BALFOUR DEKLARASYONU – Bir Satır, Bir Yüzyılın Gölgesi

Bir mektup bazen yalnızca kelimelerden ibaret değildir; sınırlar, halklar ve kaderler çizer. Balfour Deklarasyonu da bir cümlenin nasıl bir yüzyılı biçimlendirebileceğinin en çarpıcı örneğidir.


Balfour Deklarasyonu Nedir?

Balfour Deklarasyonu (İng. Balfour Declaration; Alm. Balfour-Erklärung; Fra. Déclaration Balfour), 2 Kasım 1917 tarihinde dönemin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour tarafından kaleme alınan ve Filistin’de “Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasını” desteklediğini beyan eden mektuptur.
Deklarasyon, Britanya hükümetinin Siyonist harekete verdiği ilk resmî destek olarak kabul edilir ve İsrail devletinin temellerini atan politik sürecin başlangıcı sayılır.


Arthur James Balfour Kimdir?

Arthur James Balfour (d. 25 Temmuz 1848, Whittingehame – ö. 19 Mart 1930, Woking), Britanya İmparatorluğu’nun son dönemine damgasını vurmuş siyasetçi, düşünür ve diplomattır. Hem muhafazakâr bir aristokratın hem de bir felsefeci entelektüelin çizgilerini taşır. 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ile adını dünya tarihine yazdırmış, ancak bu belge aynı zamanda 20. yüzyılın en tartışmalı politik metinlerinden birinin de mimarı olmuştur.

İskoç kökenli varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Balfour, Harrow ve Cambridge Trinity College’da eğitim gördü. Cambridge yıllarında felsefeye ilgi duydu; “The Foundations of Belief” (1895) adlı kitabında din, bilim ve ahlak arasındaki ilişkiyi tartışarak, pozitivizmin karşısında spiritüalist bir çizgi savundu. Bu yönüyle yalnız bir politikacı değil, dönemin entelektüel atmosferine damga vuran bir düşünürdü.

Siyasi yaşamına 1874’te Muhafazakâr Parti milletvekili olarak adım attı. Uzun süre Lord Salisbury’nin kabinesinde görev yaptı; Salisbury’nin yeğeni olması, iktidar koridorlarında hızla yükselmesini sağladı. 1887’de İrlanda İşleri Bakanı olduğunda, sert güvenlik yasalarıyla tepki topladı; ancak 1902’de başbakanlığa kadar uzanan kariyeri boyunca, Britanya İmparatorluğu’nun çıkarlarını önceleyen tutumundan ödün vermedi.

Başbakanlık dönemi (1902–1905), eğitim reformları ve ordu yapılanmasıyla anılır. Ancak esas etkisini Birinci Dünya Savaşı sırasında, Lloyd George hükümetinin dışişleri bakanı olarak gösterdi. Bu dönemde Balfour, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek stratejik adımların mimarlarından biri oldu.

Balfour Deklarasyonu’nu kaleme aldığı 1917 yılı, İngiltere’nin hem askeri hem diplomatik anlamda kırılma yaşadığı bir dönemdi. Deklarasyon, Siyonist liderlerle yapılan uzun görüşmelerin ardından, Filistin’de “Yahudi halkı için bir ulusal yurt” kurulmasını destekleyen resmî bir beyan olarak ortaya çıktı. Bu mektup, Britanya’nın savaş stratejisinde Yahudi diasporasının desteğini kazanma amacı kadar, Osmanlı sonrası düzenin koloniyal mimarisini kurma niyetini de taşıyordu.

Savaş sonrasında Balfour, Milletler Cemiyeti’nde aktif rol üstlendi ve 1926’da Balfour Raporu olarak bilinen belgeyle, Britanya İmparatorluğu’nun özerk dominyonlarını (Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, İrlanda Serbest Devleti) “Eşit Statülü Topluluklar” olarak tanımlayan sistemi geliştirdi. Bu rapor, 1931 tarihli Westminster Yasası’na zemin hazırlayarak modern İngiliz Milletler Topluluğu’nun temelini attı.

Balfour’un kişiliği, soğuk ama tutkulu bir zihinle tanımlanır. Ne tam bir realist, ne tam bir idealistti; ancak her ikisinin de diliyle konuşabildi. Dönemin eleştirmenleri onu “rasyonel bir metafizikçi” olarak tanımlamış, Winston Churchill ise “sessiz bir fırtına gibi” demiştir.

1930’da öldüğünde ardında iki miras bıraktı: biri imparatorluğun dağılmadan biçim değiştirmesini sağlayan Balfour Raporu, diğeri hâlâ tartışılan Balfour Deklarasyonu. İlki İngilizler için bir birlik belgesi, ikincisi ise Ortadoğu için bitmeyen bir bölünmenin simgesi olmuştur.


Dünden Bugüne Balfour Deklarasyonu

Deklarasyon, İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour’un Siyonist hareketin önde gelen isimlerinden Lord Walter Rothschild’e gönderdiği kısa bir mektupla ilan edildi.
O dönemde Osmanlı İmparatorluğu hâlâ Filistin topraklarına egemendi; ancak savaşın sonu yaklaşırken Britanya, bölgedeki nüfuzunu güçlendirmek ve Yahudi diasporasının desteğini almak istiyordu.
Mektupta şu ifadeler yer aldı:

“Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasını uygun görmekte ve bu amacın gerçekleştirilmesi için elinden gelen çabayı gösterecektir…”

Ancak bu cümlenin hemen ardından gelen koşul, tarih boyunca tartışılacaktır:

“…Bununla birlikte, Filistin’de mevcut olan gayri-Yahudi toplulukların sivil ve dinî haklarına halel getirilmemelidir.”

1917’den sonra bu iki cümle, birbiriyle çelişen iki dünya kurmuştur: biri vaat edilmiş toprak, diğeri yerinden edilmiş halk.
Deklarasyon, 1922’de Milletler Cemiyeti’nin “Filistin Mandası” kararına eklendi ve böylece hukuki meşruiyet kazandı. 1948’te İsrail Devleti’nin kurulmasıyla bu belge tarihsel değil, politik bir miras hâline geldi.


Deklarasyonun amacı neydi?
Birinci Dünya Savaşı’nın son evresinde Britanya, hem Yahudi diasporasının desteğini almak hem de Osmanlı sonrası Ortadoğu’yu şekillendirmek istiyordu.


Filistin halkı bu süreçte nasıl etkilendi?
Arap nüfusun siyasi temsil hakkı göz ardı edildi. Bu durum ilerleyen yıllarda Arap-İsrail çatışmasının tohumlarını attı.


Deklarasyonun hukuki geçerliliği var mıydı?
Tek taraflı bir siyasi beyan niteliğindeydi; uluslararası antlaşma değildi. Ancak 1922 Mandası’yla pratikte hukuki zemin kazandı.


Yahudi toplumu açısından ne anlama geliyordu?
Siyonist hareket için tarihsel bir zaferdi. İlk kez bir büyük güç, “Yahudi yurdu” fikrini diplomatik düzlemde tanıdı.


Bugün neden hâlâ tartışılıyor?
Çünkü Balfour Deklarasyonu yalnız bir dönemi değil, Filistin meselesinin sürekliliğini temsil eder. Bir imza, yüzyıllık bir bölünmenin başlangıcı olmuştur.


Popüler Kültürde Balfour Deklarasyonu

Deklarasyon, birçok belgesel ve tarihî filmde “modern sömürgeciliğin diplomatik metni” olarak yorumlanır.
Al Jazeera’nın The Balfour Project belgeseli, sömürge döneminin harita mühendisliğini gözler önüne sererken; İngiliz yazar David Cronin’in Balfour’s Shadow adlı kitabı, bu metnin günümüz Filistin politikasındaki yankılarını tartışır.
Edebiyatta Edward Said, “Balfour’un diliyle imparatorluğun dili” arasındaki bağı işaret eder: bir ulusa vatan vadederken, diğerini görünmez kılan bir dil.


Genel Değerlendirme

Balfour Deklarasyonu, 67 kelimelik bir mektubun nasıl bir coğrafyayı yeniden tanımlayabileceğini gösterir.
O mektup, yalnızca bir toprak parçasının değil, bir kimliğin geleceğini de çizmiştir.
Yirminci yüzyıl boyunca diplomasi, çoğu kez kelimelerin gücüyle savaşların yerini almışsa — bu, o kelimelerin ilk büyük örneğidir.


Velev’den İlgili Maddeler

VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLAR
SİYONİZM
FİLİSTİN-İSRAİL ÇATIŞMASININ TARİHÇESİ
PALESTINE ACTION
SALLY ROONEY