Internalized Misogyny, kadınların, patriyarkal toplum tarafından öğretilen cinsiyetçi inançları benimseyerek kendi cinsiyetlerini küçümsemesi, baskılaması ve kadınları değersizleştiren söylem ve davranışları içselleştirmesidir.
Kadınların, kendilerini veya diğer kadınları “erkekler kadar güçlü, akıllı veya başarılı olamayacakları” yönünde bilinçaltı bir inançla değerlendirmesi.
Kadınların, diğer kadınları “fazla duygusal”, “histerik” veya “rekabetçi” olarak nitelendirerek cinsiyetçi kalıpları desteklemesi.
Kadınların, erkek egemen normlara uyum sağlamak için kadın kimliğinden uzaklaşmaya çalışması ve “ben diğer kadınlar gibi değilim” söylemini benimsemesi.
İçselleştirilmiş cinsiyetçilik, kadınların özgüvenlerini zedeleyerek toplumsal cinsiyet eşitliğini engelleyen bir olgudur.
Kadınların kendi cinsiyetleri hakkında olumsuz yargılara sahip olması, tarih boyunca pekiştirilen cinsiyetçi söylemlerin bir sonucudur.
Orta Çağ’da kadınlar cadı avlarının hedefi oldu ve tehlikeli, irrasyonel varlıklar olarak görüldü.
19. yüzyılda kadınların eğitime ve siyasete katılımı kısıtlanarak toplumsal olarak ikincil konumda kalmaları sağlandı.
Erkek egemen akademik ve dini otoriteler, kadınların doğası gereği “zayıf” ve “hassas” olduklarını savundu.
20. yüzyıl boyunca popüler kültürde kadınlar “pasif”, “şefkatli” ve “itaatkâr” olarak idealize edildi.
Güçlü kadın karakterler sıklıkla “fazla erkeksi”, “hırslı” veya “sevilmeyen” figürler olarak tasvir edildi.
Kadınlar arası rekabet, medya tarafından kışkırtılarak kadın dayanışmasını zayıflatma amacı taşıdı.
Toplumsal normlar ve tarihsel süreçler, kadınların kendi cinsiyetleri hakkında olumsuz yargılar geliştirmesine neden olmuştur.
“Kadınlar birbirine düşmandır” algısının yaygınlaştırılması, kadınların birbirlerini desteklemesini zorlaştırır.
Kadınların başarılarını küçümseme veya kıskanma eğilimi, içselleştirilmiş cinsiyetçiliğin bir sonucudur.
Kadın yöneticiler, başka kadın çalışanları “fazla duygusal” veya “zayıf” olarak değerlendirebilir.
Kadınların liderlik pozisyonlarında erkek egemen davranışları benimsemek zorunda hissetmesi.
Kadınların kendi bedenleri üzerinde baskı hissetmesi ve “ideal güzellik” standartlarına ulaşma çabası.
“Doğal güzellik” ve “gerçek kadınlık” söylemleriyle kadınlar arasında ayrım yaratılması.
İçselleştirilmiş cinsiyetçilik, kadınların toplumsal konumlarını sorgulamalarını zorlaştırır ve eşitlik mücadelesine zarar verir.
Kadınların kendilerine yönelik olumsuz düşünceleri, bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi etkiler yaratır.
Kadınlar, kariyer veya akademik hedeflerinde kendilerini “yetersiz” hissederek geri çekilebilir.
“Kadınların belirli alanlarda başarılı olamayacağı” inancı, yeteneklerin körelmesine neden olabilir.
Kadınların birbirini desteklemek yerine rakip olarak görmesi, feminist hareketlerin gücünü azaltır.
“Başarılı olmak için diğer kadınlardan farklı olmak gerektiği” düşüncesi, kadınlar arası dayanışmayı engeller.
Kadınlar, maruz kaldıkları cinsiyetçiliği kabullenerek mücadele etmekten kaçınabilir.
“Düzene uyum sağlamanın” en iyi yol olduğu düşüncesi, kadın hakları hareketlerini zayıflatır.
Kadınların kendi kimliklerini ve potansiyellerini fark etmeleri, içselleştirilmiş cinsiyetçiliğin aşılması için gereklidir.
KİTAP DÜNYASINDA
Kadınlar Neden Öfkelenir? – Soraya Chemaly
İkinci Cins – Simone de Beauvoir
Bedenlerimizi Geri Alıyoruz – Naomi Wolf
SİNEMADA VE DİZİLERDE
Mean Girls – Kadınlar arası rekabetin nasıl teşvik edildiğini gösteren bir örnek.
The Devil Wears Prada – Kadın liderlerin baskıcı ve otoriter olması gerektiği algısını işleyen bir film.
Legally Blonde – Kadınların zeka ve başarılarının küçümsendiği bir topluma karşı mücadele anlatısı.
Medya ve kültür, içselleştirilmiş cinsiyetçiliğin sürdürülmesine katkıda bulunabilir veya bunun aşılmasına yardımcı olabilir.
İçselleştirilmiş cinsiyetçilik, kadınların kendilerini ve birbirlerini değersizleştirmesine neden olur.
Kadın dayanışmasını zayıflatarak toplumsal cinsiyet eşitliğini engeller.
Kadınların haklarını savunmasını zorlaştırarak patriyarkal sistemin devamlılığını sağlar.
Bu nedenle, kadınların kendilerine yönelik olumsuz inançlarını sorgulaması ve birbirlerini desteklemesi önemlidir.
İçselleştirilmiş cinsiyetçilik, kadınların kendilerini ve birbirlerini nasıl gördüğünü etkileyen önemli bir olgudur. Bunun farkında olmak, kadın hakları mücadelesi için kritik bir adımdır.