Bir grup Danimarkalı sinemacı, Hollywood’un parıltılı yalanına karşı çıplak bir gerçek arayışına girdi. Dogma 95, sinemayı makyajından soyup ahlakına döndürme girişimiydi.
Dogma 95 Nedir?
Dogma 95, 1995 yılında Danimarkalı yönetmenler Lars von Trier ve Thomas Vinterberg tarafından başlatılan avangard sinema hareketidir. Amaç, modern sinemanın teknolojik gösterişini, bütçe şatafatını ve yapay estetiğini reddederek “hakikatin sineması”nı kurmaktı. Trier ve Vinterberg, Cannes Film Festivali’nde dağıttıkları bir bildirgeyle (“Vow of Chastity” – İffet Yemini) sinemaya katı kurallar dayattılar: kamera elde olacaktı, müzik dış kaynaklı olmayacaktı, ışık doğal olacaktı, tür sineması yapılmayacaktı, yönetmen adı öne çıkmayacaktı.
Bu manifestoyla sinema, bir sanayi ürünü değil, yeniden bir vicdan işi olarak görülmeye başlandı.
On Emir: İffet Yemini
Dogma 95’in kuralları ironik biçimde dinsel bir üslup taşır. “İffet Yemini” adıyla yayımlanan manifestoda şu temel ilkeler yer alır:
-
Çekim gerçek mekânda yapılacaktır. Dekor kabul edilmez.
-
Ses ve görüntü ayrı kaydedilemez; müzik, yalnızca sahne içinde varsa kullanılabilir.
-
Kamera elde tutulacaktır.
-
Film renkli çekilecek, özel ışıklandırma yapılmayacaktır.
-
Görsel hile, filtre ve efekt yasaktır.
-
Filmde yüzeysel aksiyon bulunmayacaktır.
-
Zaman ve mekân birliği korunacaktır.
-
Tür sineması yasaktır.
-
Film formatı 35 mm olmalıdır.
-
Yönetmen, jenerikte adını yazmayacaktır.
Bu ilkeler, sinemayı “yapaylıktan” arındırıp, “gerçekliğe sadakat”i kutsal bir görev haline getirir.
Hareketin Gelişimi ve Etkisi
Dogma 95’in ilk iki filmi —Vinterberg’in Festen (The Celebration, 1998) ve von Trier’in Idioterne (The Idiots, 1998)— uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı.
Kamera titreşimleri, doğal ışık, oyuncuların doğaçlamaları ve duygusal çıplaklık, seyirciyi rahatsız edecek kadar gerçekti.
Hareket kısa sürede Avrupa, Latin Amerika ve Asya’daki genç sinemacılar arasında bir “anti-Hollywood” estetiğine dönüştü.
2005’e gelindiğinde, resmi Dogma filmleri listesi 35 yapımı aşmıştı. Ancak ironik biçimde, Trier ve Vinterberg de kısa süre sonra kendi kurallarını çiğnemeye başladılar. Dogville ve Dancer in the Dark, bu kopuşun sembolü oldu.
► Dogma 95 neden ortaya çıktı?
1990’larda Avrupa sineması, Hollywood’un ticari sinemasına karşı kimlik arayışındaydı. Dogma 95, bu koşullarda bir “ahlaki başkaldırı” olarak doğdu.
► Bu kurallara harfiyen uyan film kaldı mı?
Kısa süre sonra çoğu yönetmen, “gerçekliğin biçimle değil, niyetle ilgili olduğu” görüşüne kaydı. Hareket, biçimden çok etik bir duruş olarak sürdü.
► Dogma 95 günümüz sinemasını etkiledi mi?
Evet. Handheld camera tarzı, doğal ışık kullanımı, doğaçlama oyunculuk, “mockumentary” ve “reality cinema” anlayışı, Dogma 95’in mirasıdır.
► Dogma 95’le belgesel sinema arasında nasıl bir bağ var?
Her iki biçim de “görsel dürüstlük” arayışındadır; Dogma 95, belgeselin samimiyetini kurmacaya taşımıştır.
► Dogma 95 hâlâ bir hareket midir?
Resmî olarak değil, fakat çağdaş bağımsız sinema içinde “ahlaki minimalizm” olarak sürmektedir.
Popüler Kültürde Dogma 95
Dogma 95, sinema dışında da etkili oldu. İngiliz müzik videoları, Avrupa tiyatrosu ve çağdaş performans sanatı, bu estetikten beslendi.
Lars von Trier’in Idioterne filmindeki çıplaklık ve doğaçlama, tiyatroda Jerzy Grotowski’nin “Yoksul Tiyatro” anlayışıyla sıklıkla karşılaştırılır.
Bazı Dogma Filmleri
The Celebration (Festen, Danimarka, 1998) – Thomas Vinterberg’in yönettiği bu film, Dogma 95’in ilk örneğidir. Bir doğum günü yemeğinde patlayan aile sırları üzerinden “burjuva ahlakı”nı paramparça eder. Gerçekçilik, oyunculukta sınır tanımaz.
The Idiots (Idioterne, Danimarka, 1998) – Lars von Trier’in tartışmalı yapıtı; topluma yabancılaşmış bir grup insanın, “deliliği” bilinçli bir direniş biçimine dönüştürmesini anlatır. Seyircide rahatsızlık yaratmak Dogma’nın bilerek seçtiği yöntemdir.
Mifunes Sidste Sang (Mifune’s Last Song, Danimarka, 1999) – Soren Kragh-Jacobsen’in filmi, Dogma 95’in sıcak tonlu yüzünü gösterir. Köye dönen bir adamın geçmişle yüzleşmesi, yalın bir duygusallıkla işlenir.
The King is Alive (Danimarka, 2000) – Çölde mahsur kalan bir grup turist, Kral Lear’ı sahnelemeye karar verir. Dogma 95’in teatral doğasını Shakespeare’le buluşturan bu film, çöküşün içinde anlam arayışını anlatır.
Lovers (Fransa, 1999) – Jean-Marc Barr’ın yönettiği film, Paris’in arka sokaklarında aşkın ve yalnızlığın gerçekliğini işler. Kamera, karakterlerin nefesine kadar sokulur.
Julien Donkey-Boy (ABD, 1999) – Harmony Korine, Dogma 95’in Amerikan sinemasına sıçrayışını temsil eder. Şizofreni ve aile arasındaki kırık ilişkiler, el kamerasıyla adeta belgesel gibi aktarılır.
Fuckland (Arjantin, 2000) – Yasadışı yollarla Falkland Adaları’na giren bir adamın hikâyesi, Dogma kurallarına uygun şekilde gizli kamera ile çekilmiştir. Politik bir gerilla-sineması örneğidir.
Italiensk For Begyndere (Danimarka, 2000) – Lone Scherfig’in bu sıcak komedisi, Dogma 95’in kadın yönetmen elinden çıkan en parlak örneğidir. Küçük bir kasabada İtalyanca kursuna katılan insanların hayatı, tesadüflerle örülür.
Babylon (İsveç, 2001) – Müzik, göç ve alt kültürler üzerine bir Dogma anlatısı. Stockholm sokaklarının çokkültürlü dokusunu gerçek seslerle duyurur.
Amerikana (ABD, 2001) – Dogma’nın Amerikan versiyonlarından biri. Hayatın rutinine sıkışmış karakterlerin spontane diyalogları, hareketin “doğaçlama dürüstlüğünü” taşır.
Elsker Dig For Evigt (Open Hearts, Danimarka, 2002) – Susanne Bier’in yönettiği bu film, Dogma’nın duygusal olgunluk evresidir. Bir kazanın ardından değişen hayatlar, yalın ışıkta ve dürüst duygularla anlatılır.
Forbrydelser (In Your Hands, Danimarka, 2004) – Annette K. Olesen’in filmi, inanç, suç ve kefaret temasını bir kadın hapishanesinde işler. Dogma estetiğiyle etik sorgulama birleşir.
Gypo (İngiltere, 2005) – Jan Dunn’ın çektiği film, Dogma 95’in İngilizce konuşulan dünyadaki son örneklerindendir. Göçmen karşıtlığı, kadın bakış açısıyla anlatılır.
Türev (Türkiye, 2005) – Uğur Yücel’in etkisinde, Yeşim Ustaoğlu kuşağından R. Özkan’ın filmi, İstanbul’un duygusal karmaşasında geçen minimalist bir üçgen hikâyesidir. Türkiye’den çıkan ilk Dogma tescilli film olarak kabul edilir.
Dört Sıvı: Kan (Türkiye, 2011) – Bağımsız bir yönetmen kolektifinin çalışmasıdır. Beden, şiddet ve kimlik meseleleri Dogma estetiğiyle deneysel biçimde ele alınır.
Femme (Türkiye, 2012) – Kadın kimliği, arzunun bedeni ve modern şehirde yalnızlık üzerine kurulmuş feminist bir Dogma yorumudur. Renk, ışık ve kurgu neredeyse tamamen sıyrılmıştır.
Bu liste, Dogma 95’in 1998’de başlayan kısa ama yankısı uzun ömürlü yolculuğunun sinemadaki coğrafi ve estetik çeşitliliğini gösterir: Kopenhag’dan Buenos Aires’e, Stockholm’den İstanbul’a kadar sinemayı süsünden soyan bir ahlak manifestosu.
Velev’den İlgili Maddeler
► LARS VON TRIER
► YOKSUL TİYATRO
► BALKAN SİNEMASI
► AVANGART
► AUTEUR