Geçmişin geleceğe bakışı değil bu; geleceğin, geçmişe duyduğu derin ama yanıltıcı bir özlem.
Nostalji, Yunanca nostos (dönüş) ve algos (acı) kelimelerinin birleşiminden doğar. Kelime anlamıyla “eve dönüşün acısı”dır. Bu tanım, sadece fiziksel bir mekâna dönme arzusunu değil, bir zaman dilimine, bir duygusal iklime, kaybedildiği düşünülen bir kimliğe ya da bütünlüğe dönme arzusunu da içerir. Nostalji, modern çağın icat ettiği duygulardan biridir ve ortaya çıkışı da sanıldığı kadar eski değildir: 17. yüzyılda İsviçreli doktor Johannes Hofer tarafından, yurttan uzakta olan askerlerin yaşadığı melankoli hâlini tanımlamak üzere tıbbi bir sendrom olarak isimlendirilmiştir.
Bugün ise nostalji, daha çok bireysel hafızaların duygusal bir cilası olarak karşımıza çıkar. Ancak yalnızca kişisel bir his değildir; bir toplumsal atmosfer, bir kültürel refleks, hatta bazen politik bir aygıttır. Kimi zaman eski bir şarkının ilk notasında belirir, kimi zamansa çocuklukta içilen bir gazozun cam şişesinde. Nostalji, geçmişi hatırlamakla kalmaz; onu seçerek, süsleyerek, yeniden kurar.
Hayır. Nostalji, geçmişi olduğu gibi hatırlamaz; geçmişin seçilmiş, idealize edilmiş hâllerini yeniden üretir. Hâliyle, gerçek bir geçmişi değil, bugünün ihtiyaçlarıyla biçimlenmiş bir “geçmiş fikri”ni taşır. Bu nedenle nostalji çoğu zaman hatıraya değil, özleme dayanır. Özlenen şeyin gerçekliğinden çok, onun yokluğu üzerine inşa edilen bir duygu hâlidir.
Bazı kuramcılara göre, nostalji aslında gelecek hakkında bir hayal kırıklığıdır. Yani insan, geleceğe güvenini kaybettikçe geçmişi güzelleştirir. Umut azaldıkça, hatıralar parlar. Geçmişin o huzurlu, güvenli, anlamlı görüntüsü, aslında belirsizliklerle dolu bugüne karşı kurulmuş bir savunma mekanizmasıdır.
İkisi birden. Bireyin anılarında şekillenen nostalji, çoğu zaman kültürel kodlarla örülüdür. Örneğin bir döneme ait dizilerin, müziklerin ya da nesnelerin kolektif biçimde hatırlanması, nostaljinin toplumsal boyutunu ortaya koyar. Türkiye’de 1980’ler, 90’lar ya da Yeşilçam dönemi etrafında oluşan nostaljik duygular, yalnızca bireysel hatıralardan ibaret değildir. O dönemlere ait bir yaşam biçiminin, değerler sisteminin, hatta sınıfsal pozisyonların yeniden hatırlanmasıdır.
Böylesi nostaljiler, geçmişe bir güzelleme yapmanın ötesinde, bugünün eleştirisini de içerir. “O zamanlar daha iyiydi” cümlesi, yalnızca geçmişi değil, şimdisiyle memnun olunmayan bir dünyayı da ima eder. Bu yönüyle nostalji, hafızayla politik olanı buluşturan bir duygudur.
Nostalji, günümüzün en verimli pazarlama stratejilerinden biridir. Retro tasarımlar, eski şarkıların yeniden yorumları, 90’lar modasının geri dönüşü, pikaplar, analog kameralar, nostaljik diziler… Bunlar yalnızca geçmişe özlem değil; aynı zamanda bugünün tüketim kültürünün duygular üzerinden kazandığı yeni alanlardır.
Kapitalizm, geçmişi ticarileştirir; nostaljiyi bir estetik biçim olarak sunar. Geçmişin maddi kalıntılarını (eski telefonlar, giysiler, ambalajlar) yeniden üretirken, duygusal bağlarımızı da ürüne dönüştürür. Böylece geçmiş yalnızca hatırlanmaz, satın alınır.
Nostalji, yitirilmiş olanı hatırlayarak insana bir teselli sunar. Bu yönüyle koruyucu, hatta iyileştirici olabilir. Ancak geçmişe duyulan bu aşırı özlem, bugünü kurma becerisini zayıflatabilir. Geçmişin idealize edilmesi, bugünü küçümsemeye; geleceğe dair üretici hayal kurma kapasitesini köreltmeye yol açabilir.
Dolayısıyla nostalji, hem hatırlamanın zarif bir biçimi, hem de ilerlemeyi durduran bir kilit hâline gelebilir. Asıl mesele, geçmişle kurulan bu duygusal ilişkinin hangi ihtiyacımıza cevap verdiğini sorgulamakta yatar.
Kitap Dünyasında:
Nostalji, edebiyatın hafıza, kimlik ve kayıp temalarıyla kesiştiği bir alandır.
– Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde dizisi, nostaljinin belki de en meşhur edebi örneğidir. Hatırlamanın tetikleyicileri, özellikle de Madeleine kurabiyesi gibi küçük ayrıntılar, bütün bir geçmiş evreni gözler önüne serer.
– Orhan Pamuk’un İstanbul: Hatıralar ve Şehir kitabı, bireysel nostaljiyi kolektif bir kayba dönüştürür. Şehrin zamanla kaybolan dokusuyla kendi çocukluğunun izlerini birleştirir.
– W. G. Sebald’ın eserleri –özellikle Austerlitz– bellek, kayıp ve tarihsel yıkım üzerinden nostaljiye çok daha hüzünlü ve düşünsel bir pencere açar.
– Julian Barnes’ın Bir Son Duygusu adlı romanı, geçmişin doğrusal olmayan yapısını ve hatıraların güvenilmezliğini nostalji üzerinden sorgular.
Sinemada ve Dizilerde:
Midnight in Paris (2011), geçmişe duyulan özlemi büyüleyici bir zaman yolculuğu metaforuyla işler. Cinema Paradiso (1988), sinema salonunun çocuklukla ve geçmişle kurduğu duygusal bağı nostaljik bir atmosferle resmeder. Türkiye’den Babam ve Oğlum (2005) gibi filmler ise bireysel anıların ülke tarihiyle örüldüğü bir nostalji örneğidir.
Video Oyunlarında:
Stardew Valley, geçmişin huzurlu kır hayatına dönüş arzusunu işleyen önemli bir nostalji oyunudur. Cuphead, hem görsel tarzı hem de oynanış biçimiyle 1930’ların animasyon estetiğine ve oyun yapısına selam durur. Pokémon gibi seriler, yeni sürümlerinde bile çocukluk anılarına dokunarak nostaljik bir bağ kurar.
Tiyatro ve Diğer Sanat Alanlarında:
Tiyatroda geçmişe özlemi merkeze alan oyunlar arasında Ah Şu Gençler gibi toplumsal hafızaya dair üretimler öne çıkar. Moda, retro tasarımlarla geçmişin estetik kodlarını bugüne taşır. Müzik ise nostaljinin en güçlü alanlarından biridir: Arabeskten synthwave’e uzanan geniş bir yelpazede eskiye ait duygular tekrar tekrar yeniden üretilir.
Nostalji, hafızanın süzgecinden geçerek idealize edilmiş bir geçmiş tasavvuru yaratır. Kimi zaman iyileştirici, kimi zaman engelleyici olabilir. Ancak mutlaka bugüne dair bir şey söyler. Belki de en dikkatle sorulması gereken soru şudur: Hangi geçmişe özlem duyuyoruz ve neden şimdiye değil de oraya dönmek istiyoruz?
► Zamanın Ruhu
► Kolektif Bellek
► Anı Koleksiyonculuğu
► Melankoli