OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB)

OBSESİF kompulsif bozukluk (OKB), insanların obsesyon adı verilen sürekli tekrar eden düşüncelere sahip olması ve bu düşüncenin kendisini rahatsız etmesinden ötürü, genellikle rahatlamak amacıyla ritüel veya kompulsiyon adı verilen sürekli tekrar eden davranışlarda bulunmasıyla karakterize bir durumdur.

İnsanın davranış, düşünce, duygu ve güdüleri beyindeki merkezler tarafından yönetilir. Dolayısıyla insanın davranış ve duyguları çeşitli etkenler tarafından değişime uğratıldığı zaman, beyindeki ilgili bölgelerde de farklılıklar oluşur. İnsanın mutluğunda serotonin, coşku durumunda dopamin, heyecan anında adrenalin salgılanışı artar. Depresyon durumunda beyinde bulunan seretonin, dopamin ve noradrenalin hormonlarının işleyişinde düzensizlikler oluşur. OKB bozukluğu oluştuğunda ise, beyindeki seretonin hormonunda düşük salgılanma ve diğer kimyasallarla olan işleyişinde bozukluklar meydana gelir. Bu kimyasal maddeler, beyindeki iletileri bir bölgeden alıp başka bir bölgeye taşır. Kimyasal maddelerdeki olumsuz değişimden veya etkileşimden dolayı mesajlar ya iletilmez ya tekrarlanarak iletilir ya da karıştırılarak farklı iletilir. Örneğin, birey, kapıyı kilitlediğine dair eylemlerini hatırlamaya çalışır; ancak o anın görüntülerini kişinin zihninde canlandıracak veya hatırlamasını sağlayacak bilgiler gelmez. Çünkü ileti kaybolmuştur. Kişi, kapıyı kilitleyip kilitlemediğinden emin olamaz ve tekrar tekrar kontrol etme gereği duyar. Taşıyıcı kimyasallar mesajları karıştırınca, kişi her şeyi belli bir düzene sokma, kızarıncaya kadar ellerini yıkama gereği duyar veya birilerine zarar verme, zarara uğrama vb. endişelere kapılır. İletiler tekrarlandığında ise, kişi bazı sayıları belli bir düzende, bazı sözleri aynı biçimde ve birçok davranışı aynı kalıplarda tekrar etme gereksinimi duyar.

Depresyon, şizofreni, takıntı gibi ruhsal hastalıklar tümüyle bedensel yani organik değildir. Ruhsal hastalıkların temelinde genetik yatkınlık, kişilik özellikleri ve bebekliğe kadar uzanan çevresel faktörler yatar.

Çocukluk çağında çıkan takıntı hastalığı vakalarının %25 kadarı streptokok kökenli (Tan, 2004), geri kalanı psikolojik kaynaklıdır. Streptokok, çocuklarda boğaz ağrısına yol açan bir bakteridir. Takıntı hastalığının oluşumunda genetik yatkınlığın katkısı da oldukça fazladır. Ancak takıntı hastalığının nedeni konusunda bilim dünyasında sözbirliği yoktur. Kimi çevreler tamamen organik olduğunu savunurken, kimileri de özellikle psikanalistler psikolojik kaynaklı olduğunu savunurlar.

Takıntı bozukluğunun oluşumunu etkileyen etmenlerin, bebeklik dönemine kadar dayandığı belirtilmektedir. Özellikle titiz, baskıcı ve kuralcı eğitim yaklaşımının baskın olduğu ortamlarda büyüyen çocuklarda takıntı hastalığına rastlanır. Tuvalet eğitiminin çok sıkı tutulması, yani 1–3 yaş arası süreçte kakasını tutamayan çocuğun anne tarafından şiddet görmesi, cinsel organlarıyla oynayan çocuğa ceza verilmesi OKB’nin nedenleri arasında sayılmaktadır.

Kimi anne baba aşırı titiz olur; çocuğun bir yerinde küçük bir leke görür görmez, çocuğu azarlayıp üstünü değiştirir, çocuk yemek yerken üstüne dökmemesine, elleriyle yemek yememesine ve yerlere çöp atmamasına özen gösterir. Kimi anne de çocuğun altını değiştirirken iğrendiğini belirten davranışlar sergiler. Bazıları ise, çocuğun evdeki eşyalara dokunmasına veya eşyaların yerlerini değiştirmesine izin vermezler. Titizliği gerektiren böyle durumlar, çocuklarda takıntılar oluşmasına neden olabilmektedir.

Çocuğu bağımlı kılmak da OKB bozukluğuna yol açabilir. Bazı ailelerde çocuk aşırı derecede bağımlı ve şımarık yetiştirilir. Çocuğun her isteği yerine getirilir ve yaşının gerektirdiği sorumlulukları evdeki bireyler yerine getirir. Örneğin, çocuk dört yaşına geldiği halde soyunup giyinemez. Kimi koruyucu anneler, çocuğun mikrop kapmaması veya başına bir kaza gelmemesi için, çocuğu sokağa salmaz, yaşıtlarıyla bir araya gelmesine izin vermez ve gölge gibi çocuğu takip eder.

Çocuğun utanca boğulması ve ayıp, günah gibi kavramların gereğinden fazla sunulması, takıntıların oluşmasında etkilidir.

TEDAVİ SÜRECİ
Takıntı hastalarının tedavisinde geçerliliği kanıtlanmış ilaç ve psikoterapi yöntemleri bulunmaktadır. Bu hastalığın tedavisinde genellikle klomipramin tercih edilirken, fluoksetin ve fluvoksaminin de kullanılmaktadır. Bu ilaçlar, serotonin üzerinde etkili olan antidepresanlardır. Psikolojik tedavi olarak psikanaliz, davranışçı ve bilişsel terapiler uygulanılmaktadır.

Günümüzde ağır ve kalıcı yan etkilere yol açmadan sinir ilacı tedavisi yapmak mümkünse de, ilaçlar takıntı hastalarının %50-70’inde işe yarar. Kalan %30-50’lik grupta ilaçlar, hastayı rahatlatacak seviyede bir düzelme sağlamaz. Davranış terapisi ise, hastaların %80’inde fayda sağlar. Hem ilaç hem de davranışçı psikoterapi birlikte uygulandığında başarı oranı %90’lara kadar ulaşır (Tan, 2004).

Çok küçük çocuklara, psikoterapi yöntemleri uygulanamayabilir, bu çocuklar için ilaç tedavisi kullanılır. Ayrıca, çocuğun kontrol altına almakta zorlandığı şiddetli obsesyonlar ve zihinsel eylemler için ilaç tedavisi zorunlu hale gelir. Psikoterapi uygulamanın kısıtlı olduğu alanlarda da sadece ilaç tedavisine başvurulabilir.

OKB tedavisinde davranış terapisi en etkili psikoterapidir. Çocukta hafif düzeyde bulunan ve yeni başlayan takıntılara karşı anne baba önlemler alabilir ve ilerlemesini durdurabilir, dolayısıyla ilaç kullanımı gerekmeyebilir.

ÇOCUKLARDA OKB
Takıntılar, her ne kadar 20–40 yaşları arasında ortaya çıkıyorsa, çocuklarda da çok sık görülen bir bozukluktur. Çocuk, düşüncelerinin veya eylemlerinin çok saçma ve aptalca olduğunu bilmesine karşın kendini kontrol edemez. Takıntılarından dolayı suçluluk duyan çocuklar olabilir.
Çoğu zaman, OKB başladığında anne baba durumu çocuğun şımarıklığına bağlar veya çocuğun inatçılık yaptığını düşünür. Kimi ebeveyn baskıyla, kimi de tatlı sözlerle bu durumun üstesinden gelmeye çalışır; fakat baskıyla veya güzel sözlerle, vaatlerle semptomların azalmadığını, aksine çoğaldığını görünce daha gerçekçi çözüm yolları arar.

Çocuklarda en çok görülen takıntı, temizlik ve mikropların bulaşmasından korkma takıntısıdır. Kimi çocuk, tuvalette çok mikrop olduğunu düşünerek, okul vb. yerlerde kullanılan umumi tuvaletlere girmez ve bazen evdeki tuvaleti bile kullanmayı ret edebilir. Kimi çocuk ise, tuvaletten sonra dakikalarca ellerini yıkar, bir türlü lavabodan çıkamaz. Bazı çocuklar, günde beş altı kez giysilerini değiştirir ve çıkardıkları giysilerin yıkanmasını, aksi durumda giymeyeceğini belirtirler; çünkü o giysilere mikropların bulaştığını, yıkanmadan mikropların çıkmayacağını düşünürler. OKB’li çocukların bir kısmı, kirlenmekten veya kendilerine herhangi bir şeyin bulaşmasından korkar. Kan, tükürük, dışkı ve verem, sarılık ve AIDS virüslerinin bulaşacağını düşünerek gittiği her yerde kan olup olmadığını kontrol eder, başkaları konuşurken tükürükler üzerine sıçramasın diye insanlardan uzak durmaya çalışır.

Çocuklarda sık olarak rastlanılan diğer bir takıntı türü, kendisine ve aile bireylerine zarar verileceği veya başlarına bir afet gelebileceği endişesidir. Şu yoldan gidersem başımıza bir felaket gelecek, diye düşünerek yolunu değiştirir. Yoldaki elektrik direklerine tek tek dokunmazsa babasının kaza geçirip öleceğini düşünür ve bütün direklere dokunur. Çocuk devamlı bir kaygı içindedir ve güven duyabileceği bir ortam, düşünce veya rahatlama arar. Bu nedenle çocuk, annesine veya babasına çok sık olarak bunlara benzer sorular sorar: Anne, evimiz yanmaz değil mi? Baba, beni kimse kaçıramaz, değil mi? Evimizi su basarsa ne olur?

Anne baba, çocuğun endişesini hafifleten cevapları defalarca vermesine rağmen çocuk, aynı soruları tekrar sormaktan kendini alamaz. Kimi ebeveyn çocuktaki kaygıların nedenini bilmediği için çocuğa “kapat şom ağzını!” diyerek öfkelenir.

Çocuklarda görülen bir takıntı türü de, çocuğun utanacağı durumlara düşmesinden kaygı duymasıdır. Çocuk, olmadık yerde, olmadık sözler söyleyebileceğini düşünerek endişe duyar ve çoğu kez konuşmamaya çalışır. Kimi çocuk da giysisinin yırtılacağından veya altını ıslatacağından korkar; bu durumlara düşmemek için kendince önlemler almaya çalışır.
Simetri takıntısı olan çocuk, her şeyi belli ölçülerde düzeltmeye çalışır. Aynı boyda olan kitapları yan yana dizer, giysilerini aralarında beşer santimetre olacak şekilde dolaba asar, duvardaki tabloyu düzeltmek için saatlerce uğraşır, defterinin yapraklarından sadece bir sayfasını yazar, dik çizgi çizmeyi gerektiren harfleri tam dik çizmek için uğraşırken saatlerce tek bir satır yazamaz. Çocuk, çoğu zaman düzgün yazamadığı için yazı yazamaz, yeniden düzeltemediği için dolabına dokunamaz, aynı oranda yıpranmadığı için kitaplarına el atamaz vb.
Bazı davranışları her defasında aynı sayıda veya aynı biçimde yapan çocuklar da vardır. Kimi çocuk, dışarı çıkmadan önce yirmiye kadar sayar, yatmadan önce 3,5,7 ve katları şeklinde sayar, kaldırım taşlarını sayarak veya taşlara çapraz basarak yürür, sınavdan önce kalemi belli bir sayıda kağıda vurur vb.

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com