Leonard George): Pareidolia üzerine disiplinlerarası bir bakış.
– Oliver Sacks’ın Hallucinations kitabında, pareidolia ile sanrılar arasındaki farklar detaylıca tartışılır.
– Ways of Seeing (John Berger): Görmenin nasıl bir yorumlama eylemi olduğunu inceler; pareidolik bakışla örtüşür.
Sinemada ve Dizilerde:
– A Beautiful Mind (2001): Gerçek ile imge arasındaki ayrımın kaybolduğu bir zihinsel durum.
– Enemy (2013): Dublörler, yansımalar ve metaforlarla dolu pareidolik anlatı.
– Inception (2010): Rüyaların, zihinsel katmanların ve görüntülerin anlamla dolup taştığı bir yapı.
Video Oyunlarında:
– Control (Remedy Entertainment): Bozulmuş gerçeklik ve anlam arayışı üzerine kurulu mimari yapılar.
– Antichamber: Psikolojik ve mekânsal yanılsamalarla dolu bir oyun deneyimi.
– The Stanley Parable: Anlatı kırılmaları ve oyuncunun her seçimi anlamlıymış gibi sunulan bir sistemde “anlam uydurma” oyunu.
Tiyatro ve Diğer Sanat Alanlarında:
– Giuseppe Arcimboldo’nun portreleri (16. yüzyıl): Meyve ve nesnelerden yapılmış insan yüzleri.
– Salvador Dalí, Max Ernst ve Joan Miró’nun eserlerinde görsel pareidolia örnekleri bolca yer alır.
– Rorschach Testi’nin sanatta ve psikanalizdeki yeri, pareidolianın bilimsel ve estetik birleşimidir.
Pareidolia, insan zihninin hem kusuru hem lütfudur. Anlam arayışına programlı beynimiz, rastgele olanı düzenler, belirsizi tanıdık hâle getirir. Bu eğilim kimi zaman bir esin kaynağı, kimi zaman bir aldanma olabilir. Ancak her durumda pareidolia, insanın dış dünyayı sadece görmekle kalmayıp onu daima yeniden kurma çabasının poetik bir yansımasıdır.
► ALGI YÖNETİMİ
► SÜRREALİZM
► RÜYA
► ŞİZOFRENİ
► POPÜLER KÜLTÜR