Bir kıvılcım yeter: Etno-milliyetçilik, tarihî hesaplaşmalar ve bölgesel rekabetle patlamaya hazır bir coğrafya.
“Barut fıçısı” (İng. Powder keg), hem gerçek hem mecaz anlam taşıyan bir ifadedir. Gerçek anlamıyla barutla dolu bir fıçıdan söz ederken, mecazi anlamda ise yüksek gerilim taşıyan ve en küçük bir olayla şiddetli çatışmalara yol açabilecek yerleri ya da durumları anlatır. Siyasi literatürde bu deyim en sık Balkanlar için kullanılır. Etno-dinsel çeşitliliğin, tarihî anlaşmazlıkların, dış müdahalelerin ve ekonomik kırılganlıkların iç içe geçtiği Balkan coğrafyası, 19. yüzyıldan bu yana bu benzetmeyle anılır: patlamaya hazır bir fıçı.
Balkanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun çekilmesinden sonra farklı ulus-devletlerin doğuşuna sahne oldu. Ancak bu geçiş süreci kanlıydı: Balkan Savaşları (1912-1913), Birinci Dünya Savaşı’nın çıkış nedeni olan Saraybosna Suikastı, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Nazi işgalleri ve partizan direnişi, ardından Soğuk Savaş boyunca Yugoslavya’nın özgün duruşu…
1990’lara gelindiğinde ise Yugoslavya’nın dağılması, barut fıçısının kapağını bir kez daha havaya uçurdu. Bosna Savaşı (1992-1995), Kosova Krizi, Makedonya gerilimleri, Hırvat-Sırp çatışmaları gibi olaylar bu benzetmenin somut karşılıkları oldu.
Bugün dahi Sırbistan-Kosova, Bosna-Hersek’in iç yapısı, Arnavutluk-Makedonya ilişkileri gibi meseleler bölgesel istikrarı tehdit ederken, AB, NATO, Rusya ve Çin gibi aktörlerin bölgedeki çıkar çatışmaları bu barut fıçısının fitilini hep ateşlemeye hazır tutmaktadır.
“Barut fıçısı” deyimi neden özellikle Balkanlar için kullanılıyor?
Çünkü Balkanlar, hem etnik hem dinî bakımdan son derece parçalı bir yapıya sahiptir. Osmanlı sonrası oluşan sınırlar çoğu zaman bu çeşitliliği göz ardı etmiş, bu da iç içe geçmiş halklar arasında çatışmalara zemin hazırlamıştır. Ayrıca dış güçlerin bölgedeki rekabeti de bu istikrarsızlığı körüklemiştir.
Saraybosna Suikastı neden bu kadar önemliydi?
28 Haziran 1914’te Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand’ı öldürmesi, İttifak ve İtilaf devletlerinin karşı karşıya gelmesine neden oldu. Bu olay, Birinci Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyen kıvılcım olarak tarihe geçti. Gerçek bir barut fıçısı metaforu.
Yugoslavya neden dağıldı?
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Tito sonrası Yugoslavya’daki merkezî otorite zayıfladı. Etnik milliyetçilik yükseldi, ekonomik krizler arttı ve Batı’nın (özellikle Almanya’nın) bazı ayrılıkçı hareketlere verdiği destek, dağılmayı hızlandırdı. Federal yapı çöktü ve ardı arkası kesilmeyen iç savaşlar başladı.
Günümüzde Balkanlar hâlâ “patlamaya hazır” mı?
Evet, ne yazık ki. Kosova’nın bağımsızlığı Sırbistan tarafından hâlâ tanınmıyor. Bosna-Hersek’teki Sırp Cumhuriyeti ayrılık sinyalleri veriyor. Kuzey Makedonya’da Arnavut azınlığın talepleri, Karadağ’da kimlik tartışmaları… AB üyelik süreçleri bile bazen tansiyonu düşürmekten çok artırıyor.
“Barut fıçısı” başka nereler için kullanılıyor?
Bu metafor sadece Balkanlar için değil, zaman zaman Orta Doğu, Kafkaslar, hatta Güney Çin Denizi gibi yerler için de kullanılır. Ancak tarihî sürekliliği ve tekrarlayan krizleri nedeniyle Balkanlar bu tanımla en sık anılan coğrafyadır.
Sinema, edebiyat ve tiyatroda Balkanlar’daki şiddet, parçalanma ve kimlik krizleri sık işlenmiştir. Danis Tanović’in No Man’s Land (2001) filmi, Bosna’daki savaşın absürtlüğünü trajikomik biçimde yansıtır. Emir Kusturica’nın Yeraltı (Underground) filmi, Yugoslavya’nın dağılma sürecini alegorik bir dille anlatır.
Balkan edebiyatında İvo Andrić’in Nobel ödüllü Drina Köprüsü adlı romanı, çok etnisiteli bir kasaba üzerinden imparatorlukların çöküşünü, kimliklerin çatışmasını ve halkların belleğini işler.
Video oyunlarında ise Arma 3 ya da Call of Duty gibi savaş temalı yapımlarda, hayalî ama Balkanlara benzeyen coğrafyalar “istikrarsız” olarak kodlanmıştır. Bu da “barut fıçısı” imajının küresel hayal gücüne yerleştiğini gösterir.
“Barut fıçısı”, yalnızca Balkanlar’ın değil, uluslararası sistemin kırılganlıklarının da simgesidir. Kültürel çeşitlilik ve tarihsel travmalar doğru yönetilmediğinde, en küçük kıvılcım bile büyük patlamalara yol açabilir. Balkanlar’ın tarihini anlamak, sadece bir coğrafyayı değil, çok-etnili toplumlarda barışın ne denli kırılgan olduğunu kavramak açısından da önemlidir. Bu metafor, siyasî çözüm üretmenin, geçmişle yüzleşmenin ve dış müdahalelerin nasıl yönetilmesi gerektiğinin uyarı sinyalidir.
► EKO -MİLLİYETÇİLİK
► TOPLUMSAL NORMLAR
► SÖMÜRGECİLİK
► AVRUPA BİRLİĞİ
► ULUS DEVLET
► EMPERYALİZM