Bir ses düşünün: hem dağların yankısı hem şehirlerin vicdanı.
Nizamettin Ariç, Kürt müziğinin susturulduğu yıllarda, sessizliği en yüksek tondan dile dönüştürdü.
1956 yılında Ağrı’da, Feyzullah ve Zeliha Ariç çiftinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Nizamettin Ariç, kökleri Erivan’a uzanan bir ailenin mensubudur. Büyükbabası Cevoyê Mısto, eşi Almast, kızı Cemile (Cemo) ve oğlu Abdullah ile birlikte 1937’de Erivan’dan sürgün edilerek önce Van’a, ardından Doğubayazıt’a yerleşmiştir. Ailenin bir kısmı Erivan vatandaşı, babası Feyzullah Bey ise Türkiye vatandaşıdır. 1937 ve 1944 yıllarındaki toplu sürgünlerde olduğu gibi, Ariç ailesi de Celali Aşireti’ne bağlı göç dalgasının bir parçası olmuştur.
Celali, Burukî (Brukî) ve Bekîrî aşiretlerinin bir aradalığı içinde yetişen Ariç’in baba tarafından kökeni, 20. yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarından Ermenistan ve Horasan’a göç eden Kürt topluluklarına dayanır. İngiliz subayı Mark Sykes’ın 1908–1920 yıllarında yaptığı saha araştırmalarına göre, Celalîler yaklaşık dört bin aileden oluşan, yarı göçebe ve kültürel olarak çok katmanlı bir topluluktur.
1971 yılında ekonomik sıkıntılar nedeniyle baba Feyzullah Ariç ailesini Ankara’ya taşımak zorunda kaldı. Nizamettin Ariç o dönemde lise öğrencisiydi. Türkiye’nin darbeler, işsizlik ve siyasal çalkantılarla sarsıldığı yıllarda, evde yapılan politik sohbetler onun dünyaya bakışını şekillendirdi.
Müzikle ilk teması, bağlama çalan ağabeyi Cemal Ariç sayesinde oldu. Cemal Ariç’in Erzurum Radyosu’nda türkü söylediği yıllar (1965–66), Nizamettin Ariç’in çocukluk dönemine denk gelir. Kardeşinin izinden giderek gizlice bağlamasını alır, türküler söylemeye başlar. Bu ilk denemeler, ileride onun Kürt müziğiyle kuracağı derin bağın habercisidir.
Çocukluk yıllarında dinlediği Erivan Radyosu ve köy gecelerinde dengbêjlerin seslendirdiği kilamlar, Ariç’in müzikal kimliğini kalıcı biçimde etkiledi. Bu yayınlar, hem ailesinin kökenini hem de dilini hatırlatan bir köprü işlevi gördü.
Babası Feyzullah Ariç, 1971 Darbesi’nin yarattığı ekonomik çöküş nedeniyle Ağrı’daki işini kaybetti ve Ankara’ya göç etti. O sırada 16 yaşında olan Nizamettin Ariç, liseyi Ankara’da tamamladı ve üniversiteye gitmek yerine müziğe yöneldi. Halk Evleri’nin Kızılay Şubesi’nde Türk Halk Müziği korosuna katıldı; ardından TRT Ankara Radyosu sınavını kazandı.
TRT’de çalıştığı dönemde Ali Rıza Gündoğdu, Arif Sağ, Belkıs Akkale, Hüsamettin Subaşı, Nida Tüfekçi, Kâmil Sönmez, Yücel Paşmakçı gibi dönemin önde gelen sanatçılarıyla aynı ortamda bulunma fırsatı yakaladı. “Bizden Size” programında seslendirdiği türküler, onu kısa sürede tanınan bir isim haline getirdi.
1979 yılı, Nizamettin Ariç’in televizyon programlarıyla Türkiye çapında tanındığı dönemdir. Aynı zamanda İzmir ve İstanbul radyolarında yayınlara katılmış, milli bayram ve özel konserlerde sahneye çıkmıştır. Maksim Gazinosu’nda Adnan Şenses, Arif Sağ, Belkıs Akkale, Bülent Ersoy, İbrahim Tatlıses, Mahmut Tuncer, Musa Eroğlu ve Tanju Okan gibi isimlerle aynı sahneyi paylaşmıştır.
Bu yıllarda Nida Tüfekçi, Arif Sağ, Belkıs Akkale ve program yapımcısı Erşan Başbuğ ile yaptığı sohbetlerde en çok tartışılan konu, yöresel ezgilerin Türkçe sözlerle TRT’ye sunulmasıydı. Ariç bu dönemde, kendi halkının melodilerini orijinal dilinde seslendirme cesaretini göstermeye başlamıştı — bu da hem sanatsal hem siyasal olarak onun kaderini belirleyecekti.
Türkiye’de Kürtçe söylemek nedeniyle hakkında soruşturma açılınca ülkesini terk etmek zorunda kaldı; 1982’den bu yana Almanya’da yaşamaktadır. Geleneksel Kürt melodilerini modern armoniyle buluşturan öncü bir yorumcudur.
Geleneksel Kürt ezgilerini yeniden yorumlayarak “dengbêjlik geleneğiyle süregelen Kürt müziğinin Batılı bir tarzda dinlenmesini” sağlamıştır. Sanat yaşamında zaman zaman Feqiya Teyra mahlasını kullanmıştır.
1956’da Ağrı’da doğan Ariç, 1971’de ailesiyle birlikte Ankara’ya taşındı. Profesyonel müzik yaşamına 1976’da TRT Ankara Radyosu’nda başladı. 1979’da seslendirdiği “Ahmedo Roni” adlı Kürtçe aşk şarkısı nedeniyle hakkında “komünizm propagandası” ve “bölücülük” suçlamalarıyla dava açıldı. Ardından TRT’deki görevine son verildi; çalışma imkânı elinden alındı.
12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında Türkiye’yi terk ederek Almanya’ya yerleşti. Sanatını sürgünde sürdürdü ve Kürt müziğinin uluslararası temsilcilerinden biri hâline geldi.
1991 tarihli Ahmedo Roni albümü, Türkiye’de yayımlanan ilk Kürtçe kaset olarak kayda geçti. 1992’de yönettiği, senaryosunu yazdığı ve başrolünü oynadığı “Beko’nun Türküsü” (Klamek Ji Bo Beko), sinema tarihinin ilk Kürtçe filmi oldu ve Locarno ile Nantes festivallerinde ödüller kazandı.
Ariç, Şivan Perwer ve Ciwan Haco ile birlikte Sinan Gündoğar’ın Üç Kürt Ozanın Hikayesi adlı kitabında da ele alınmıştır.
► Neden sürgün edildi?
Kürtçe şarkılar nedeniyle yargısal ve idari baskılar arttı; sahne yasakları gündeme geldi. Sürgün, varoluşsal bir zorunluluk hâline geldi.
► Başlıca eserleri hangileri?
Daye, Diyarbekir, Helepçe, Ez Xezalım, Ağrı Dağı Efsanesi.
► Müziğe katkısı nedir?
Dengbêj geleneğini çok seslilik ve çağdaş düzenlemelerle buluşturdu; Kürt müziğini evrensel bir ifade alanına taşıdı.
► Sinemayla bağı?
Klamek Ji Bo Beko, sürgün ve kimlik temasını sinemada görünür kıldı; müziği ve hikâye anlatımını aynı potada eritti.
► Bugünkü mirası?
Kürtçe müzik yapan pek çok sanatçı için estetik ve etik bir referans noktası; sesi, unutmaya karşı bir hatırlama biçimi.
Nizamettin Ariç’in sanatsal serüveni yalnız müzikle sınırlı kalmaz; onun sesi ve sineması birbirini tamamlayan iki ifade biçimidir. Şarkılarında “dönüş” özlemi, filmlerinde ise “kayıp kimlik” teması başat yer tutar.
Ariç’in albümleri, hem sürgün yolculuğunun hem de Kürt müziğinin evrim sürecinin bir haritasıdır.
İlk dönem albümleri Türkçe halk müziği çizgisindeyken, 1980 sonrası yapıtları açık biçimde Kürtçe kimliğini ve kültürel belleğini yansıtır.
Telli Sazım (1979)
Ben Yetim (1980)
Bêrîvan (1982)
Çem (1982)
Dilan (1983)
Diyarbekir (1984)
Çiyayên Me (Bizim Dağlar) (1985)
Cûdî (1986)
Dayê (1987)
Kurdistan (1988)
Hazal Gelin, Tut Elimden Düşmeyelim (1990)
Ahmedo Roni (1991)
Wêneyên Xewnan (Uykunun Fotoğrafları) (1993)
Kurdish Ballads I–II (2002)
Azadî (Özgürlük) (2011)
Bu albümler, geleneksel ezgileri çok sesli düzenlemelerle buluşturmuş, dengbêjliğin tekil anlatımını evrensel bir müzikal dile taşımıştır.
Ariç’in kamera önündeki ve arkasındaki varlığı, sinemanın müzik kadar güçlü bir anlatım alanı olabileceğini göstermiştir.
Bir Günün Hikayesi (1980) – Nizam Ali
Kurban Olduğum (1980) – Halil
Beko’nun Türküsü (Klamek Ji Bo Beko) (1992) – Beko / Yönetmen ve Senarist
Özellikle Beko’nun Türküsü, Kürt sinemasının başlangıç noktası kabul edilir. Film, “geri dönemeyenlerin hikâyesi” üzerinden hem bir sürgün anlatısı hem de bir toplumsal bellek çalışmasıdır.
Nizamettin Ariç’in sinemadaki başarısı, yalnız Kürt halkı için değil, tüm dünya sineması için “görünmeyenin görünür kılınışı” anlamına gelir. Beko’nun Türküsü aşağıdaki uluslararası ödüllerle taçlandırılmıştır:
1992 – Venedik Film Festivali / Kodak-Cinecritica Ödülü
1993 – São Paulo Uluslararası Film Festivali / İzleyici Ödülü
1993 – Angers Avrupa İlk Film Festivali / İzleyici Ödülü
1994 – Fribourg Uluslararası Film Festivali / Jüri Özel Ödülü, Gençlik Jürisi Ödülü ve İzleyici Ödülü
Bu ödüller, Beko’nun Türküsü’nü yalnız politik bir sinema örneği değil, sanatsal bir dönüm noktası hâline getirmiştir.
Klamek Ji Bo Beko ve müziği, Kürt kültürünün beyazperdedeki erken örneklerini oluşturur.
Helepçe ağıdı, kimyasal saldırı sonrası toplumsal hafızanın sanatsal bir kaydı olarak anılır.
Nizamettin Ariç, “yasaklı şarkıcı” etiketinin ötesinde, kendi dilinde var olmanın sembolüdür.
Sesi, sürgüne yazılmış bir direnç günlüğü gibi okunur; melodilerinde hem acı hem umut birlikte taşınır.
► KÜRT MÜZİĞİ
► SÜRGÜN SANATÇILAR
► DAYE (ŞARKI)
► HELEPÇE
► KÜLTÜREL YASAKLAR