Dördüncü duvarı yıkan, kahkahayı kanla karıştıran, kuralsız bir kahraman: Deadpool.
Deadpool, Marvel evreninde yer alan, ancak geleneksel süper kahraman anlatısını parodileştiren sıra dışı bir anti-kahramandır. Gerçek adı Wade Wilson’dır; eski bir paralı askerken geçirdiği deneysel bir tedavi sonucu iyileşme faktörü kazanmış, fakat aynı zamanda zihinsel dengesizlik, grotesk görünüm ve ölümcül mizah duygusuyla donanmıştır.
1991’de Fabian Nicieza ve Rob Liefeld tarafından yaratılan karakter, ilk başlarda ciddi ve karanlık bir düşman olarak tasarlandı; ancak kısa sürede, kara mizah, metinlerarasılık ve dördüncü duvarı yıkma gibi anlatı oyunlarını merkeze alarak bambaşka bir popüler ikon haline geldi. Deadpool konuşur, güler, kendi çizgi romanının içinde olduğunu bilir, okuyucuya hitap eder, süper kahraman evrenine parodiler çakar ve bunu yaparken bolca kan döker.
Bir kahraman değildir; ama kurtarır. Bir kötü değildir; ama öldürür. Deadpool, mizahın kurşun geçirmez hâlidir.
Deadpool, ilk kez 1991 yılında The New Mutants serisinin 98. sayısında okur karşısına çıktı. Karakterin yaratıcıları, yazar Fabian Nicieza ve çizer Rob Liefeld’di. Görsel tasarımı ve ismi Liefeld’e, karakterin konuşma tarzı ve mizahi dili ise Nicieza’ya aitti. Ancak bu yaratım süreci, çizgi roman dünyasında alışıldık bir “orijin” hikâyesi olmaktan çok daha karmaşıktır.
Liefeld, çocukluk yıllarında Avengers serisine hayrandı: Thor’un çekici, Kaptan Amerika’nın kalkanı, Hawkeye’ın yayı gibi karakteristik silahları olan kahramanlar ilgisini çekerdi. Bu yüzden kendi yarattığı karakterlerde de bu görsel siluetlere yer vermek istedi. Aynı zamanda Teen Titans hayranıydı. Yeni karakterini Nicieza’ya gösterdiğinde, yazar ona şöyle dedi: “Bu bildiğin Deathstroke.” Nitekim Deathstroke’un gerçek adı Slade Wilson’dı — Deadpool’a ise Wade Wilson ismi verildi. Bu, yalnızca bir espri değil; bilinçli bir tür içi gönderme, bir “açık sır”dı.
Liefeld’e göre Deadpool yalnızca Deathstroke’un parodisi değil, aynı zamanda Spider-Man’in silahlı, küstah ve kontrolsüz kuzeni gibiydi. “Çizmesi kolay bir maske, büyük gözler ve bolca espri” formülü, onu hem tanıdık hem aykırı kıldı. Spider-Man’in sokak zekâsını, Wolverine’in vahşiliğiyle birleştirmek istiyordu. Hatta açıkça şöyle demişti: “Benim Deadpool’um, Spider-Man ile Wolverine’in evladı gibiydi.” G.I. Joe serisinden Snake Eyes karakteri de bu karanlık sessizlikle hız ve becerinin birleşimini besleyen önemli bir modeldi.
Deadpool’un geçmişine, daha en başından itibaren Wolverine’in tarihiyle bağlantı kuruldu. Tıpkı Wolverine gibi Kanadalı olan Deadpool, Weapon X programına katıldı; buradan aldığı iyileşme faktörü sayesinde fiziksel olarak yenilmez, ama zihinsel olarak parçalanmış bir figüre dönüştü. Bu travmatik köken, onun şiddetle mizahı iç içe geçiren doğasını da biçimlendirdi.
İlk sahneye çıktığında, Deadpool paralı asker olarak Cable ve New Mutants ekibine saldırmak üzere tutulmuştu. Sonraki yıllarda X-Force’ta yinelenen karakter olarak yer aldı, ardından Avengers, Daredevil ve Heroes for Hire gibi serilerde konuk oyuncu oldu. 1993’te kendi adını taşımasa da ilk mini serisini (The Circle Chase) aldı. İkinci mini serisi (Deadpool) 1994’te geldiğinde, yazarı Mark Waid daha sonra bu tercihini sorgulayacaktı: “Eğer karakterin bu kadar ahlaksız olduğunu bilseydim, yazmazdım.”
Ancak asıl kırılma 1997’de, Deadpool’un ilk defa sürekli yayımlanan kendi serisine kavuşmasıyla yaşandı. Joe Kelly, Christopher Priest ve Gail Simone gibi yazarların kaleme aldığı bu seri, Deadpool’un karakterini iyice özgünleştirdi. Artık o, sadece bir “katil” değil; içsel sancılarla sarkastik esprileri birleştiren, popüler kültür referanslarıyla dolu, hem eğlenceli hem rahatsız edici bir figürdü. Yan karakterler Blind Al (tutsak-yoldaş) ve Weasel (yoldaş-bilgi kaynağı) bu evrenin vazgeçilmez parçaları hâline geldi.
Deadpool artık klasik anlamda bir “kötü” değil; kuralların dışında duran, ama anlatının tam merkezinde kalan bir anti-kahramandı. Mizahı maskeydi — ama o maskenin altındaki trajedi, onu yalnızca komik değil, aynı zamanda derin bir karakter yapıyordu.
2000’li yıllar, Deadpool’un yalnızca bir karakter değil, kendi evrenini kuran bir fenomen hâline geldiği dönemdir. Bu yıllarda anlatı, yalnızca ölüm-kalım çizgisinde değil; metinlerarası oyunlar, karakter çoğalmaları ve anlatı kopmalarıyla da şekillendi. Deadpool artık sadece okurun değil, yazarların da sınadığı, çerçevesiz bir tuvale dönüştü.
2002’de 69. sayısıyla sona eren ilk serinin ardından, Deadpool öldü — ya da öyle sanıldı. Patlayıcı bir çatışma sonucunda ortadan kayboldu ve yerine Agent X adında, hafızası silinmiş, gizemli bir adam geldi. Alex Hayden isimli bu karakter, Deadpool’un yerine geçmekle kalmadı, onun evrenindeki karakterlerle (özellikle menajeri Sandi Brandenberg ile) yeni bir bağ kurdu. Bu süreç, X-Men evrenindeki genel bir yeniden yapılanmanın (Cable → Soldier X, X-Force → X-Statix) parçasıydı. Ancak Deadpool, kısa sürede geri döndü; serinin 13–15. sayılarında yeniden sahne aldı. Ölüm bile onu tutamıyordu — zira onunla yapılan her şey, onunla dalga geçilerek yapılıyordu.
2004’te Fabian Nicieza’nın kalemiyle başlayan Cable & Deadpool serisi, Deadpool’un yeni bir anlatı evresine geçişini simgeler. Bir zamanların düşmanı Cable ile birlikte görev alan Deadpool, hem felsefi çelişkileri hem de kozmik saçmalıkları arasında gezinmeye başladı. Bu ikili serisi, 50. sayıya dek sürdü. Ardından Cable için yeni bir solo seri başlarken, Deadpool bir başka evreye geçmeye hazırdı.
2008’de Daniel Way’in yazdığı Wolverine: Origins serisinde kısa süreliğine görünen karakter, aynı yıl Paco Medina ile birlikte kendi adını taşıyan yeni bir seriye kavuştu: Deadpool vol. 2. Bu seri, Marvel’ın o dönemki büyük olaylarından Secret Invasion’a doğrudan bağlandı. Hikâyede Deadpool, Nick Fury ile birlikte çalışarak Skrull Kraliçesi Veranke’yi öldürmenin yolunu araştırır — ama elde ettiği bilgiler, Norman Osborn tarafından çalınır. Bu entrikalar zinciri, Thunderbolts ile kesişen “Magnum Opus” başlıklı özel bir crossover’a evrilir. Bu sırada eski dost(!) Bob, Agent of HYDRA da anlatıya yeniden dâhil olur.
Deadpool bu yıllarda, kendini “kahraman” ilan etme gibi ironik bir karar da alır. Elbette bu, Spider-Man gibi “gerçek” kahramanlarla çatışmaya girmesine neden olur. Amazing Spider-Man #611’de karşılaştıkları sahne, çizgi roman tarihinin en ironik düetlerinden biridir. Ardından gelen üç sayılık mini hikâyede ise yeni bir figürle karşılaşır: Hit-Monkey. Bu maymun suikastçı, dijital bir özel sayıyla tanıtıldıktan sonra basılı versiyonuyla Deadpool’un absürt evrenine yerleşir.
2009 yılı, Deadpool evreninin genişlemesi anlamında patlama yılıdır. Aynı anda birden fazla Deadpool serisi yayındadır:
Deadpool: Merc with a Mouth: Yazar Victor Gischler ve çizer Bong Dazo’nun imzasını taşıyan bu seride Deadpool, Marvel Zombies evreninden gelen zombi kafası “Headpool” ile eşleşir. İki kafa — biri konuşan, biri sadece kesik — beraber evrenler arasında dolaşır.
Deadpool #900: Özel bir yıl dönümü sayısı olarak yayımlanan bu bölüm, Deadpool’un şanına yakışır şekilde absürtlükle doludur.
Deadpool Team-Up: Ters sayım numarasıyla (899’dan geriye doğru) yayımlanan bu seride, Deadpool her sayıda Marvel evreninden farklı bir karakterle iş birliği yapar. İlk sayılarda Hercules gibi figürlerle karşılaşır. Bu yapı, hem parodiye hem evren içi kaotikliğe göz kırpar.
Aynı yıl Deadpool, Uncanny X-Force ekibine de katılarak klasik X-Men anlatılarının merkezine doğru kayar. Bu adım, onun yalnızca dışavurumcu bir parodi olmadığını, aynı zamanda kurgusal evrenin ciddiye alınan bir aktörü hâline geldiğini de gösterir.
2010’lu yıllar, Deadpool’un artık sadece bir karakter değil, bir çoğalma ilkesi olarak kurgulandığı; kendi benzerleriyle evreni doldurduğu bir dönemdir. Mizah artık tek ağızdan değil, bir koro hâlinde yankılanmaktadır — bazen kadın sesiyle, bazen köpek havlamasıyla, bazen kesik bir kafanın alaycı fısıltısıyla…
Nisan 2010’da Victor Gischler’in yazdığı Deadpool Corps serisi, bu çoğalmanın manifestosudur. Deadpool’un alternatif versiyonlarını bir araya getiren bu seride şu karakterler yer alır:
Lady Deadpool (Wanda Wilson) – Deadpool’un kadın versiyonu
Kidpool – çocuk hâli
Dogpool – köpek formu
Headpool – Marvel Zombies evreninden gelen zombileşmiş kesik kafa
Tüm bu karakterler, gerçekliğin duvarlarını delip geçen bir absürtlük senfonisinin parçalarıdır. Seri yalnızca 12 sayı sürse de, Deadpool mitinin evriminde bir eşiktir.
Bu dönemde Marvel, Marvel Knights ve MAX alt markalarıyla Deadpool’u daha karanlık, daha yetişkin içeriklere taşıdı. Wade Wilson’s War ve Deadpool MAX, mizah ile şiddetin, gerçeklik ile kurgu oyunlarının daha sert formlarını sundu.
Deadpool’un ikinci ana serisi olan Deadpool vol. 2 (Daniel Way – Alé Garza) dönemi ise karakterin ölümsüzlükle hesaplaştığı bir anlatıdır. “DEAD” başlıklı hikâye örgüsünde Wade, iyileşme yetisini kaybeder. Yüzü iyileşir, ölümle barışır, ancak içindeki kaos yerinde durmaz. Hydra Bob’u korumak adına yaşama tutunur. Bu arada Taskmaster’dan eğitim alır, Pym Partikülleri çalma bahanesiyle tuzağa düşürülür, Black Box gibi düşmanlarla mücadele ederken yüzü yeniden yanar. Dış yüzü yeniden çirkinleşir ama karakteri derinleşir.
Eski FBI ajanı Allison Kemp, Wade’e karşı intikam yemini eder. T-Ray ve Slayback gibi düşmanları bir araya getirerek ona suikast planlar. Wade, yine kelimelerle ve stratejiyle bu çemberden kurtulur. Ancak her şey bittiğinde karşısına çıkan yeni bir düşman vardır: Evil Deadpool. Kendisinin bozulmuş, yozlaşmış bir versiyonu. Onun gelişi, Deadpool’un içinden yeni bir kriz doğurur. Kendi kendisiyle savaş başlar. Ve Daniel Way’in uzun soluklu serisi, bu çatışmayla 63. sayıda sona erer.
Aynı yıllarda Marvel NOW! girişimiyle Deadpool, yeni bir sürekli seriye başlar. Thunderbolts ekibine katılır. 27. sayıda ise üçüncü kez evlenir — gelin, The Gauntlet adlı web çizgi romanında tanıtılan Şiklah, yani “Ölüler Kraliçesi”dir. Ayrıca Wade’in geçmişteki ilişkilerinden bir kız çocuğu (Eleanor) olduğunu da öğrenir. Karakter, artık sadece bir ölüm makinesi değil; baba, eş ve geçmişin gölgesinde yaşayan bir figürdür.
Original Sin hikâyesinde, bir bilim insanı olan Butler’ın, Wade’i kandırarak öz anne babasını öldürttüğü ortaya çıkar. Deadpool bu gerçeği bilmez — ama okuyucu bilir. Bu fark, anlatıdaki trajik ironiye dönüşür.
Bir başka hikâyede, Deadpool Carnage ile çarpışır. Şiddetin çılgınlıkla iç içe geçtiği bu savaşta Wade dört simbiyotla birleşir (Riot, Phage, Lasher, Agony). Dönüşür, şekil değiştirir, Shriek’i kandırarak Carnage’ın zihinsel çöküşünü tetikler. Sonunda Carnage, kendi kendini teslim ederken, Deadpool dört simbiyotu bir savaş köpeğine teslim ederek hükümete gönderir. Böylece şiddet, bürokrasiye dönüşür.
AXIS olayında Deadpool, Red Skull’a karşı kurulan kötü karakterler grubunda yer alır. Büyüyle tersine çevrilen bu karakterler, iyilik tarafına geçer. Deadpool da iç huzura kavuşmuş bir versiyona bürünür: Zenpool. Bu figür, karakterin nadiren rastlanan “denge hâli”dir.
Ve sonunda —ölüm. Deadpool #250 sayısında ULTIMATUM ve Flag-Smasher ile son bir savaş verir. Hepsini öldürür, ardından kendi kimliğini bırakır. Dünya, başka bir evrenle çarpışırken Deadpool, ailesi ve dostlarıyla birlikte ölür. Ölmeden önce şöyle der:
“Secret Wars keşke sadece Avengers işi olarak kalsaydı…”
Bu cümle, onun dünyaya hem içerden hem dışardan bakabilen yapısının son ironik ifadesidir.
Secret Wars sonrası Dünya’nın yeniden şekillenmesinden yaklaşık sekiz ay sonra Deadpool, Steve Rogers’ın doğrudan kontrolünde görev yapmaya başlar. Rogue’un hayatını kurtarabilecek kimyasalları çaldıktan sonra, Avengers Unity Squad’a üyelik teklif edilir. Bu davet, Deadpool için ahlaki sınırların kalktığı bir dönemin başlangıcıdır.
2016’da başlayan Deadpool Vol. 4 serisiyle karakter yalnızca Marvel evreninde değil, küresel popüler kültürde de tam anlamıyla patlama yaşar. Mizahi bir kaçağın, bir reklam figürüne dönüşümüdür bu. Ancak Wade Wilson için bu yükseliş, içsel bir çöküşün habercisidir.
Her şey, paralı asker Solo’nun, Deadpool kılığına girerek yüksek ücretli işler almasıyla başlar. Washington D.C.’de düzenlenen bir suikast girişimi sırasında, Deadpool’un kılığına giren Solo, yanlışlıkla bir büyükelçiyi kurtarınca halkın gözünde Deadpool’un itibarı yükselir. Wade, bu şöhreti fırsata çevirir ve Mercs for Money adlı bir ekip kurarak marka gücünü küresel düzeye yayar. Ancak bu yeni “itibar”, ailesini tehlikeye atacağı için Wade onları terk etmek zorunda kalır. Artık kahraman değil; üründür. Avengers Unity Division’ın finansmanını bile kendi ürün satışlarıyla üstlenir.
Bu dönemde, Deadpool’un karanlık geçmişinden biri daha geri döner: Madcap. Bir zamanlar Wade’in zihnine sıkışıp kalan ve bu deneyimle duygusal olarak kırılmış olan Madcap, önce dost gibi görünerek Mercs for Money ekibine katılır, ardından Wade’in kimliğine bürünerek onu sevdiklerine karşı bir tehdit hâline getirir. Nihayetinde bir uzaylı silahıyla kendini moleküler düzeyde yok eder. Ancak geri döner — bu kez Wade’i farkında olmadan ölümcül bir hava yoluyla bulaşan virüsün taşıyıcısı yaparak ailesini enfekte eder. Wade, çaresizce çareyi Cable’ın kötü klonu Stryfe’ta arar. İyileşmeyi bulur ama başka bir şey kaybeder: Yüzleşme gücünü.
Bu dönemde Shiklah’ın hüküm sürdüğü canavarlar diyarı ile yüzey dünyası arasındaki çatışma Manhattan’a taşınır. Bu savaş, Wade’in evliliğinin de sonudur. Shiklah, onu terk edip Dracula’ya döner. Deadpool, kendi hikâyesinin Frankenstein’ı olduğunu bir kez daha anlar.
Ancak daha karanlık günler yakındadır. Steve Rogers’ın aslında alternatif bir evrenden gelen, Hydra’ya sadık bir kopya olduğu ortaya çıkar. Rogers, Phil Coulson’un kendisine karşı planlar yaptığına inandırdığı Wade’i, Coulson’u öldürmeye ikna eder. Bu karar, Deadpool’un yıkım zincirini başlatır. Coulson’un ölümüyle başlayan süreçte, bir diğer dostu Preston da Wade’le giriştiği hesaplaşmada hayatını kaybeder. Hydra, ABD’yi ele geçirirken Wade, sadakatten körleşmiş bir biçimde onların kurduğu Avengers benzeri yapıya katılır.
Ancak içindeki suçluluk hissi ağır basar. Direniş hareketi Underground’a gizliden destek olur. Bedeli ağırdır: İki dostunu kaybeder, kızının sevgisini yitirir, halkın gözünde kalan son saygı kırıntıları da yok olur. Deadpool, bu dönem sonunda ardında sadece pişmanlık ve yıkıntı bırakarak kendi hayatından çekilir.
Tüm bu travmaların ardından başlayan Deadpool Vol. 9 serisinde karakter, grotesk bir dönüşüm daha geçirir. Princess adını verdiği, Carnage’dan türetilmiş, hiena benzeri bir sembiyotla birlik kurar. Artık sadece kendisinin değil, doğrudan başka varlıkların da taşıyıcısıdır. Şiddet bulaşıcıdır — Wade ise hem taşıyıcı hem kurbandır.
Deadpool yalnızca bir karakter değildir; karakter olmanın kendisini sorgulayan bir kurgusal paradokstur. Marvel evreninde kendi çizgi romanının farkında olan nadir figürlerden biridir. Bu “farkındalık”, klasik anlatının dördüncü duvarını yıkmakla kalmaz; aynı zamanda onun zihinsel dağınıklığını da bir anlatı aracına dönüştürür. Deadpool, yalnızca izleyiciye seslenmez — kendisine, iç sesine, anlatıcıya ve hatta yazara da laf atar.
Özellikle Daniel Way döneminde (2008–2012), bu çok sesli iç yapı daha da çetrefilli hâle gelir. Deadpool’un düşünceleri, farklı fontlarla ayrılmış iki iç monolog olarak sunulur. Daha sonra, Deadpool vol. 3 Annual #1 (2014) sayısında bu ikinci iç sesin aslında Madcap adlı bir kötünün zihinsel olarak Wade’le kaynaşmış hâli olduğu açıklanır. Böylece onun içindeki çatışma yalnızca sembolik değil, fiziksel-psikolojik bir gerçekliğe de bağlanır. Delilik burada bir estetik stratejiye, bir kurgu oyunu aracına dönüşür.
Deadpool’un geçmişi de tıpkı zihni gibi parçalı ve çelişkilidir. Kimi anlatılara göre gerçek adı Wade Wilson’dur; ancak Deadpool #33 sayısında T-Ray adlı düşmanı, “gerçek Wade Wilson” olduğunu iddia eder ve Deadpool’un onun kimliğini çaldığını öne sürer. Bir başka çizgi roman Loki’yi onun babası olarak tanıtır. Deadpool’un kendi ifadesiyle, “Benim kim olduğum, hangi yazarı sevdiğinize bağlı.” Bu cümle, sadece karakterin değil, anlatının da postmodern doğasını özetler.
Onu ayakta tutan en belirgin özelliklerden biri, elbette iyileşme yetisidir. Ancak bu yeti yalnızca bedenini değil, zihnini de etkilemektedir. Hücrelerinin sürekli yenilenmesi, sinir sistemini de bozmakta; bu da onu hem psikolojik olarak parçalanmış hem de savaşta öngörülemez kılmaktadır. Fotoğrafik refleksle dövüşen Taskmaster bile onun kaotik tarzı karşısında çaresiz kalır. Dövüşteki başarısının sırrı, öngörülemezliğinde değil; tamamen “gelişigüzelliğinin düzeninde” yatar.
Tüm bu anarşinin ve mizahın içinde, zaman zaman ahlaki bir çekirdek de ortaya çıkar. Uncanny X-Force serisinde, çocuk hâlindeki Apocalypse’in öldürülmesini kabullenemeyerek takımdan ayrılır. Wolverine, onu yalnızca para için iş yapan biri olarak suçladığında Archangel, Wade’in çeklerini hiç bozdurmadığını itiraf eder. Bu sessiz sahne, Deadpool’un görünmeyen ama hep orada olan “vicdan”ıyla yüzleşmemizi sağlar.
Deadpool neden bu kadar farklı bir süper kahramandır?
Çünkü o, süper kahraman anlatısının kendisini tiye alır. Klasik Marvel karakterlerinin dramatik ağırlığına karşılık, Deadpool sürekli olarak kahkahayla saldırır. Hikâyeyi ciddiye almaz; çünkü anlatının sahte olduğunu bilir. Bu da onu çizgi roman içi bir eleştirmen haline getirir.
Deadpool’un şiddeti neden rahatsız edici değil?
Çünkü şiddet, burada gerçekçilikten uzaklaştırılmış, absürt bir biçimde sunulur. Kan, parodiye hizmet eder. Deadpool, izleyiciyi gerginleştirmek yerine gülümseterek rahatsız eder. Şiddet, mizahın grotesk bir uzantısı hâline gelir.
Dördüncü duvarı yıkmak ne anlama gelir?
Bu terim, sahne veya ekran ile izleyici arasındaki görünmez sınırın aşılması anlamına gelir. Deadpool, hikâyenin içindeyken bir anda izleyiciye veya okuyucuya dönüp konuşabilir. Bu, kurgu içinde kurgu yaratarak hem güldürür hem düşündürür.
Deadpool bir kahraman mı, yoksa anti-kahraman mı?
Tam anlamıyla bir anti-kahramandır. Ahlaki olarak gri alandadır; bazen adalet için savaşır, bazen sadece kişisel çıkarları için. Öldürür, alay eder, ama empati de kurar. Bu yönüyle modern etik tartışmalara açık bir figürdür.
Deadpool neden bu kadar sevilir?
Çünkü samimidir, şeffaftır ve rol yapmaz. Sözde kahramanlık yerine açık saçık gerçeklik sunar. Toplumun ikiyüzlülüğünü, sinema klişelerini, süper kahraman yorgunluğunu alaya alır. İzleyiciyle arasında mesafe değil, doğrudan bir dil vardır.
Kitap Dünyasında:
Deadpool’un en dikkat çeken çizgi romanları arasında Deadpool Kills the Marvel Universe, The Good, The Bad and The Ugly, Deadpool vs. Carnage yer alır. Bu eserler, hem mizah hem parodi hem de trajik alt metinler taşır.
Sinemada ve Dizilerde:
2016 yapımı Deadpool ve 2018’deki Deadpool 2 filmleri, karakterin anlatı oyunlarını sinemaya taşıyarak büyük bir gişe başarısı elde etti. Ryan Reynolds’ın performansı, karakterin zekâsını ve deliliğini aynı anda taşıyan özgün bir yorumdur.
Video Oyunlarında:
2013 tarihli Deadpool oyunu, mizah ve şiddeti başarılı bir biçimde harmanlayan, çizgi roman anlatısına sadık kalırken oyuncuyla dalga geçen yapısıyla dikkat çeker. Ayrıca Marvel: Ultimate Alliance ve Fortnite gibi birçok oyunda da yer alır.
Tiyatro ve Diğer Sanat Alanlarında:
Deadpool’un teatral karşılığı, klasik anlatıyı bozan her türlü sahnelemede hissedilebilir. Özellikle postmodern tiyatroda kullanılan metin dışı konuşmalar, karakterin yapısıyla örtüşür. Ayrıca cosplay kültüründe en çok taklit edilen figürlerden biridir.
Deadpool, sadece bir karakter değil; bir tür parodinin vücut bulmuş hâlidir. O, kuralların içinden çıkan, ama o kuralları tek tek parçalayarak yürüyen bir anlatıdır. Şiddetle mizahın, ahlaksızlıkla merhametin, parodiyle trajedinin karıştığı bir limandır. Onu anlamak için ciddiye almamak, ciddiye almak için de gülmek gerekir.
► MİZAH
► ANTİ-KAHRAMAN
► PARODİ
► POPÜLER KÜLTÜR
► ŞİDDETİN ESTETİĞİ