JORGE LUIS BORGES – Labirentin Kitapçısı

Görünmeyeni tarif etmek için kelimeleri eğip büken Arjantinli dâhi.


Borges Kimdir?

Borges, yalnızca bir isim değil; sonsuz bir aynalar odası, kör bir kitaplık bekçisi, zamanın halkalarını arayan bir sezgidir. Jorge Luis Borges, 20. yüzyıl dünya edebiyatının en özgün yazarlarından biridir. Arjantinli bu yazar, deneme, öykü ve şiiri felsefe, mitoloji ve matematikle iç içe geçirerek modern edebiyatın sınırlarını genişletmiştir. Onun için her gerçek, bir yalanın yansıması; her kitap, bir başka kitabın yankısıdır.


Dünden Bugüne Borges

1899’da Buenos Aires’te doğan Borges, çok dilli bir çocukluk geçirmiş, İngilizceyi annesinden öğrenmiş, genç yaşta Schopenhauer ve Cervantes ile tanışmıştır. 1920’lerde İspanya’da ultraist hareketten etkilenmiş, ancak kısa süre sonra kendi dilsel evrenini kurmak üzere Arjantin’e dönmüştür. En verimli dönemi, 1940’lar ile 1960’lar arasıdır. 1955’te Arjantin Ulusal Kütüphanesi müdürlüğüne atanmış, bu görev süresince neredeyse tümüyle görme yetisini kaybetmiştir. “Cennet bir kitaplığa benzer,” diyen Borges, ömrünün sonuna dek kitapların içindeki evrenlerde yaşadı. 1986’da öldüğünde geride bir kütüphane değil, bir evren bıraktı.


Borges neden bu kadar çok ‘labirent’ kullanır?
Çünkü onun zihni de bir labirenttir. Labirent, Borges için yalnızca bir mekân değil, aynı zamanda düşüncenin yapısıdır. İnsan zihninin, hakikate ulaşmak isterken girdiği çıkmaz sokakları temsil eder.


Körlüğü yazılarını nasıl etkiledi?
Körlüğü, Borges’i daha da içe döndürdü. Gözlerini kaybettikçe sezgileri keskinleşti. Görmediği şeyleri hayal ederek anlatmak, onun için artık bir maharet değil, varoluşsal bir mecburiyet oldu. “Körlük bir yalnızlık biçimidir ama aynı zamanda bir özgürlüktür,” der.


Borges neden roman yazmadı?
Romanı bir tür “aşırı açıklama” biçimi olarak görüyordu. Onun için birkaç paragrafta tüm bir evreni inşa etmek mümkündü. “Roman, kısa öykünün başarısız biçimidir,” sözüyle bu tercihini açıklar.


Borges’in evreni mi daha çok edebi, yoksa kendisi mi?
İkisi de birbirini doğurur. Borges’in gerçek hayatı, onun yazdığı metinlerde yeniden kurgulanır; karakterleri, Borges’in gölgeleri gibi dolaşır. O hem anlatıcıdır hem karakter; hem gözlemci hem öyküdür.


Borges neden Nobel almadı?
Siyasi nedenler kadar, Borges’in ödüllerden ziyade sonsuzluğu tercih etmesiyle ilgilidir bu durum. Pinochet’yle el sıkışması tepki toplamıştı, ama Borges’in politik değil, metafizik bir yazar olduğunu unutanlar çoktu. O, “Nobel’in bana verilmemesi de bir gelenek artık,” diyerek bu durumu istihzayla karşıladı.


Popüler Kültürde Borges

Borges’in etkisi sinemada, felsefede ve çağdaş edebiyatta hissedilir. Umberto Eco’nun Gülün Adı romanı, onun etkilerini barındırır. Christopher Nolan’ın Inception filmi ve The Prestige gibi yapımlar, Borges’in zaman ve kimlik oyunlarını çağrıştırır. Matrix evrenindeki gerçeklik sorgusu, Borges’in “Tlön, Uqbar, Orbis Tertius” öyküsünü anımsatır. Haruki Murakami, Paul Auster, Roberto Bolaño gibi yazarlar onun izinde yürümüş, hatta bazıları onun gölgesinden çıkamayacaklarını itiraf etmiştir.


Genel Değerlendirme

Borges, kitapların, düşüncelerin ve hayaletlerin yazarından çok, onların kütüphanecisidir. Her yazdığında, bir şey inşa etmekten çok bir şey yıkmaya, açmaya, sormaya girişir. Postmodernizmin habercisi olarak görülen Borges, zamanın doğrusal olmadığını, metinlerin sonsuzca birbirini doğurduğunu gösterdi. Onun edebiyatı, hikâye anlatmaz; hikâyelerin içinde kaybolur.


Velev’den İlgili Maddeler

HARUKİ MURAKAMİ
YERALTI EDEBİYATI
POSTMODERNİZM
ULTRAISMO
YUKIO MISHIMA